Sosyal Medya

Düşünce Platformu

Gökhan Özcan / Sağlığın hastalıklı hali

Elbette her insan kendisine emanet olarak verilen cana çok iyi bakmalı, kendini korumalı. Ancak o canı hayatta ve sağlıklı tutan iradenin bizim elimizde olmadığını da idrak edebilmeliyiz. Sağlık da, hastalık da imtihanın bir parçası... Marifet, ‘kahrın da hoş, lütfun da hoş’ serinliğine ve derinliğine ulaşabilmekte...



Kendinize iyi bakıyor musunuz? Ellerinizi günde kaç kere yıkıyorsunuz? Dişlerinizi kaç kez fırçalıyorsunuz? Hijyenik koşullara uygun bir ortamda mı yaşıyorsunuz? Sabah yatağınızdan kalktıktan sonra kaç kilometre koşuyorsunuz? Beslenmenize azami dikkat gösteriyor musunuz? Hangi vitamin hangi besinin içindedir, haberiniz var mı? Fazla kiloların kalp krizi riskini arttırdığını aklınızda tutuyor musunuz? En son tespit edilen kanserojen madde listelerini takip ediyor musunuz? Her aklınıza geldiğinde check-up yaptırıyor musunuz? İşiniz sağlığınızı tehdit edecek derecede yoğun ve stresli mi? Psikolojik sorunlarınızı çevrenizle paylaşıyor musunuz?
Bu sorular böyle uzayıp gider ve maalesef biz sıradan insanlar, bu sorulardan birine doğru cevap versek bile bir diğerine takılıp kalırız. Çünkü medyanın sağlıklı hayat olarak karşımıza çıkardığı şartlara uygun bir hayat yaşama şansımız yok. Bireysel olarak bu şartları sağlasak bile, çevresel faktörlerle yine de istatistiklerin yüksek risk grubu kümelerinden birinin içinde kalmaya mahkum olacakmış gibi görünüyoruz. Oysa bizim ülkemizde de ortalama insan ömrü giderek uzuyor. Demek ki biz yaşarken o kadar farkında olmasak da hayat standartlarımızda bir iyileşme var, daha sağlıklı bir hayat yaşamak noktasında giderek daha fazla imkana sahip oluyoruz.
Peki nedir bu yaşananlar o halde? Neden bugünün insanı bilumum hastalıklardan oluşan bir felaket çemberinin her an kendisini içine çekmeye çalıştığı vehmiyle yaşıyor? Evet, tedavisinden pek de iyi sonuç alınamayan hastalıklar var bugün hâlâ. Ama zamanın her döneminde bu böyle değil miydi? Üstelik evvel zamanda insanoğlu hastalıklar karşısında çok daha çaresiz durumdaydı? Bugün en azından hastalık ne olursa olsun küçük de olsa bir tedavi ihtimaline sahibiz.
Peki neden kendimizi her an bir hastalığa yakalanacak, az sonra kalp krizi geçirecek ya da iki dakika sonra depresyona girecek gibi hissediyoruz? Hayır küresel sağlık sistemi ile ilgili bir komplo teorisi geliştirmeye çalışıyor değilim. Bu konuda çok ciddi şüpheler taşıyor olsam da iddialı şeyler söylemeye yetecek verilere sahip değilim. Ben daha çok ortadaki açık gerçeklere vurgu yapmak niyetindeyim. Sağlıkla ilgili konuların, özellikle de negatif yansımaları, çağrışımları, göndermeleri olan konuların, tıpkı doğal afetler, şiddet olayları ve esrarengiz
vakalar gibi toplumun ilgisini çektiğini biliyoruz. Nasıl çekmesin, doğrudan insanla, insan hayatıyla ilgili konular bunlar... Bu ilişkide bir tuhaflık yok, tuhaflık medyanın bu konulara yönelik zayıflıklarımızdan yarar devşirmeye çalışmasında...
Yani süreç sağlıksız, medyanın insanlara pompaladığı sağlık tehdidi kurgulaması epeyce abartılı ve maksatlı...
Medya, bu kârlı formülü öylesine yoğun kullanıyor ki, üstüne aynı anda yüzlerce şut atılan bir kaleci gibi ne yapacağımızı şaşırıyoruz hepimiz. Öyle ya, sağlığımızı tehdit etmeyi kafasına koymuş onlarca faktörle tek başımıza savaşmak zorundayız her an. Şu an turp gibi sağlam olmamız bizi sevindirmiyor bu durumda, aksine bizi tehditlere fazlasıyla açık hale getiriyor.
Elbette her insan kendisine emanet olarak verilen cana çok iyi bakmalı, kendini korumalı. Ancak o canı hayatta ve saÄŸlıklı tutan iradenin bizim elimizde olmadığını da idrak edebilmeliyiz. SaÄŸlık da, hastalık da imtihanın bir parçası... Marifet, ‘kahrın da hoÅŸ, lütfun da hoÅŸ’ serinliÄŸine ve derinliÄŸine ulaÅŸabilmekte...
kaynak: Yeni Åžafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.