Sosyal Medya

Güncel

Prof. Dr. Burhanettin Can / Kuzey Irak Referandumu - Türkiye'nin dil ve üslup sorunu

Kuzey Irak Referandumu ile birlikte başlayan tartışmalarda, dini hassasiyeti olan Müslüman Türklerle Müslüman Kürtlerin kullandıkları dil, kavmiyetçi bir dildir



Burhanettin Can - Milli Gazete
 
Barzani yönetimi ( Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi/IKBY) tarafından, 25 Eylül 2017 tarihinde “Ä°htilaflı bölgeleri” de kapsayan “Bağımsızlık referandumu” yapılmış ve sonuç, “evet” çıkmıştır. Bu yeni durum, OrtadoÄŸu coÄŸrafyasını uzun yıllar meÅŸgul edecek ve süreç iyi yönetilemezse, belki de kaosa götürebilecek bir olgudur. “Çığ etkisi” yapabilir, “zincir reaksiyonunu” (“Fisyon olay”) baÅŸlatabilir.
 
Bu referandum sonucunun kısa, orta ve uzun vadede, özelde bölgeye, genelde İslâm dünyasına ne getirip ne götüreceğinin, iç dinamikler, bölgesel dinamikler ve küresel dinamikler açısından, derinlemesine, duygusallıktan uzak, objektif bir şekilde, tüm ayrıntıları ile analiz edilmesi gerekmektedir.
 
Türkiye’nin bugünkü ortamında taban tabana zıt bir tutum, tavır ve söylem geliÅŸmekte ve yaygınlaÅŸmaktadır. CumhurbaÅŸkanının ve siyasi iktidarın söylediÄŸi ve yaptığı her ÅŸeyi güzel ve doÄŸru, muhalefetin yaptığı ve söylediÄŸi her ÅŸeyi kötü ve yanlış; ya da CumhurbaÅŸkanının ve siyasi iktidarın söylediÄŸi ve yaptığı her ÅŸeyi kötü ve yanlış, muhalefetin yaptığı veya söylediÄŸi her ÅŸeyi güzel ve doÄŸru olarak gören ve yorumlayan bir anlayış vardır.
 
Her ÅŸeyi “Klasik “Aristo Mantığı” (Klasik Kümeler Teorisi”: “mutlak doÄŸru” veya “mutlak yanlış”) çerçevesinde ele alarak deÄŸerlendirmek, yorumlamak bir alışkanlık haline gelmiÅŸtir. Böyle bir dil, üslup ve tavır, bu ülkeye ne katabilir? Dış politikayı, iç politika malzemesi olarak kullanan bir dil ve üslup, ne getirir ve ne götürür?
 
Farklı görüş, bakış ve yaklaşımları, “vatan hainliÄŸi”, “nankörlük”, “ihanet”, “terörist”, “iÅŸbirlikçi”, “ PKK ’cı”, “ FETÖ ’cü”, “Nemrut”, “Firavun”, “Diktatör” “Atatürk düşmanı”, “faÅŸist”, “gerici”, “yobaz” ve buna benzer kavramlar kullanarak yorumlamak, deÄŸerlendirmek, bu ülkeye fayda deÄŸil zarar verecektir.
 
Bugün için bölge ve dünya ÅŸartlarını göz önüne aldığımızda Türkiye’nin önemli sorunlarından biri, sürekli gerilim ve küskün inÅŸa eden, kutuplaÅŸtıran dil ve üslup sorunudur.
 
DiÅŸ politikanın iç politika için malzeme olarak kullanılması ve uluslararası iliÅŸkilerde diploması dilinin kaybolması, ÅŸu an için çok ciddi bir tehlikedir. Kuzey Irak Referandumu sonrasında baÅŸta CumhurbaÅŸkanı olmak üzere Türkiye’yi yönetenlerin kullandıkları dil, halklar düzeyinde deÄŸerlendirildiÄŸi taktirde, çok sert, kırıcı ve incitici olmuÅŸtur. Bunun Türkiye’ye yansıması, çok daha acı olabilir.
 
Kuzey Irak Referandumu ile birlikte baÅŸlayan tartışmalarda, dini hassasiyeti olan Müslüman Türklerle Müslüman Kürtlerin kullandıkları dil, kavmiyetçi bir dildir. “Bu Kürtler” veya “bu Türkler” diye baÅŸlayan ve iÅŸi küfretmeye kadar götüren bir dil, kavmiyetçilik ateÅŸi ile yanıp tutuÅŸan bir Türkçünün ve Kürtçünün dili olabilir; Allah’a ve Ahiret gününe iman eden bir müminin dili olamaz, olmamalıdır da.
 
Kriz dönemlerinde birlik ve beraberliği daha da öne çekecek bir dil kullanılması gerekirken; ayrıştırıcı ve krizi derinleştirici bir dil kullanılmaktadır.
 
O nedenle şu temel sorunun sorulması ve cevaplandırılması gerekmektedir:
 
Allah’a ve ahirete iman ettiÄŸini söyleyen ve kendisini Müslüman kabul edenlerin, kullanması gereken bir dil ve üslup ne olmalıdır?
 
Bu yazıda, bu konu ele alınacaktır.
 
Ä°man Edenlerin Dil Ve Ãœslubunu “Ä°lahi Mizan” Belirler
 
Hayatın ve kâinatın huzur içerisinde idame etmesi, fesadın ortaya çıkıp yaygınlaÅŸmaması, genel olarak, “mizan”, “adl” ve “kıst” kavramlarının, esas alınması ile mümkündür. Allah insanlara gönderdiÄŸi kitap ve peygamberlerle bunların muhtevasını açıklamış ve insanlığın ancak mizan ve adaletle ayakta durabileceÄŸini bildirmiÅŸtir (57 Hadid 25). Kur’an-ı Kerim’e göre hayat ve kâinat, mizan ve adalet üzerine kurulmuÅŸtur. Onun için mizanın bozulmaması, adaletin korunması, ana bir görev ve sorumluluk olarak insanın omuzlarına yüklenmiÅŸtir (55 Rahman 7-9).
 
İnsanoğluna halifelik görev ve sorumluluğu, bu çerçevede yüklenmiştir (38 Sad 26). Mizan ve adaletin bozulması, toplumları ifsad etmekte ve de helaklerine sebep olmaktadır. (7 Araf 81-85, 10 Yunus 83, 11 Hud/84-85).
 
Türkiye’de yaklaşık 150 yıldır devam eden kargaÅŸanın, istikrarsızlığın, bunalımın ve kavganın nedeni, mizanın bozulmuÅŸ olmasıdır. Dolayısıyla Türkiye’de kullanılan dil ve üslubun bozuk olmasının ana nedeni, bu mizan bozukluÄŸudur.
 
Dil bir iletiÅŸim aracıdır. Kullanılan kelimeler, kavramlar, muhataplar arasındaki iliÅŸkiyi ya kuvvetlendirir ya da bozar. Birçok kötülüğün, ÅŸerrin kaynağı yanlış, kötü dildir. Hz. Peygamber (sav), “Bir kiÅŸiye dilindeki fazlalıktan daha ÅŸerli bir ÅŸey verilmiÅŸ deÄŸildir!” (1) diyerek bu tehlikeye dikkat çekmiÅŸtir. Ä°nsanı ateÅŸe, ülkeyi, toplumu, kargaÅŸaya sürükleyen, kin ve nefret etrafa saçan kötü bir dilden baÅŸkası deÄŸildir. Hz. Peygamberin (s.a.s): “Ä°nsanları burunları üzerine ateÅŸe sürükleyen, dillerin mahsulünden baÅŸka ne olabilir?” (2) tarzındaki deÄŸerlendirmesi, dil ve üslup konusundaki ölçülerin ne kadar hayatı öneme haiz olduÄŸunun bir göstergesidir. O nedenle dil güvenliÄŸi, Müslüman’ın temel özelliklerinden biridir:
 
Hz. Peygamber (sas): “Müslüman, diÄŸer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediÄŸi kimsedir. Mü’min de, halkın, can ve mallarını kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir.” (3)
 
İnsanın bütün uzuvlarını etkileyen, onların üzerinde baskı kuran önemli azalardan biri insanın dilidir (4). Ve en çok birbirini etkileyen iki organ ise kalp ve dildir (5). Kalp ve dilin bu ilişkisinden dolayı bir müminle mümin olmayanın kalpleri ve dilleri birbirlerinden farklı olmak zorundadır:
 
“Hz. Peygamber (sas): Mü’min bir kimsenin dili, kalbinin arkasındadır. KonuÅŸmak istediÄŸi zaman kalbiyle o ÅŸeyi düşünür, sonra diliyle onu geçiÅŸtirir; münafığın dili kalbinin önündedir. Bir ÅŸeyi kastettiÄŸinde diliyle söyler, kalbiyle düşünmez.” (5)
 
Dil aynı zamanda müminin dışa yansıyan ve dışta etkili olan, olması gereken yönüdür. Mümin, Ä°slam’ı ÅŸahsında temsil eden ya da temsil etmek zorunda olan insandır. Bundan dolayı Hasan Basrî, ‘Dilini korumayan bir kimse dinini hakkıyla bilmiÅŸ deÄŸildir.’ demiÅŸtir.
 
Değerler Sistemi Arasındaki Mücadele ve Dil
 
DeÄŸer sistemleri arasındaki mücadele, sınırsız ve topyekûndur ve farklı mücadele ÅŸekillerini ihtiva eder. DeÄŸerler arası mücadelede, ben Müslüman’ım diyenlerin izleyecekleri yol, uygulayacakları yöntem, bizzat Allah tarafından resulleri aracılığıyla insanlara bildirilmiÅŸtir:
 
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et.” (16 Nahl 125).
 
Müslüman açısından mücadelenin gayesi, insan fıtratının bir ifadesi olan İslami değerleri insanlara kabul ettirmek, zihinleri ve kalpleri fethetmektir, işgal etmek değildir. Fetihte rahmet ve bereket vardır. İşgalde zulüm ve yok etme vardır. Fetihte dengede oluş, kararlı oluş vardır; işgal ve zorbalıkta kaos ve kararsızlık vardır. Biri yeşertir diğeri ise kurutur. Biri meyvesini verir öteki meyveleri kurutur. Bunun için Kuran-ı Kerim, kullanılacak dili, güzel bir ağaçla ve güzel bir bitki ile ilişkilendirmektedir:
 
“Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiÅŸtir: Güzel bir söz, güzel bir aÄŸaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemiÅŸini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler.
 
Kötü (murdar) söz ise, kötü bir aÄŸaç gibidir: Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkânı) kalmamıştır. Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasaÄŸlam sözle sebat içinde kılar.”(14 Ä°brahim 24-27).
 
“Güzel ÅŸehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan baÅŸkası çıkmaz.”(7 Araf 58).
 
Mücadelede “güzel bir dil” kullanımı, 14/24-27 ayetlerinde “bir aÄŸaçla” temsil edilirken; 7/58 de “bir ÅŸehrin bitkisine” benzetilmektedir. Bu benzetmelerle güzel bir dil kullanmanın, hem bireysel boyutuna (14/24-27), hem de toplumsal boyutuna (7/58) dikkat çekilmektedir.
 
Müminin Dili, Şahısları Değil, Zihniyeti Ve Yapılanları Hedef Alır
 
“Kötülükleri iyiliklerle uzaklaÅŸtırmak”, bugünün en önemli görevlerinden biridir (11 Hud 114-115; 23 Muminun 96). Kötülüğü en güzel, en estetik bir tarzda uzaklaÅŸtırmak, müminlerin taşıması gereken bir vasıftır (28 Kasas 54-55). Kötülük yapanlara iyilik yaparak, onların kalplerini yumuÅŸatmak ve hatta dostluÄŸunu kazanmak mümkündür:
 
“Ä°yilikle kötülük eÅŸit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaÅŸtır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiÅŸtir.” (41/34, bak: 60/7).
 
Ä°nsanın yapısında hem iyi özellikler, hem de kötü özellikler iç içedir. Åžeytan ve yolundan gidenler, insanın kötülük cephesine hitap ederek hep kötü meziyetlerini öne çıkarmaya çalışırlar. Ä°man edenler ise her ÅŸeyi ters yüz edilmiÅŸ ve kafası karmakarışık olan insanları uyarabilmek için insanın iyilik cephesine açık, etkileyici, nazik bir dil ve bir üslup ile hitap ederler. Onun için Kuran, “Onlara öğüt ver ve onlara nefislerine iliÅŸkin açık ve etkileyici söz söyle.” (4 Nisa 63) demektedir
 
Bu ilke, sadece mazlumlar için deÄŸil aynı zamanda zalimler için de geçerlidir. Allah, Hz. Musa ile kardeÅŸi Harun’u, Firavun’a, uyarmak için gönderirken, “yumuÅŸak” davranmalarını onlara öğütlemesine bu ilke açısından bakılmalıdır:
 
“«Ä°kiniz Firavun’a gidin, çünkü o, azmış bulunmaktadır.» «Ona yumuÅŸak söz söyleyin, umulur ki o öğüt alıp-düşünür ya da içi titrer-kokar.»” (20/43-47)
 
Bugün, Kuzey Irak Referandumundan dolayı Türkiye’nin kullandığı dil, bu ilkeye uymamaktadır. Türkiye’nin dili, Hz. Peygamberin, “Sevindirin, nefret ettirmeyin, kolaylaÅŸtırın, zorlaÅŸtırmayın.” “Uyumlu olun, ihtilâf etmeyin, teskin edin, nefret ettirmeyin.” (6) ilkesine uygun olmalıdır. Türkiye’nin dili, sözün en güzelini kullanmayı hedeflemeli (17 Ä°sra 53) ve baÅŸkalarının kutsallarına saygı göstermelidir (6 Enam108).
 
İslami mücadele, yanlışlıklara ve kötülüklere karşıdır. O nedenle İman edenler, şahısların yaptığı kötülüklerden dolayı onlara değil yaptıklarına karşıdırlar; onlara değil yaptıklarına buğzederler. İnsanları kaybetmeye değil kazanmaya taliptirler. Sahabe döneminde Müslümanlar arasında geçen bir olay, en güzel tarz bir dil ve mücadeleden ne anlamamız gerektiği konusunda çok güzel bir örnektir (7):
 
“Ebudderda günah iÅŸlemiÅŸ bir adama rastladı. Oradakiler bu günah iÅŸlemiÅŸ adama sövüp sayıyorlardı.
 
Ebudderda:- Hey, onu bir kuyuya düşmüş görseniz çıkarmayacak mısınız, diye seslendi.
 
Onlar: Çıkarırdık elbet, dediler.
 
Ebudderda: -Öyleyse kardeÅŸinize sövmeyin de size sıhhat ve afiyet veren Allah’a hamdedin” dedi.
 
Ebudderda’ya - Ona sen kızmıyor musun? dediler.
 
Ebudderda: -Ben onun yaptığı iÅŸe kızıyorum. Yaptığını terk ettiÄŸi zaman, o yine benim kardeÅŸimdir.” demiÅŸtir.”
 
Sonuç: Türkiye’nin Dili Savaşı DeÄŸil Barışı Hedeflemelidir
 
Büyük OrtadoÄŸu Projesi (BOP), Büyük Ä°srail Projesi (BÄ°P), 2. Sevr Projesi, Büyük OrtadoÄŸu’nun HıristiyanlaÅŸtırılması Projesi, NATO’nun EvrenselleÅŸmesi ve Ä°slâm CoÄŸrafyasına YerleÅŸmesi Projesi, Etnik-Mezhepsel Fay Hatları oluÅŸturma Projesi-Kaos Projesi, Ä°slâm’ın Ä°slâm’la SavaÅŸtırılması Projesi, Çok Kutuplu OrtadoÄŸu Projesi(Ayrı, Dengeli Güç Odakları OluÅŸturma ve Bölge Güçlerinin Birbirini Dengelemesi Projesi) kapsamında ümmet, tamamen etnik ve mezhebi parçalara bölünmek ve çatıştırılmak istenmektedir.
 
Bu nedenle gerek bölgesel ve gerekse iç barışın sağlanabilmesi için öncelikle başta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere tüm devlet ricalinin ve siyaset erbabının dili, yukarıda ifade edilen ilkelere uygun olacak tarzda değişmelidir.
 
Türkiye önce düşünmeli sonra konuşmalıdır.
 
Türkiye’nin dili, kin ve nefretle bozulmamalı; sözün en güzelini içermelidir:
 
“Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini, söyle. Çünkü ÅŸeytan aralarını açıp bozmaya çalışmaktadır.” (17/53)
 
Türkiye’nin görevi, paramparça edilmek istenen Ä°slam coÄŸrafyasına önderlik etmek olmalıdır. Türkiye’nin böyle bir sorumluluÄŸu vardır. Türkiye, Ä°slam ülkeleri ile arasında olan sorunları, bu sorumluluk çerçevesinde ele alarak çözmek zorundadır. GeçmiÅŸe takılıp kalmak, bugün için yapılabilecek en büyük hatadır. Bugün Türkiye, kötülükleri iyilikle uzaklaÅŸtırabilmeyi öncelemelidir. Bu gün, Türkiye; kendisini öldürmek isteyen kardeÅŸlerine karşı Hz. Yusuf gibi davranmalı; Yusuf gibi, «Bugün size karşı sorgulama-kınama yoktur.” diyebilmelidir.
 
Kaynaklar
 
1- Deylemî
 
2- İbn Mâce, Hâkim.
 
3- Tirmizî, İman 12, (2629); Nesâî, İman 8, (8, 104, 105)).
 
4- Tirmizî
 
5- Harâitî
 
6- Ebû Dâvud, Edep 20, (4835); Müslim, Cihâd 6, (1737); (1998).
 
7- Kandehlevi, Y., Hadislerle Müslümanlık, Kalem Yayınevi, İstanbul, c.3 (1980) s.1029

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.