Genel
Taha Kılınç'ın kaleminden Tokyo Camisi: Bir camiden daha fazlası
Follow @dusuncemektebi2
Caminin muazzam bir potansiyeli var. Fiziksel şartlarının uygunluğu, bulunduğu muhitin kolay erişilirliği, Türkiye’ye karşı duyulan içten sempati vb. nedenlerle, diğer milletlerden ve Japonlardan, camiye müthiş bir ilgi var. Bu ilginin çok sağlam bir altyapıya dönüştürülebilmesi için, Tokyo Camii’nde sıradan ve meslek aşkını yitirmiş insanların görevlendirilmemesi gerekiyor.
Bir camiden daha fazlası
Taha Kılınç - Yeni Şafak
"Ben Paris’ten geliyorum”, “Bu kardeÅŸimiz Amerikalı”, “Afrikalı bunlar”, “Biz Fas’tan geldik”, “Suriyeliyiz”, “Libya’dan geldim”... Dün, cuma namazından sonra Tokyo Camii’nde insanlarla sohbet ederken, bunlara benzer onlarca cümle iÅŸittim. Kimisi gezmek için gelmiÅŸ buraya kadar, kimisi burada eÄŸitim görüyor, kimisi evlenip buralı olmuÅŸ, kimisi de rızkının peÅŸinden Japonya’ya savrulmuÅŸ. Aynı rengârenk karışım, bu defa aralarına müslüman olmayan Japonların da katılmasıyla, caminin toplantı salonunda daha da çeÅŸitleniyor. Her cuma, namazdan sonra Tokyo Camii’nde yemek ikramı var, kapılar da herkese açık.
12 Mayıs 1938’de kalabalık bir davetli topluluÄŸunun katılımıyla ibadete açılan Tokyo Camii, günümüzde tamamen “Türkiye Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’nın idaresinde” görünse de, aslında oldukça çalkantılı ve çekiÅŸmeli bir geçmiÅŸe sahip. Elimizdeki kaynakların verdiÄŸi bilgilere göre, 1920’lerin başından itibaren Tokyo’ya yerleÅŸmeye baÅŸlayan Tatarların lideri Muhammed Abdulhay Kurbanali, caminin inÅŸa edildiÄŸi arsayı satın alan isim. Japon istihbaratıyla sıkı irtibatı bilinen Kurbanali, cami için tahsis edilen bu arsayı kendi üzerine kaydettirince, Tokyo’daki Tatar cemaatle Kurbanali arasında ciddi bir tatsızlık yaÅŸanmış. O zamana kadar namazlarını Tokyo Oteli’nin bir katında eda eden bir avuç Müslüman böylece kendi içlerinde kavgaya tutuÅŸmuÅŸ. 1933’te Tokyo’ya yerleÅŸen AbdurreÅŸid Ä°brahim Efendi, kendisini iÅŸte böyle bir çatışma ortamının içinde bulmuÅŸ.
1938’de Japonların siyaset deÄŸiÅŸtirmesi ve bir zamanların makbul adamı Abdulhay Kurbanali’nin aniden sınır dışı edilmesi, 1937’de temeli atılan caminin açılışını Kurbanali’nin görememesine yol açmış. 1938’deki açılış töreninde AbdurreÅŸid Ä°brahim Efendi ve diÄŸer Tatar ileri gelenlerinin yanı sıra, yurtdışından da dikkat çekici misafirler yer almış. Bunlar arasında Suudi Arabistan’ın Londra (Tokyo deÄŸil) Büyükelçisi Åžeyh Hâfız Vehbe ve Yemen’in Hudeyde bölgesinin eyalet valisi Kadı Hüseyin el Amrî bilhassa ÅŸaşırtıcı. Japon Milli EÄŸitim Bakanı Kido Kouichi’nin de katılımcılar arasında yer aldığı törenin, bilhassa Asya’daki müslüman ülkelerin temsilcileri tarafından kendilerini gösterme fırsatı olarak görüldüğü anlaşılıyor.
Yıllar içinde yıpranan, doÄŸal afetler nedeniyle kullanılamaz hale gelen ve bakımsızlıktan harabeye dönüşen Tokyo Camii, 1980’de Tokyo’daki Tatarlar tarafından Türkiye Cumhuriyeti’ne hibe edilmiÅŸ. Bu kararda, cami üzerinde devam eden sahiplik tartışmasının ve cemaati yoran iç çekiÅŸmelerin de büyük payı vardır kuÅŸkusuz. Abdulhay Kurbanali’nin varisleri cami arsası üzerindeki iddialarını sürdürürken, Tokyo’daki müslüman cemaatin de caminin giderlerini karşılayacak durumları kalmamış bu arada.
Türkiye, enteresan ve acıdır, 1980’de harabe halde hibe yoluyla teslim aldığı ve 1986’da yeniden inÅŸa edilmek üzere tamamen yıkılan camiye 1996’ya kadar elini sürmemiÅŸ. Açılışına Suudi Arabistan ve Mısır’ın üst düzey temsilci gönderdiÄŸi ve bu yolla nüfuz oluÅŸturmaya çalıştığı bir mabedin, ilginç tesadüflerle Türkiye’nin uhdesine geçmesi bir nimet olarak görülmesi gerekirken üstelik. Dönemin CumhurbaÅŸkanı Süleyman Demirel’in bir Tokyo ziyareti sırasındaki basın toplantısında, bir Japon gazetecinin “Bulgaristan’daki eski ve yıkık camilerin durumunu eleÅŸtiriyorsunuz, peki neden Tokyo Camii’ni yeniden yapmıyorsunuz?” ÅŸeklindeki sorusu olmasaydı, belki bu iÅŸ daha da ertelenecekti.
2000 yılında klâsik Osmanlı mimarisi tarzında yeniden ibadete açılan Tokyo Camii, bugün Türkiye’nin yurtdışındaki en önemli dinî ve kritik temsilciliklerinden biri. Japonya’da Ä°slâm’ın resmi din olarak kabul edilmiÅŸ olmasını ve ülkedeki tebliÄŸ ortamının rahatlığını da düşünürsek, buraya özel bir ihtimam gösterilmesi gerektiÄŸi çok açık. Peki bu ihtimam gösteriliyor mu? DoÄŸrusu, bu noktada alınması gereken epey mesafe var. Camideki beÅŸ yıllık görev süresini önümüzdeki yıl tamamlayacak olan imam-hatip kardeÅŸim Muhammed RaÅŸit Alas’ın, burada en az üç resmi görevlinin bulundurulması yönünde bir önerisi var. Hem imamlık, hem müezzinlik, hem vakıf baÅŸkanlığı, hem idari müdürlük, hem resmi heyetlerin ağırlanması iÅŸleriyle ilgilenmek gibi birçok meÅŸgale bir arada düşünüldüğünde, bu öneri gayet yerinde görünüyor. Åžu anda tüm bu sorumlulukların hepsi, aynı anda Muhammed RaÅŸit’in omuzlarında.
Dün, Muhammed RaÅŸit’in emr-i vakisiyle Tokyo Camii’nde cuma namazı kıldırdıktan sonra kendim de gözlemledim: Caminin muazzam bir potansiyeli var. Fiziksel ÅŸartlarının uygunluÄŸu, bulunduÄŸu muhitin kolay eriÅŸilirliÄŸi, Türkiye’ye karşı duyulan içten sempati vb. nedenlerle, diÄŸer milletlerden ve Japonlardan, camiye müthiÅŸ bir ilgi var. Bu ilginin çok saÄŸlam bir altyapıya dönüştürülebilmesi için, Tokyo Camii’nde sıradan ve meslek aÅŸkını yitirmiÅŸ insanların görevlendirilmemesi gerekiyor.
Ciddi bir dahlimiz olmadan elimize gelen böyle bir imkânın en iyi şekilde değerlendirilmesi, bizim sorumluluğumuz. Bu sorumluluğu yerine getirmezsek, aynı imkân geldiği gibi gidiverir.
Henüz yorum yapılmamış.