Güncel
Ulus devletlerin sonu, şehir devletlerinin dönüşü
Ulus devletleri tarih sahnesine gireli çok olmadı ancak bu yüzyılın sonunu getiremeyeceklerine dair oldukça fazla kanıt bulunmakta.
EÄŸer 1500 yıl öncesinin DoÄŸu Avrupa’sında doÄŸmuÅŸ olsaydınız, Roma Ä°mparatorluÄŸu’nun sonsuza dek hüküm süreceÄŸine inanırdınız. Sonuçta bu büyük imparatorluk 1000 sene boyunca tarihte yer aldı, ancak mali ve askeri bir gerileme döneminin ardından dağıldı. MS 476 yılına gelindiÄŸinde artık yoktu. Bu olaylar, tıpkı Firavun'un, Papalık Devleti’nin, Fransız devriminden önceki Krallığın halkları için olduÄŸu kadar kudretli Roma Ä°mparatorluÄŸun kanatları altında yaÅŸayan halk için de düşüncesi bile uzak olan ÅŸeylerdi.
Aynı ÅŸekilde bizler de “ülkeler” altındaki hayat modelinin sonsuz ve dokunulmaz olduÄŸunu düşündüğümüz bir hayal dünyası içerisindeyiz. Evet, demokrasiler ve diktatörlükler var ancak bütün dünya günümüzde ulus devletlerden oluÅŸmaktadır. Ulus devletin bileÅŸenleri bir ulus (ortak özellikleri ve karakteristik özellikleri olan insan grubu) ve devlettir (tanımlanmış bir toprak parçası üzerinde diÄŸer ulus devletler tarafından kabul edilen sınırları olan egemen siyasi sistem oluÅŸumu). Devletlerin olmadığı bir dünya hayal etmeye çalışın… edemezsiniz. Benlik hissiyatımız, sadakatimiz, haklarımız ve sorumluluklarımız hep devletler üzerinden bir anlam kazanır.
Ancak bu durum gerçekten gariptir zira bu devletler o kadar da uzun süredir ortalıkta olan yapılar deÄŸildir. 19. yy. ortalarına kadar dünya, imparatorluklar, üzerinde henüz hak iddia edilmemiÅŸ topraklar, ÅŸehir devletleri ve belediyelerden oluÅŸmaktaydı. Yolculuk edenler sınırları herhangi bir denetime maruz kalmadan geçiyordu. SanayileÅŸme toplumları git gide daha karmaşık hale getirdiÄŸinden, büyük merkezi bürokrasiler toplumları yönetmek üzere boy göstermeye baÅŸladılar. Bu yönetimler arasından bölgesini en iyi ÅŸekilde birlik altında tutan, kayıtlarını daha iyi muhafaza eden ve hareket koordinasyonunu (savaÅŸ) en iyi saÄŸlayanlar komÅŸularına göre daha güçlü oldular. Devrimler – özellikle ABD (1776) ve Fransa (1789) – genel olarak “ulusal çıkar” diye tanımlanan fikrin ortaya çıkışını kolaylaÅŸtırdı, bir yandan da ortak dil, kültür ve kimlik olgularını kullanarak iletiÅŸimi güçlendirdi. Emperyal yayılma, ulus devlet modelinin dünyaya hızla yayılmasına yol açtı ve 20. yy. ortalarına gelindiÄŸinde artık ulus devlet olmayan bir yapı kalmadı.Bugün dünya üzerinde 193 ulus devlet hüküm sürmektedir.
Bununla birlikte, ulus devlet modeli, sınırları, merkezi hükümetleri, ortak halkları ve bağımsız otoritesiyle günümüz dünyasının gereklerine ayak uydurmakta gün geçtikçe daha da zorlanmaya baÅŸladı. Karl Marx’ın da gözlemlediÄŸi üzere, eÄŸer bir toplumun geçimini saÄŸlayan üretim modelini deÄŸiÅŸtirirseniz, sosyal ve siyasi yapı da kısa süre içerisinde deÄŸiÅŸir.
Ulus devlet modelinin karşı karşıya olduÄŸu zor durum hiç de yeni sayılmaz. Bundan 20 yıl önce birçokları bu modelin her an çökebileceÄŸini savundular. Gelecekçilere (futurist) göre küreselleÅŸme ulus devletlerin elinde tuttuÄŸu gücü yavaÅŸ yavaÅŸ baltalayarak deÄŸiÅŸim için baskı yaratıyordu. Åžirketler, para ve insanlar kalkıp istediÄŸi yere gidebilirdi. Heyecan veren, yeni “internet” sınırları olmayan, özgür ve kimliksiz bir geleceÄŸin müjdesini veriyordu. Ayrıca iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi, internetin yönetilmesi ve uluslararası suç bir ulus devletin kabiliyetlerini aÅŸan konular olarak görünüyordu. Sistem uluslararası sorunları çözmekte çok küçük, yerel sorunları çözmekte ise çok hantal kalmıştı. Oy kullananlar bütün bunları görmekte geç kalmadı ve “ne gereÄŸi var” deyip oy kullanmayı bırakmaya baÅŸladılar, bu durumu daha da kötüleÅŸtirdi. 1995 yılında aynı ismi taşıyan iki kitap yayımlandı. – The End of the Nation State (Ulus Devletin Sonu) -- Birinin yazarı eski Fransız diplomat Jean-Marie Guéhenno, diÄŸerinin ki de Japon organizasyon teorisyeni Kenichi Ohmae idi. Ä°ki kitap da gücün ya yukarı yönde Avrupa BirliÄŸi ve BirleÅŸmiÅŸ Milletler gibi çok uluslu oluÅŸumlara ya da aÅŸağı yönde bölgelere ve ÅŸehirlere kayacağı fikrini öne sürdü.
Ulus devlet modelinin ölümü artık kapıda diye yazılan yazılar fazlasıyla abartılıydı ve yeni binyıla girildiÄŸinde “Ulus Devletin Sonu” teorisinin kendi sonu geldi. Ancak bu teori tekrar dirildi ve bu sefer haklı olabilir.
En son ulus devletlerin sonu geldi denildiÄŸinde sene 1995’ti ve çevrimiçi olan insan sayısı on milyonlar seviyesindeydi. 2015 yılında bu sayı 3 milyara dayandı; 2020 yılına kadar da 4 milyardan fazla (bunun yanı sıra 20 milyar internet baÄŸlantılı aygıt) olması bekleniyor. Dijital teknoloji ulus devlet modelini pek sevmiyor. John Perry Barlow’un 1996’da yayımladığı “Siber Uzay’ın Bağımsızlık Bildirgesi” konuyu iyi bir ÅŸekilde özetlemektedir: Ä°nternet özgürlükçü ilkeler üzerine inÅŸa edilmiÅŸ bir teknolojidir. Sansürsüz, merkezi olmayan, sınırları ortadan kaldıran ve ÅŸimdi de aynı anda her yerde mevcut olan bir teknoloji…
Bu ulus devlet için çok ama çok fazla sayıda problem anlamına geliyor. Günümüzde Ä°ngiliz Ulusal SaÄŸlık Servisinin, Kuzey Kore’den yapılan bir saldırı ile rehin alınması mümkün, bu saldırıları durdurmanın çok fazla yolu yok, failleri bulup adalet karşısına çıkarmak da kolay sayılmaz. Uber ve Deliveroo gibi uygulamalar “herhangi birisinin yapabileceÄŸi türden iÅŸ” ekonomisinin boyutunu ani bir ÅŸekilde dengesiz olarak artırdı, bunun 2020 yılına gelindiÄŸinde hükümete olan yıllık zararının 3.5 milyar Ä°ngiliz poundu olması bekleniyor. Halihazırda bitcoin ve blockchain gibi, direkt olarak merkezi bankalar ve hükümetlerden gelen para arzını hedef alan teknolojileri kullananların sayısı milyonları bulmuÅŸ durumda ve bu sayı her geçen gün artıyor. Ä°nternet ayrıca bütün dünyada yeni deÄŸer yargılarının doÄŸuÅŸuna neden oldu, ve bunlar her zaman ulusal yapıda deÄŸil, örnek olarak bir çok insan kendisini günümüzde “dünya vatandaşı” olarak tanımlamaktadır.
Eğer bir ulus sınırlarını savunamıyorsa, teknik olarak yok olmuş demektir.
Bahsi geçen meselelerden daha vahim olan tehlikeler de mevcuttur. 17 Ekim 2016’da o zaman henüz sadece baÅŸkan adayı olan Donald Trump; “Sınırları olmayan bir ulus, ulus deÄŸildir. Amerika’yı tekrar güvenli hale getireceÄŸiz!” ÅŸeklinde bir tivit atmıştı. Kendisine verilen karşıt tepki, aslında Trump’ın (en azından sözlerinin ilk kısmında) haklı olduÄŸu gerçeÄŸini gizledi. Sınırlar, kimin içeride kimin dışarıda olduÄŸunu, kimin vatandaÅŸ sayılıp kimin sayılmadığını, ortak mallardan kimin alma yetkisi olduÄŸunu belirler. EÄŸer bir ulus sınırlarını savunamıyorsa, teknik olarak yok olmuÅŸ demektir. Bu hem gittikçe büyüyen bir endiÅŸe ve üzerinde mutabakat saÄŸlanmış, artık efsane olmaktan çıkmış bir durumdur.
Trump’ın atmış olduÄŸu tivit Angela Merkel’in Suriyelilere sığınma hakkı tanınması konusunda söylediklerine karşıt olarak yazılmıştı. Ä°nsanların Avrupa sınırlarındaki hareketliliÄŸini savunanlar ve karşı çıkanlar arasındaki tartışmalar insani ve siyasi bir kriz açmıştı. Bu tartışmalar örnek olarak Ä°ngiltere’nin AB’den ayrılma kararı almasında etkili oldu. 2015 yılında kabul edilen 1.2 milyon göçmen gelecekte tahmin edilen göçmen sayısının yanında “çerez” kalıyor. Kesin sayılar vermek zor ancak yüzyılın ortalarına gelindiÄŸinde iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi sebebiyle 200 milyon insanın göç etmek zorunda kalacağı tahmin ediliyor. 1.2 milyon göçmene karşı sınırlarını korumakta zorlanan AB, 200 milyon insan harekete geçtiÄŸinde ne olacak? Tarihten gelen ders ÅŸudur ki; insanlar yer deÄŸiÅŸtirir, ve yer deÄŸiÅŸtirmeye baÅŸladıklarında bunu durdurmak oldukça zordur.
İşte sorunun asıl merkezi budur; ulus devletler kontrol üzerine var olurlar. Eğer bir ulus devlet, bilgiyi, suçu, şirketleri, sınırları veya para arzını kontrol edemezse o yapı vatandaşlarının kendisinden beklediklerini artık yerine getiremez. Sonuç olarak, ulus devletleri garip bir şekilde herkesin kabul ettiği efsanelerdir: özgürlüklerimizden bazılarını geri kalan kısmı korumak için feda ediyoruz. Ancak bu alışveriş artık işe yaramıyorsa, efsaneyi gerçek olarak görmekten vazgeçeriz ve efsanenin üzerimizde herhangi bir etkisi kalmaz.
Ulus devlet modelinin yerine hangi sistem gelebilir?
Göze çarpan en iyi aday ÅŸehir devletleri olarak duruyor. Bir ÅŸehir devleti ulusların günümüzde sahip olduÄŸu egemen otoriteye sahip, örnek olarak Singapur ve Monaco gibi ÅŸehirlerdir. Åžehir devlet fikri geçtiÄŸimiz yakın dönemde Forbes, Quartz, The Boston Globe gibi dergilerin yanında Gates Foundation tarafından finanse edilen How We Get to Next’de konu edildi.
Ulus devletlerin elini zorlayan meseleler ÅŸehir devlet modelinin elini güçlendiriyor. Yüksek seviyede birbiriyle baÄŸlantılı, neredeyse sınırsız günümüz dünyasında ÅŸehirler artık ticaretin, büyümenin, yeniliklerin, teknolojinin ve paranın merkezi konumundadır. Bruce Katz’a göre büyük ÅŸehirlerin bir nevi ana istasyon görevi görecek özelliklere sahip olması günümüz modern ekonomisinde çok önemli bir avantaj saÄŸlar: “Yenilikleri doÄŸuran sebep iÅŸbirliÄŸidir, iÅŸbirliÄŸinin olması için de tarafların yakın olması gerekir. Gerekli olan yoÄŸun bir ekosistemdir, en üst seviyede birbirine baÄŸlanma olanağı olması yoÄŸunluÄŸu pekiÅŸtirir.” Åžehirler bütün bunların yanında demografik ağırlığı da ceplerinde bir avantaj olarak taşımaktadır: insanlık tarihinde ilk defa 2014 yılında ÅŸehirde yaÅŸayan insan sayısı kırsalda yaÅŸayan insan sayısını geçti.
21. yy. da güç sorun çözücülere aittir. Ulusal hükümetler tartışır ve kararsız kalır. Şehirler ise harekete geçer, şehirler yaparlar.
Bu durum ÅŸehirlere daha önce hiç sahip olmadıkları kadar siyasi güç kazandırmakta ve bu gücün sahibi gün geçtikçe daha fazla gösteriÅŸ yapmaktadır. Örnek olarak, ulus devletlerin bugüne kadar çok feci ÅŸekilde baÅŸarısız olduÄŸu iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi konusuna gelirsek, ÅŸehirler bu soruna karşı harekete geçmiÅŸ durumdadır. 2006 yılından bu yana, C40 insiyatifi 60’dan fazla ÅŸehri karbon salınımını düşürmek adına ortaklık ve teknoloji üretmek için bir araya getirdi, hatta bunu yaparken sık sık devletler arasında yapılan anlaÅŸmaları yok saydı. Ä°klim deÄŸiÅŸikliÄŸi konusunda federal hükümetin vurdumduymazlığı bu meselede liderlik rolünü ÅŸehirlerin üstlenmesine sebep oldu.
Güç dengelerindeki bu değişiklik, büyük şehirlerin valilerinin artık siyasi bir ağırlığı olması şeklinde gözlemlenebiliyor: mesela New York valisi Bill de Blasio, Londra valisi Sadiq Khan, Roma valisi Virginia Raggi, Barcelona valisi Ada Colau verilebilir. Indianapolis ve Kopenhag gibi önemli şehirler kendi bünyelerindeki fiziksel, mali ve sosyal kaynaklarla şehir seviyesindeki yatırımları kendi kendilerine finanse edebilmek için denemeler yapmaya başladı.
Katz’a göre dünya ulus devlet modelini aÅŸan bir döneme doÄŸru ilerliyor. “Åžehirlerin yeni bir tür güce sahip oldukları bir döneme giriyoruz. Ellerindeki ekonomik ve mali avantajları kullanıp pozisyonlarını iyi ayarlamaları halinde “deÄŸiÅŸimi” gerçekleÅŸtirmek için çok büyük bir ÅŸansa sahipler.” Åžahsen gücü ikili kod sistemiyle tanımlarım, ya gücün vardır ya da gücün yoktur. Ancak Katz’a göre düşünce tarzımızı gözden geçirmeliyiz zira bunun bir ara formu var. Åžehirler baÄŸlı oldukları ulus devletlerinden bağımsız olmamalarına raÄŸmen bazı ÅŸeyleri deÄŸiÅŸtirmek için her zaman devlete ihtiyaç duymaz. “Åžehirler ulus devletine boyun eÄŸmiÅŸ durumdadır diyemeyiz. Åžehirler ekonomiye birlikte yön veren güçlü bir kurumlar ve kiÅŸiler ağından müteÅŸekkil yapıdırlar. 21. yy. da güç sorun çözücülere aittir. Ulusal hükümetler tartışır ve kararsız kalır. Åžehirler ise harekete geçer, ÅŸehirler yaparlar. Güç ÅŸehrin içinden yukarıya doÄŸru akar, gücü ulus devleti ÅŸehre vermez.”
Çok uzun bir süre boyunca güç her zaman şehir seviyesinde bulundu. Binlerce yıl boyunca, duvarları olan ve kendi kendini yöneten şehir yerleşkeleri insanlara, vergi vermek ve ticarette ve yaşamda koyulan kurallara riayet etmek karşılığında güvenlik sağladı.
Hanseatik ÅŸehirler (Orta çaÄŸ Almanya’sındaki feodal devletler) – kendilerine ait ordu ve hukuk sistemleriyle – 19. yy. da diÄŸer devletlerle uluslarla yaptıkları pazarlıklarda ellerini güçlendirmek için sahip oldukları ekonomik ağırlığı bir araya getirip bir havuzda topladılar ( Hanseatik Ligi ) ve Baltık üzerindeki ticaret yollarında büyük bir güç elde ettiler. Aralarında Bremen ve Hamburg’un da bulunduÄŸu bu ÅŸehirler ortak yönlerinin çok fazla olduÄŸunu ve ortak çıkarlarına birlikte hareket ederek en iyi ÅŸekilde hizmet edebileceklerinin farkına vardılar. Günümüzde küresel kapitalizmin ÅŸehir merkezleri baÄŸlı oldukları ulus devletlerinden daha çok birbirine benzer. Hepsi kendi devletleri içinde paranın, teknolojik yeniliklerin, kültürün ana istasyonlarıdır ve aldığı göçler ve barındırdığı farklılıklarla kendilerine özgü karakter edinmiÅŸlerdir. Ä°ngiltere genel olarak %52/%48 ile AB’den ayrılma kararı aldığında Londra %60 ile AB’de kalmaktan yana oy kullanmıştı. ( Oylamanın ardından kısa da olsa Londra’nın bağımsızlık ilan etmesini talep eden bir hareket ortaya çıkmıştı ) Åžehri ziyaret edenler tarafından Londra ülkenin geri kalan kısmından çok farklı olarak tanımlanır. Aynı ÅŸey ABD’nin doÄŸu ve batı yakasındaki dev ÅŸehirler için de geçerlidir.
Bir ÅŸehirden diÄŸerine yolculuk ettiÄŸimde kendimi BirleÅŸmiÅŸ Milletler deÄŸil de daha çok güçlü, ticaret yapan ve baÄŸlantıları yüksek seviyedeki bir yapı olan Hanseatik Ligi’ni geziyormuÅŸum gibi hissediyorum. Tarihteki Hanseatik Ligi gayet gerçekti. Onlardan önce tabi ki Venedik örneÄŸi var, Floransa, Bolonya ve Turin gibi geçmiÅŸte muazzam birer ÅŸehir devleti olan ÅŸehirleri de içine alan günümüz Ä°talya’sı sınırları içerisindeki ÅŸehir devletlerden en tanınmış olanı. Ancak Venedik dahi ÅŸehir devletlerinin çok eskiye dayanan tarihinde “yakın geçmiÅŸ” sayılır. Kudüs, ondan önce Atina, ondan da önce Babil ve hatta ondan önce Mezopotamya’daki kadim Ur ÅŸehri bu zengin tarihin örnekleridir. Günümüzde Monaco, Singapur ve Vatikan tam bağımsızlık sahibi olan ÅŸehir devletleridir. Hong-Kong da tam bağımsız gibi hareket etmesine raÄŸmen aslında sadece özerklik sahibidir. Aslına bakıldığında çok azımızın ÅŸehir devletlerinde yaşıyor olması tarihsel bir garipliktir.
Ulus devletler haliyle sessiz bir ÅŸekilde yok olmayacaklar. Halihazırdaki bağımsız bir otoriteden yeni bir bağımsız otoriteyi koparıp ortaya atmak çok zor bir iÅŸtir ve BM tarafından genellikle tercih edilmez. Bunun yanında çok yavan ama gerçek bir sebep de var tabi ki; 2015 yılında Venedik’te yaÅŸayan 2.1 milyon oy sahibi insanın %89’u baÄŸlayıcılığı olmayan bir referandumda bağımsızlıktan yana oy kullandı. Åžehir halkı Ä°talya devletine ödediÄŸi 20 milyar dolar tutarındaki vergilerden kendilerine ayrılan kısmın verdiklerinden çok az olması dolayısıyla sinirliydiler ancak Ä°talya ne Venedik’i ne de 20 milyar doları kolay kolay bırakmaz.
Bu yüzden tamamen yeni ÅŸehirler kurulması konusunda heyecan verici fikirler ortada dolanmaktadır. Dünya Bankası’nın baÅŸ ekonomisti Paul Romer, belirli bir düzeyde bağımsız hareket eden yönetim ÅŸehirleri oluÅŸturma fikrini çok uzun zamandır savunanlardandır. Romer’a göre ÅŸehirlerin büyüklüğü uygun seviyededir; iÅŸler kötü giderse iptal edilebilecek kadar küçük aynı zamanda yeni bir sistem denemesi yapılacak kadar da büyük. Romer’in fikri sınırları belirlenmiÅŸ sıfırdan bir ÅŸehir kurulması, bu ÅŸehrin yönetiminde yeni kurallar ve sistemler denenmesi suretiyle yatırımcıları ve insanları ÅŸehre çekecek kombinasyonların bulunmasını amaçlıyor. Bu fikir için Ä°ngiltere ve Çin’in Hong Kong örneÄŸinde olduÄŸu gibi farklı devletlerin beraber çalışması gerektiÄŸi vurgulanıyor. ( Senelerdir uygulanan Serbest Bölgeler buna bir örnektir; özünde, fiziksel olarak güvenli ve direkt yatırımları kolayca çekebilmek adına içinde bulundukları ülkelerden farklı kanunları olan bölgeler. )
Ancak bu modelin uygulanması dahi kolay değildir zira bir ülkenin topraklarında buna izin vermesi gerekir ki bu da tam anlamıyla bir bağımsızlık fikrini ortadan kaldırır. Bazı modeller buna dahi ihtiyaç duymaz.
Bataklık bir bölge olan Sırbistan-Hırvatistan sınırında kurulu 7 kilometre karelik Gornja Siga apayrı bir örnektir. Åžu anda Hırvatistan hakimiyetinde görünse de bu küçük toprak parçası teknik olarak vatansızdır zira bölge üzerinde iki ülke de hak iddia etmektedir. Hukuki durumundaki gariplikten yararlanan 32 yaşındaki Çek liberal Vit Jedlicka bölgede özgürlük, ticaret ve bolluk cenneti olacak “Liberland” isminde özgürlükçü bir yapı oluÅŸturmaya çalışıyor.
Åžu anda üzerinde kimsenin yaÅŸamadığı ancak Hırvatistan’ın bölgeye geçiÅŸi engellemesi halinde oraya taşınmaya hazır 100.000 gönüllünün olduÄŸu Liberland ÅŸimdiden ÅŸehir devlet modelinin cazibelerini taşıyor. Bir para birimi, bir anayasa, bir baÅŸkan ve hatta bir futbol takımı. Her ÅŸey kiÅŸisel özgürlüklerin en üst seviyede yaÅŸanabilmesi için tasarlanıyor. BaÅŸlangıç olarak isteyen herkes istediÄŸi gibi bölgeye girip çıkabilecek. Bu ÅŸehir dünya tarihindeki insanın “birilerine fiziksel olarak zarar vermediÄŸi sürece canı ne isterse” yapabileceÄŸi, hiçbir ÅŸeyin zorunlu olmadığı ilk ÅŸehir olacak. Jedicka’nın sözleriyle “Bir vergi cenneti, verginin dokunulmazlığı olan bir yer deÄŸil.” Okullar, hastaneler, evler, yollar, altyapı hizmetleri, çöp toplama iÅŸleri eÄŸer insanlar isterse ve para vermeyi kabul ederse serbest piyasa tarafından yönlendirilecek.
Eğer yönetilme şeklin hoşuna gitmiyorsa, hoşuna giden bir yönetim şekline sahip bir yere git.
Liberland’ın sorunu Hırvatistan polisinin istediÄŸi zaman içeri girip müdahale edebilecek olmasıdır. Bu yüzden son buluÅŸmamızda Amerikalı liberal aktivist Patri Friedman, gelecekteki ÅŸehirlerin kara üzerinde olmayacağını, ulus devletlerinin ve ordularının eriÅŸemeyeceÄŸi uluslararası sularda yüzeceÄŸini söyledi.
Joe Quirk ve Patri bu yılın başında Fransız Polenezyası ile sığ sularda kurulacak yarı bağımsız ilk yüzen ÅŸehir prototipini uygulamaya baÅŸlamak için anlaÅŸma imzaladılar. Patri yakında inÅŸaata baÅŸlayacaklarını ve ilk iki yıl içerisinde birkaç yüz insanın Tahiti sahili açıklarındaki bu ÅŸehre taşınmasını beklediklerini söyledi. Kendisine bunun gerçekçi bir yaklaşım olup olmadığını sorduÄŸumda “tabii ki!” diye cevap verdi. “EÄŸer daha ucuza baÅŸka bir ülkede yaÅŸayabilseydin bunu yapardın.” Patri elinde binlerce kiÅŸinin olduÄŸu bir bekleme listesinin bulunduÄŸunu bunların çoÄŸunun yeni ÅŸehri bir yatırım aracı olarak gördüğünü de ekledi. “Bu insanlar bozuk bir sisteme bakıyorlar ve diyorlar ki: Ya daha iyisini tasarlarsak?”
Ulus devletlerin bir gecede çökmesi pek mümkün deÄŸildir. Kapıda sizi yıkmak isteyen barbarlar yok. Hatta Roma bile bir gecede yıkılmadı aksine sanayileÅŸme ve merkezi “komuta ve kontrol” bürokrasileri ve ulusal sadakat dönemlerinde sadece evrim geçirdi. Modern teknoloji tüm bunların tersi istikamette yol alıyor; dağınık, merkezi olmayan ve kontrol edilemeyen bir biçimde. EÄŸer günümüzdeki siyasi yapılar bugünün üretim yöntemleri ve varsayımlarıysa gelecek 19. yy. antikası için pek de iç acıcı görünmüyor. Gelecek, modern, birbiriyle baÄŸlantılı, hızlı hareket eden, ister karada, ister sınırlar üzerinde isterse de okyanuslarda olsun yeni oluÅŸumlara daha sıcak bakıyor. Her halükarda belki ilerde ihtiyacımız olabilir diye bazı deneyler yapmak faydalı olmaz mı?
Sosyal Medya Analizleri Merkezi direktörü Jamie Bartlett tarafından kaleme alınan bu makale, Mepa News okurları için tercüme edildi.
Kaynak: Mepa News
Henüz yorum yapılmamış.