Sosyal Medya

Alim

Cevdet Said / Toplumsal işlerini şûra yoluyla karara bağlarlar

İslam dünyası “parlamento”yu ödünç almış olsa da içini boşaltarak onu anlamsızlaştırmış, kurgusunu bozarak onu ruhsuz ve cansız bir yapıya dönüştürmüş, onu sanki varmış görüntüsü veren dekoratif bir süse indirgemiştir!



Şûranın Müslümanlar’ın önemli bir kesimi nezdinde hakir ve nahoÅŸ bir konumu var. Zira muÄŸlaklaÅŸtırılmış ve sürgün yiyerek uzaklaÅŸtırılmış durumda. Tarihin iniÅŸli çıkışlı ilerleyiÅŸindeki varlığını ve etkisini de inkâr ediyorlar!

Tarih ÅŸÃ»ranın önemini keÅŸfetmiÅŸ ve toplumsal hayatta her zaman ve her seferinde geniÅŸleyen ve derinleÅŸtiren ilkeleri bulunan sosyal bir kurum hâline dönüşmüş olduÄŸunu göstermiÅŸ olsa bile, biz Müslümanlar şûrayı hafife almaya devam ediyoruz! Bu yüzden şûra bizde yamulmuÅŸ bir cüce ve geliÅŸme kabiliyeti bulunmayan özürlü bir çocuk mesabesinde kalmış, varlık sisteminin/yasasının aksine yapısında iyileÅŸme ve artma ihtimalini de yitirmiÅŸ durumda!

Halkı Müslüman ülkelerin büyük bir kısmında yönetim sistemi de sosyal hayat da Ã¶zürlüdür. Bu yüzden dünyada iyi hiçbir geliÅŸmenin olamayacağını, zira dünyanın sonunun geldiÄŸini, insanlık tarihinin henüz baÅŸlangıcında deÄŸil bilakis sonunda olduÄŸumuzu zannediyorlar.

Ä°slam dünyası “parlamento”yu ödünç almış olsa da içini boÅŸaltarak onu anlamsızlaÅŸtırmış, kurgusunu bozarak onu ruhsuz ve cansız bir yapıya dönüştürmüş, onu sanki varmış görüntüsü veren dekoratif bir süse indirgemiÅŸtir!

Müslümanlar, şûranın sonuçlarının baÄŸlayıcı olmadığını, onun yalnızca sembolik deÄŸeri olduÄŸunu ve bilgilendirme niteliÄŸi taşıdığını ifade etmektedirler! Bu yüzden de şûra kararlarına rahatlıkla gözardı edilebilecek atık malzeme muamelesi yapmaktadırlar. Ne yazık ki durum bundan da vahimdir. “Biricik tasavvur”un huzurunda hiç kimse görüşünü açıklayamaz duruma gelmiÅŸtir! Biricik yöneticinin izni olmadan hiç kimsenin bir hususu araÅŸtırması, onu anlaması ve ona inanması caiz görülmemektedir! Evet, onun izni ve onayı olmadan bilmek, anlamak ve tasavvur etmek mümkün deÄŸildir! Bu durum aklın ve idrakin suikasta uÄŸradığının ilanıdır. Aynen ÅŸu ayet-i kerimede anlatıldığı gibi…

“Sırf Allah kendisine hükümranlık verdi diye Rabbi hakkında Ä°brahim’le tartışan kimseye baksana! O zaman Ä°brahim demiÅŸti ki: “Benim Rabbim/Sahibim hayat veren ve öldürendir”. O şöyle cevap verdi: “Ben de hayat verir ve öldürürüm(!)” Ä°brahim: “Allah güneÅŸi doÄŸudan getirir, haydi sen de onu batıdan getir!” demiÅŸti de küfre gömülen herif donakalmıştı: Evet, Allah zulme gömülmüş bir topluma asla rehberliÄŸini bahÅŸetmez.” (Bakara 2:258).

Musa aleyhisselamla tartışıp kendince delil getiren zorba da Musa ile Harun’un Rabbine iman edenlere karşı aynı baskıcı mantığı yürütmüştü:

“(Firavun) “Demek siz, benden izin almadan ona inandınız ha?” dedi; “Öyle anlaşılıyor ki size sihri öğreten baÅŸ ustanız bu olmalı. Fakat dönekliÄŸinizden dolayı kesinlikle ellerinizi ve ayaklarınızı keseceÄŸim ve topunuzu götürüp hurma kütüklerine asacağım; böylece hangimizin cezasının daha ÅŸiddetli ve kalıcı olduÄŸunu iyice anlamış olacaksınız!” (Tâhâ 20:71).

Zorba, senin sadece belirli bir görüşüne engel koymaz. Bilakis senin herhangi bir görüş ve tasavvur sahibi olma hakkını gasp eder senden. Senin sadece mutlak ÅŸekilde kendisine tâbi olmana müsamaha gösterir.

Toplulukların insanların idrak ve anlama kudretlerini gasp ederek onların görme ve iÅŸitme yetilerini iÅŸlevsiz bırakma güçleri vardır. Dolayısıyla insanlara elçi olarak gönderilmiÅŸ olan nebilerin apaçık mesajlarını ayaÄŸa kaldırabilmek için hakikaten Ã§ok çalışmamız gerekir:

“Bak, elçilerin haberlerinden senin gönlünü takviye edecek olan kısmını sana aktarmış bulunuyoruz. Bu haberlerin içerisinde hem sana hakikat hem de müminlere bir öğüt ve uyarı ulaÅŸmış olmaktadır.” (Hûd 11:120).

Garip olan, kavramların küllenmesi ve insanların bunların ifade ettiÄŸi manaları unutmasıdır. Peki, o hâlde Kur’an-ı Kerim’de “Şûra” adında bir sûre bulunmasının ne anlamı kaldı? Keza, Rabblerinin davetine içtenlikle icabet eden müminlerin iÅŸlerini aralarında şûra (istiÅŸare, meÅŸveret, danışma, ortak akıl) ile yürütmelerinin onların belirgin bir sıfatı olarak sunulmasının ne anlamı kalıyor?

We emruhum şûrâ beynehum…: Yine onlar Rablerinin (davetine) koÅŸarlar, namazı hakkını vererek eda ederler, toplumsal iÅŸlerini aralarında şûra/danışma yoluyla karara baÄŸlayarak görürler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden harcarlar…” (Şûrâ 42:38).

Her ne kadar İslam âlemi şûra kavramının içini boşaltarak anlamını yitirmiş olmasını arzulasa da, her ne kadar şûranın amacını gerçekleştirerek insanların isteklerini/tercihlerini öğrenmeyi engellemeye heveslense de işin aslı ayette beyan buyurulduğu gibidir.

Neden insanların iradesine haciz koyuyoruz? Ä°slam âleminde uzmanlar meclisi neden kayboldu?

Biz insanı küçümsüyoruz, bu yüzden dünya da bizi küçümsüyor! Artık uyanmalıyız! Kendimize gelip Allah’ın âfak ve enfüs âyetlerini (dış ve iç gerçeklikleri) tâbi tuttuÄŸu yasaları[1] kavramak için büyük bir çaba ortaya koymalıyız. Allah’ın mesajlarını insanlara olduÄŸu gibi ulaÅŸtırmalı, O’ndan baÅŸka hiç kimseden korkup çekinmemeliyiz. Zira Allah hesap gören olarak yeter.[2]

[1] Müellif burada konuÅŸmalarında sıkça hatırlattığı ÅŸu âyet-i kerimeye atıf yapmaktadır: “Senurîhim âyâtina fi’l-âfâqi we fi enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehu’l-haqqu…: Vakti geldikçe insana, kâinatın uçsuz bucaksız ufuklarında ve bizzat kendi iç dünyasında âyetlerimizi (mesajlarımızı, mucizelerimizi, yasalarımızı) göstereceÄŸiz. Tâ ki bu vahyin tartışmasız bir gerçek olduÄŸu herkes için ayan beyan ortaya çıksın. Her ÅŸeye ÅŸahit olan senin Rabbin (insana) yetmedi mi?” (Fussilet 41:53). (Çeviren).

[2] Müellif bu cümleyi ÅŸu âyet-i kerimeden iktibas etmiÅŸtir: “… we lâ yahÅŸewne ehaden illâllâh: O (elçiler), Allah’ın mesajlarını tebliÄŸ edenler, O’ndan korkanlar ve Allah’tan baÅŸkasından da asla korkmayanlardı: zira Allah hesap görücü olarak yeter!” (Ahzâb 33:39. Keza bakınız: Tevbe 9:18 ve Nisa 4:6). (Çeviren).

kaynak: Diriliş Postası

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.