Sosyal Medya

Coğrafyamız

Taşgetiren: Bu davaya omuz veren herkes artık açık hedef!

İtidal, teenni, yumuşak sözle uyarıya, yapıcı eleştiri, nezâket ve zerâfetten zerre kadar taviz vermemesi ile anılan Ahmet Taşgetiren Hocamız neden bir anda hedef tahtasına oturtuldu. Ahmet Taşgetiren hocamızla son günlerdeki gelişmeleri konuştuk.



DÜŞÜNCE MEKTEBİ / RÖPORTAJ

 

M. Mazlum ÇELİK
 
Hocam son günlerde bu kadar üzerinize gelmelerinin nedeni nedir sizce, birilerinin ayağına mı bastınız?

 

Ben yazı geleneÄŸimde, ne dava ÅŸuuru, ne ifade tarzı, ne düşünce disiplini noktasında bir deÄŸiÅŸiklik olduÄŸu kanaatinde deÄŸilim. AÅŸağı yukarı 1970'ten bu yana yazıyorum ve dikkatli okuyanlar, bir 'Ahmet TaÅŸgetiren çizgisi' olduÄŸundan tereddüt etmezler. Ben kiÅŸi idealizasyonundan ziyade, ilke idealizasyonuna her zaman özen gösterdim. Ä°nanç-Kültür yapımızın da bunu öngördüğüne inanıyorum. Bunun yanında istiÅŸare'nin de, 'emr bil ma'ruf nehy anil münker' disiplininin de bizim kiÅŸilik dokumuzun özü olduÄŸuna inanıyorum. Ayrıca bunun, saÄŸlıklı yönetimin gereÄŸi olduÄŸunu da, bu sebeple iyi yönetilen kurumlarda “en aykırı”yı söyleyecek insanların istihdam edildiÄŸini biliyorum. Ben “en aykırı”yı söylemeye talip deÄŸilim, ancak doÄŸru bildiÄŸini seslendirmenin, öncelikle dostlar için bir vecibe olduÄŸuna inanıyorum. Bir de ÅŸu: dava bir kiÅŸinin–grubun tekelinde de geriye kalan herkes o kiÅŸi-grubu desteklemek zorunda gibi bir anlayışın yazarlıkta bizim ahlak kalitemizi ifade etmediÄŸine inanıyorum. Hep böyle yapmaya çalıştım. Ama kraldan fazla kralcılar gerçeÄŸi yanında bizim dönemimizde “Reisten fazla Reisçilik” yapanların bulunduÄŸu aÅŸağı yukarı ortak kanaat durumunda. Onu yapamadığımı, zaman zaman “Åžurada bir problem var” diye yazdığımda da o yapının harekete geçip “Reisi savunuyoruz” gerekçesiyle herkese pala salladığını görüyorum. Pek çok insana pala sallandı, biçildi. Etrafta yola çıkılan dostların azalmasının baÅŸka sebebi var mı? Herkes ihanet mi etti? Ben kendime baktığımda bende bir deÄŸiÅŸim görmüyorum, ama bir yerlerde deÄŸiÅŸim var ve onun doÄŸru yanlış yanlarına ışık tuttuÄŸunuzda ayağına basılmış gibi feveran edenler var. Bu da sıhhat alameti deÄŸil.

 

'HERKES Ä°HANET MÄ° ETTÄ°?'

 

 

Sizin ÅŸahsınız ötesinde bir durumdan söz edebilir miyiz; ‘ama’ diyen kim olursa olsun (Ä°ster Ak Parti kurucusu bir politikacı, ister davası uÄŸruna ömrünü adamış bir aydın) kolayca ÅŸahsiyet cellatlığına uÄŸradığı eleÅŸtirilerine katılıyor musunuz, öyle ise bu hava nasıl oluÅŸtu?

 

Yukarda “Herkes ihanet mi etti?” gibi bir cümle kullandım. Kanaatimce yola birlikte çıkanlarla gerçekleÅŸen farklılaÅŸmaları toptan sorgulamak lazım. Güç zehirlenmesinin dini saiklerle, hizmet sloganı ile yola çıkan bir yapıyı nasıl bir fesadın içine sürüklediÄŸini gördük. Medyada güç zehirlenmesi eskiden kemalist camia için söz konusu idi. Åžimdi iktidar medyasına bakmak lazım. Siyasi güç zehirlenmesi söz konusu mu, yukardan aÅŸağıya hepimize bakmak lazım. Biz (islami kesim, muhafazakârlar, dindarlar her nasıl isimlendirilirse) tam da böyle bir sistem mi kurmak istiyorduk, sorgulamamız lazım. Pelikan dosyaları ile bütün ömrü bir davayı omuzlamak olan ve zaten güvendiÄŸiniz için baÅŸbakan yaptığınız insanı biçmek bizim ahlakımızda var mı, sormak lazım. Bugüne kadar “faiz lobisi” “Almancı”, “Amerikancı” diye hangi yol arkadaşımızı biçtik, bakmak lazım.

 

Politik angajmanlar çerçevesinde içerde ve dışarda kullanılan politik dili nasıl buluyorsunuz, sizce nasıl olması gerekir?

 

Bir kere dilin “insicam”ını kaybettiÄŸini düşünüyorum. Dil insicamını kaybederse, onun nerede durduÄŸunu veya duracağını tespit etmek imkansızlaşır. Åžu anda popülist dil, ulusalcı dil, kemalist dil, pragmatist dil, ayrıştırıcı dil, üsttenci dil tanımlamaları yapılıyor. “Muhafazakar – Demokrat dil” bu muydu, sanmıyorum. Yola çıkarken ki saygınlığın önemli ölçüde aşındığı gözlemi yabana atılmamalı. Ben tüm toplumu kucaklayan bir dilin saÄŸlıklı olduÄŸuna inanıyorum.

 

'GENÇLERİN DİN YORGUNU'NA DİKKAT EDİLMELİ

 

Politika ekseninde Müslüman toplum içerisinde yükselen bir önyargı ve kutuplaşma eleştirilerine nasıl yaklaşıyorsunuz?

 

Tüm toplumu kucaklayan dil, demem tam da bunun için. “Müslüman toplum” dediÄŸimizde neyi anlıyoruz.? Ben dolmuÅŸa binerken “bismillahirrahmanirrahim” diyen insanın müslümanlığını önemsemek gerektiÄŸine inanırım. Yapabiliyorsak bunu artırmalıyız, yapamıyorsak, eksiltmemeye itina etmeliyiz. Belli ki siyaset dili de bu alanı etkiliyor. Hele bir toplum kesimini konsolide etmek için inanç alanını da siyaset diline çeviriyorsak, bu bir süre sonra “Müslüman toplum içinde bir kutuplaÅŸma” ukdesini gündeme getirir. Sizin niyetiniz bu olmasa bile doÄŸacak sonuç budur. Ä°slam – Toplum iliÅŸkisinde bunun doÄŸuracağı zararı bertaraf etmek son derece zordur. “Gençlerin din yorgunu” olduÄŸuna dair kamuoyuna yansımaya baÅŸlayan sosyo-psikolojik tespitler, buna ihtiyatla yaklaÅŸsanız bile çok çok önemli bir problemi iÅŸaret ediyor. Bu konuda siyaset dilini de din dilini de, dindar tanınanların beden – davranış dilini de sorgulamamız gerekiyor.

 

DIÅž POLÄ°TÄ°KADA CÄ°DDÄ° RÄ°SKLERLE KARÅžI KARÅžIYAYIZ

 

 

Dış Politika stratejileri geliştirilirken pragmatist kaygılarla gerektiğinde siyasi kimliği inşa eden değerlerden vazgeçilebilir mi? Yahut siz böyle bir durum hissediyor musunuz?

 

”DeÄŸere dayalı dış politika”, Ak Parti hükümetlerinin özen gösterdiÄŸi bir yaklaşım idi. Bunun epeyce bir zaman dikkatle sürdürüldüğü de bir vakıadır. Ancak dış politikanın “Güç dengeleri” içinde sürdürülmesi gibi bir zaruret de vardır. Bu durumda öne çıkaracağımız deÄŸer ile gücümüzün ahenkli bir güncellenmesi zarureti ortaya çıkıyor. Bu denge kurulamadığı takdirde – ki bu muhtemel erken doÄŸumlardan korunmak, düşmanları çoÄŸaltmamak için gerçekten çok ince bir işçiliÄŸi gerektiriyor- öncelediÄŸimiz deÄŸeri savunmakta, ayakta tutmakta güçlük çekebiliriz. Çok ince işçiliÄŸi tekrar vurgulama gereÄŸi hissediyorum. DeÄŸilse, yanımızdan yöremizden potansiyel güçlerin çalınıp baÅŸka taarflarda kullanıldığına ÅŸahit olabiliriz.  Åžu an dış politikada ciddi risklerle karşı karşıya bulunduÄŸumuz bir gerçek.

 

ESKİDEN LİDER 'EŞİTLER ARASINDA BİRİNCİ' ROLÜNDEYDİ

 

Sizce ülkemizde politika ÅŸahıslar üzerine mi inÅŸa ediliyor, örneÄŸin bir dönem hükümetin ‘Üç Dönem Kuralı’ buna karşı ciddi bir argümandı, bugün bir geriye dönüş mü söz konusu?

 

Evet, lider– sembol kiÅŸi bazlı oluÅŸumlara yatkınlığımız var. Siyaset daha çok böyle oluyor. Ak Parti yola çıkarken “Ortak Akıl” vurgusu ile çıktı. O dönem lider “EÅŸitler arasında birinci” rolde görülüyordu. “Dava arkadaÅŸları” hatta “KardeÅŸler” idi. BelirttiÄŸiniz gibi “Üç dönem kuralı” da buna yönelikti. Ancak siyasette lider idealizasyonu her zaman devreye girebilir. O siyasetin tabiatına daha uygun da olabilir. Onun için de bizim siyasi kültürümüzde “MaÄŸrur olma padiÅŸahım senden büyük Allah var” hatırlatmasının da yeri vardır. Ayrıca iktidarın liderin “Amel defteri” olduÄŸuna da iÅŸaret edildiÄŸi için, birbirimizi arındırmak bir kardeÅŸlik görevi olarak görülmüştür. Herkesi bir kiÅŸinin yoktan varettiÄŸi gibi bir anlayış bizim muhitlerimizde raÄŸbet görmez. Bugün? Bence herkes temel doÄŸrular çerçevesinde kendisine bakmalı?

 

 

TÜRKİYE'NİN KÜRTLERLE İLİŞKİSİ AÇISINDAN SORUN VAR

 

 

Biraz güncel siyasete eÄŸilecek olursak; IKBY’de gerçekleÅŸen Referandum’un Türkiye’ye politik maliyeti ne olur?

 

Evet Kuzey Irak Kürt bölgesindeki referandum Türkiye için de hassas bir konu. Türkiye, bölgede nerede Kürt varsa, onunla ilgili geliÅŸmelere teyakkuz halinde yaklaşıyor. Irak'la, Suriye ile, Ä°ran'la... Bu Kürt varlıklarının Türkiye için de bir yumuÅŸak karın olarak kullanılabileceÄŸi “kaygısı” her dönemde varit oldu. Çünkü bizde de Kürtler var ve bizim Kürtlerimiz üzerinde de Uluslar arası odakların oyun kurduÄŸundan kaygılanıyoruz. Böyle bir ihtimal var mı, var. Bir terör örgütü ile boÄŸuÅŸarak geliyor Türkiye. Ak Parti hükümetleri bu alanda farklı bir süreç geliÅŸtirmeye çalıştı. Epeyce de mesafe alındı. Ancak son kertede Suriye – Rojava olayları patlak verince süreç akamete uÄŸradı. Åžimdi de Suriye'ye Irak eklendi. Bölge ile oynanıyor. Ve Kuzey Irak referandumu ile Türkiye alarm durumuna geçti. Barzani'ye karşı devlet ve medya dilinin eski devlet diline döndüğü gibi bir izlenim hakim. Bu görünümün bizim Kürtlerimizi de zaten var olanın ötesinde ulusalcı bir bilince sürükler mi, sorusu ciddi biçimde önemseniyor. Politik maliyet? Ak Parti'nin kürtlerle iliÅŸkisi açısından sorun var, Türkiye'nin Kürtlerle iliÅŸkisi açısından sorun var. Türkiye'nin hem içinde önemli bir Kürt nüfus var, hem güneyinde hem güney doÄŸusunda sınır ötesinde. Hani bizdeki Kürtlerin eÅŸit vatandaÅŸlık sorununun önemli ölçüde hallolduÄŸuna inanırsak, dışardaki Kürtlerin statüsünün de saÄŸlıklı bir çözüme kavuÅŸturulması gibi bir meselemizin bulunduÄŸunu düşünebiliriz. CoÄŸrafyayı deÄŸiÅŸtiremeyeceÄŸimize göre bu coÄŸrafyanın kardeÅŸlik coÄŸrafyası olmasının nasıl saÄŸlanacağına kafa yormalıyız.

 

Sosyolojik olarak düşündüğümüz vakit bu Referandum sürecinde Cumhurbaşkanımızın söylemlerinin veya bazı yayın organlarının sert tavrı içerde Kürt vatandaşlarımızı rencide edebileceği bir durum hasıl oldu mu?

 

Yukardaki soruyu cevaplandırırken bu sorudaki hususlara da bir ölçüde işaret ettiğimi düşünüyorum. Ak Parti içindeki Kürt milletvekillerden bile, riskleri göze alarak bazı açıklamalar gelmesini önemsemek lazım.

 

TÜRKİYE'NİN ANA ZENGİNLİĞİ İNSAN SERMAYESİDİR

 

 

Tekrar iç siyasete dönersek eğitim alanında yaşanan tartışmaları nasıl okuyorsunuz, sizin de kafanız karışık mı? Çözüm olarak neler önerebilirsiz?

 

Hayır benim kafam karışık deÄŸil. Ben bir yazar olarak eÄŸitim konusunu en çok gündeme getirenlerden birisi olduÄŸumu düşünüyorum. Defalarca yazdım, onlarca konferans verdim “EÄŸitim : Türkiye'nin geleceÄŸini inÅŸa” baÅŸlıklı. Ak Parti, bir misyon hareketi olduÄŸunu ifade ediyor, onun hayata geçmesi de insanla, yetiÅŸmiÅŸ insanla. Ama iktidarının 15'inci yılında “EÄŸitim ve kültürde baÅŸarılı olamadık” itirafı da sayın CumhurbaÅŸkanına ait. 15 yılda 6 eÄŸitim bakanının gelmiÅŸ olması da bu konuda henüz arayış halinde olunduÄŸunun iÅŸareti. “TEOG kalktı” dedikten sonra sistem aramak da, önceden hazırlık yapamamış olmanın göstergesi olarak ilginç. Çözüm? Sınavsız eÄŸitim yok. Sınavsız hayat yok. Öğrenci varlığının yüzde 5-10'una kaliteli eÄŸitim yaptırıp yüzde 90-95'e verilene razı olun muamelesi yapmak, insan sermayemizi hala layıkı veçhile deÄŸerlendirememe sonucunu doÄŸuruyor. Şöyle diyorum: Birim insanı önemsemeli ve ondaki potansiyelleri hayata geçirmenin yolunu bulmalıyız. Türkiye'nin ana zenginliÄŸi de bu insan sermayesidir.

 

'YARGILAYIN VE ASIN' TAVRINI GÖRDÜK

 

Son olarak yine sizinle ilgili bir soru ile bitirelim. Son yaşanan olaylarda kimseye dargın mısınız, yeteri kadar -yanınızda durması gerekenlerin- yanınızda durup destek verdiğini düşünüyor musunuz?

 

”Bir kere bir statü bulduk, bunun kaybedilmemesi lazım” ÅŸeklindeki bir anlayışın her tavrı etkilediÄŸini ve insanların en küçük eleÅŸtirel analizi, “Acaba bir ÅŸey olur mu?” gibi bir kaygıyla karşıladığını görüyorum. Oysa yazar, gidiÅŸi analiz eden ve çıkış önerileri sunan insandır. Ben Refah döneminde de yazdım ve tavrımın “Destek ve Murakabe”yi birlikte içerdiÄŸini ifade ettim. Bugün de öyle düşünüyorum. Destek ama murakabe de. Yararlanılır yararlanılmaz, bize samimi düşüncelerimizi halkımız ve iktidar sahipleri ile paylaÅŸmak düşüyor. Ä°ktidara yaslandığını hissettiren birilerinden “Söyletmen urun!” tavrı sergilendiÄŸini gördük, görüyoruz. Yargılayın ve asın mantığı. Sadece ben deÄŸil, öteden beri davanın bir yerinde omuz vermiÅŸ pek çok insanın bu “söyletmen urun”cu ÅŸebekenin hedefi olduÄŸu açık. Ne diyelim bu da bir sınav. Bizim sınavımız ama aynı zamanda sırtlarını kendilerine dayayarak medyacılık yapanları görenlerin de sınavı. Son zamanlarda bir çok yazımı “Allah yardımcımız olsun.” temennisi ile bitirdim. Bunun da bir anlamı var. Yine öyle bitiriyorum

 

Allah yardımcımız olsun.  

 

Kaynak: dusuncemektebi.com

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.