Sosyal Medya

Kürsü

Kalplerimizdeki Hançer: Liberalizm / Nurettin Yıldız

İnsanın tabii haklarından ve ihtiyaçlarından biri olan hürriyeti putlaştıran anlayış olarak liberalizm içimize bir hançer gibi saplanmıştır. Allah’ın nazarında bir hiç olan bizim nazarımızda da ahirete gidiş için gerekli bir güzergâhtan başka anlam ifade etmeyen dünyayı ve dünyalığı putlaştıran bu anlayış, her gün biraz daha kök salmakta ve bizi, akidemizi kemirmektedir.



‘Ne istiyorsam onu yaparım’ ÅŸeklinde özetlenebilecek liberal anlayış, devleti bile bir kenara itmekte ve hizmetçi ya da muhafız durumuna getirmektedir. Nefislerin de hoÅŸlanacağı bu düşüncenin bir anda yayılmasında elbette ÅŸaşılacak bir ÅŸey yoktur. Herkes kendi başına bir devlettir âdeta. Ferdiyetçilik abartılmış, Ä°slam’ın ruhu olan cemaat idraki aÅŸağılara çekilmiÅŸtir.

Akılcılık öne çıkmış, iman sahibi insanlar bile âyet ve hadislere karşı cüretkârane bir dille ‘bana göre’ diyerek karşılık verebilmiÅŸlerdir. Önceleri Ãœmmet’in büyüklerine Ebu Hanifelere karşı ayaklanan liberal kafa, iÅŸi sonunda hadislere ve âyetlere uzatmaya götürebilmiÅŸtir. Buna raÄŸmen Ramazan’da herkes takva, hacca gidip geçmiÅŸi paklamak herkesin hakkı!

Liberalizmin içimize sızmasını siyonizme yıkmanın bir kurtarıcılığı yoktur. Evet, başı çeken güruh onlardır. Onlar pek çok fitne gibi bunun da başıdırlar. Fakat bizim de bid’atlerde sakınca görmeyen anlayışımızın bedelini kabullenmemiz gerekiyor. Ä°badeti ve kulluÄŸu kalplere gömüp, siyaseti ve ticareti dinin dışında gören anlayışa karşı sessizliÄŸimizin akıbetini baÅŸkalarına yüklememiz doÄŸru mudur?

Emri bilmaruf ve nehyi anilmünkeri hocaların vazifesi olarak gören tutumumuzun hiç mi kötü sonucu yoktur. Ãœmmet’i bugünlere taşıyan mücahit ve muttaki kadroların dillere dolanmasına sessiz kalınışın da mı sonuçlarını üstlenmeyeceÄŸiz? Zahidlerin ve âbidlerin yerine yöresel ÅŸahsiyetlerin örnekler olarak yerleÅŸmesi de mi suçumuz deÄŸil?

EÄŸer bugün, ÅŸu sistem de Ä°slam’a uygun olabilir diyebiliyorsak, Allah’tan baÅŸkasının kullarına hükmetmesini, bizim grubumuzun, cemaatimizin yüksek menfaatleri gereÄŸi önemsiz bir iÅŸ olarak görebiliyorsak sonuç normaldir.

İşte içimize sızan liberalizm ve onun yavruları olan bencillik, ben eksenli hayat anlayışı, putlaşan dünya nimetleri, doyumsuz zevklerimizi ilahlaştırışımız. İşte liberalizm; demokrasinin yavrusu, Avrupa standartlarının gereği!

Kış ortasında buzlar neden 

eridi?

*Mü’min, kavgacı, geçimsiz bir insan deÄŸildir. Bilakis hayırlı mü’min, geçinen ve geçinilebilen insandır.

*Mü’min, gelenin ÅŸamar oÄŸlanı da deÄŸildir. Hakkını arayan, hakkı ayakta tutan insandır.

Mü’min, Allah’ın dostlarını dost, düşmanlarını da düşman bilir. Onlar Allah’a düşmanlık yaptıkları sürece onlarla muhabbet gösterisi içinde olmaz. Çünkü hem Allah’tan yana olmak hem de O’nun düşmanlarına el uzatmak aklın kabul edeceÄŸi bir tavır olmaz. Bu olsa olsa münafıklık hastalığı olur.

*Bu nedenle mü’minler Peygamber aleyhisselam zamanından beri iki bloklu bir dünyada yaÅŸadılar: mü’minler ve mü’min olmayanlar. Bu bloklaÅŸmanın fıkhı da oluÅŸtu. Kur’an ve hadisler böyle bir tarz belirledi mü’minlere.

*YaÅŸadığımız zamanda mü’minlerle mü’min olmayanlar arasında bir farkın olmaması için ısrarla uÄŸraÅŸanlar neyin peÅŸinde olabilirler? Hâlbuki kış ÅŸartları yani küfür tarafının Ä°slam düşmanlığı aynıdır; ne kalktı ne de azaldı!

*Kılık kıyafetten yemeye içmeye, konuÅŸmadan örfe kadar her ÅŸeyde iman farkı olması gerekirken bu fark gitgide erimektedir. Bu erime, mü’min olmayanların mü’minlere yaklaÅŸması ÅŸeklinde olsaydı sorun olmayacaktı. Onlar hiçbir yaklaÅŸma göstermedikleri hâlde mesafe erimektedir. EndiÅŸe verici olan da budur.

*Zevklerde ve günlük yaşantıda bir benzeşme caiz olmasa da bunun aklen izah edilebilir yönü vardır ama akidede benzeşmenin ya da akidedeki farkların eritilmesinin ne aklen ne de dinen izah edilebilir bir yönü yoktur.

Mü’min Seviyesi

İmanla şereflenen bir insan dünyada doğar, dünyada yaşar ama ahirette ebedî bir hayat için mücadele eder. İman nimeti ile şereflenmeyen biri ise dünyada doğar, orada yaşar ve orada kalacak olan umutlar ve hayallerle yaşayıp ölür. Ebedîlik düzeyinde bir hayali yoktur onun.

Mü’min ile mü’min olmayan arasında bu açıdan bakıldığında ebedîlik ile fânilik kadar fark olması pek tabiidir. Ä°ki farklı gözün gördüğü, iki farklı kalbin kavradığı kesinlikle aynı deÄŸildir. Dünyayı istasyon gibi görmekle ebedî karargâh gibi görmek arasında muhakkak fark olacaktır.

Ä°ncelendiÄŸinde mü’min insanın tefekküründe, mü’min olmayanın tefekküründe görülmeyecek ayrıntılar izlenebilir. Birinde sırf kendisi ve kendisi etrafında dönüp duran kısır görüşler vardır. Onun planları uzun vadeli olmayan, madde etrafında yoÄŸunlaÅŸan, baÄŸlantılı olduÄŸu akrabası ve benzeri yakınları ile daralmış, sınırlı planlardır. Ä°nsanlık kadar geniÅŸ deÄŸildir. Melekleri ve cinleri de kuÅŸatamaz onun beyni. 

Mü’min ise çok farklıdır. Mü’minin kapasitesi, deÄŸil insan nevinin tümünü kuÅŸatmak, meleklerin ve cinlerin hatta bütün hayvanatın yer bulabildiÄŸi bir kapasitedir. Ahirete yönelik çalıştığı için dünyevi süreçte olup bitenleri nihai kazançlar veya zararlar olarak görmez. Fâni dünyanın fâni kârları veya zararları diye baktığı olaylara takılıp kalmaz. Ufku geniÅŸ, göğsü geniÅŸ biridir o. Sofrasında doyanlarla o, bir kere daha doyar. Onun yemeÄŸi yenmekle azalmaz gözünde. Dertlilerin derdi onun derdini abartmaz. 

Mü’min Âdem’in çocuÄŸudur; beÅŸer standartlarında yaratılmıştır ama yüksekleri hedeflediÄŸi için, ebedîliÄŸin peÅŸinde koÅŸtuÄŸu için kısır döngüye dönüşen sorunlara takılıp kalmaz. O kadar ki rızık bile onun takılıp kaldığı bir sıkıntı deÄŸildir. Elinde avucunda varken de böyledir o, eli sıfırken de böyledir.

Kaynak: Yeni Akit

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.