Sosyal Medya

Güncel

Gökhan Özcan - Sobesiz saklambaç

Bir kısım insanın kullandığı imkânlar artık herkesin emrine amade. Herkesin yazacak ve yayacak bir şeyleri var ve bunu hemen her saat, her dakika yapabiliyor. Engel olan da, söze liyakatin hesabını tutan da yok. Sözlerin böyle zincirinden boşanmışçasına ortamlara boca edilebildiği yerde, elbet neyin nereye kadar söylendiği konusunda ölçü pek tutmuyor.



Gökhan Özcan - Yeni Şafak
 
KiÅŸiliÄŸine takıp çıkardığı maskeler yüzünden artık kendini gördüğünde tanıyamıyor insanlar…
 
Eskiden bir kısım yazar sosyal konumları ya da siyasi sakıncaları sebebiyle müstear kullanırlardı. BaÅŸka bir sebeple ya da sırf zevk için kendilerini müstear isimlerle maskeleyenler olmuÅŸtur mutlaka. Ama yine de istisnai bir ÅŸeydi bu. Åžimdi malum teknik ilerledi ve yaygınlaÅŸtı. 
 
Bir kısım insanın kullandığı imkânlar artık herkesin emrine amade. Herkesin yazacak ve yayacak bir ÅŸeyleri var ve bunu hemen her saat, her dakika yapabiliyor. Engel olan da, söze liyakatin hesabını tutan da yok. Sözlerin böyle zincirinden boÅŸanmışçasına ortamlara boca edilebildiÄŸi yerde, elbet neyin nereye kadar söylendiÄŸi konusunda ölçü pek tutmuyor. Daha doÄŸrusu imkânları genele yayma stratejisinin temel önceliÄŸi de zaten herkesin dilediÄŸini dilediÄŸi yere kadar söyleyebilmesi… Bu bir tür özgürlük esansı koklatıyor bu imkânları kullananlara. Peki, her ÅŸeyi herkesin içinde söylemenin sosyal, çevresel maliyeti ne olacak? Onun için de çare bulunmuÅŸ; isim yerine geçecek baÅŸka kelimeler bulunuyor. KiÅŸiler kendi isimleri ve kimlikleriyle taşıyamayacakları lafazanlıklarını bu perdelenmiÅŸ kiÅŸilikler, maske isimlerle neredeyse sınırsızca içre edebiliyorlar. Yerine göre gerçek olamayacak kadar güzel, komik, iddialı, romantik, gizemli ve sair hal üzere gösterebiliyor üstelik kiÅŸileri takma kimlikleri, sahte isimleri. Bugün çeÅŸitli ortamlarda seviyesi, çirkinliÄŸi, ÅŸiirselliÄŸi ya da ne bileyim cesareti tavan yapan ölçüsüz konuÅŸkanlıkların zemini iÅŸbu ardına saklanma imkânı veren perdelenmiÅŸ kiÅŸiliklerdir. Yani tek tek ÅŸuuraltlarının toplumsal ÅŸuurüstünde kendini açığa vurmasından söz ediyoruz bir nevi. Normal hayatımızda yaÅŸayıp giderken, yani ismimizle cismimizle kendimizken açığa vurmadığımız ayıplı taraflarımızı bedelsiz bir özgürlükle vitrine koyma imkânına sahip oluÅŸumuzu, yeni teknolojilerin nefsimizle iÅŸbirliÄŸini geliÅŸtirmesine borçluyuz, bunu bilelim. 
“Ä°nsan, en az kendi ÅŸahsında konuÅŸurken kendisidir. Ona bir maske verin, size hakikati söyleyecektir” diyor Oscar Wilde.
 
Maskeli baloya dönüşmüş bir hayatı dikkatlerden kaçırmanın en etkili yolu, arada bir maskeli balolar düzenlemektir.
 
Bir de şunu düşünün; gerçeği kendinden gizleyemeyen bir yalan ne hisseder?
 
“Bir köpek yavrusunun bir kemik parçasını –sırf onu yeniden bulmanın hazzı için– bahçeye gömmesi gibi, biz de hakikati ÅŸiirlere, resimlere ve ÅŸarkılara gömüyoruz. Bazen, hakikatimizi nereye sakladığımızı hatırlamıyoruz. Hatta bazen, bulunacak bir hakikat olduÄŸunu bile unutuyoruz. Bir süre daha bakınmaya devam ediyor, sonra sıkılıp vazgeçiyoruz. Ä°ÅŸte o zaman, televizyonun karşısına kuruluyoruz. Ve iÅŸte o zaman, Bıngılülke’ye adım atmış oluyoruz” diye yazmış Yeni Zelandalı yazar Elizabeth Farrelly, ‘MutluluÄŸun Sakıncaları’ isimli kitabında. Alıntıdaki ‘televizyon’ sözcüğünü ‘herhangi bir ekran’ ile deÄŸiÅŸtirerek küçük bir güncelleme yapmak konunun vahametini daha da kapsayıcı hale getirecektir.
 
Bakıldığında bir yağmur damlası gibi içi dışından görülebilen insanlar da var.
 
“Bu nasıl saklambaç?” diye sordu meczup, “Kendinden saklanan ebeyi kim sobeleyecek?”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.