Sosyal Medya

Hür Düşünce

Mustafa Öztürk: Birey olamama sorunumuz

Önem meselesi bir tarafa, “birey” kavramından veya “birey olmak”tan söz açılır açılmaz, sağdan soldan bir dizi önyargı sökün eder.



Mustafa Öztürk - KARAR

FETÖ ve 15 Temmuz darbe teÅŸebbüsü Türkiye’deki dinî gruplar ve cemaatlerin birçok yönden tartışmaya açılmasına sebep oldu. Ancak bu tartışmalarda çoÄŸunlukla cemaatlerin kurumsal yapıları, faaliyet alanları, teolojik sorunları, özellikle de siyaset ve devletle iliÅŸki tarzları gibi meseleler üzerinde yoÄŸunlaşıldı. Oysa cemaatler söz konusu olduÄŸunda belki her ÅŸeyden önce ve daha ziyade insan meselesi üzerinde durmak gerekiyordu. Çünkü cemaat denilen yapı, tıpkı devlet gibi bir hükmî ÅŸahsiyet, yani tüzel kiÅŸiliktir. Devlet aygıtı nasıl ki insan marifetiyle iÅŸlerlik kazanırsa cemaat denen kurumsal yapı da güçlü bir aidiyet duygusu temelinde bu yapıyı oluÅŸturan insanlar vasıtasıyla somut gerçeklik ve iÅŸlevsellik kazanır. Bu noktada kiÅŸi cemaatin öznesi gibi görünebilir, fakat gerçekte onun nesnesidir. Ä°lginç olan ÅŸu ki kiÅŸinin bir grup veya cemaate intisabın eÅŸiÄŸinde iradi ve ihtiyari olarak kendi beninden ve öz bilincinden feragat edip bireysel kimliÄŸini grup ve cemaat kimliÄŸi içerisinde eritmesi, böylece cemaatin tüzel kiÅŸiliÄŸini özne, kendi bireysel kimliÄŸini nesne haline getirmesidir.

***

Din referanslı müesses grup ve cemaat yapılarında kiÅŸinin kendi benliÄŸi ve bireysel kimliÄŸinden vazgeçmesi temelde “itaat” ve “biat” kavramlarıyla gerekçelendirilir. Burada söz konusu olan itaat hayli eksajere edilmiÅŸ bir lahuti anlam takdirinin de etkisiyle gönüllülük esasına göre ÅŸekillenir. Daha açıkçası, insanın dikey iliÅŸki düzleminde Allah’a karşı mutlak itaat mükellefiyeti ustalıklı yorumlar ve teolojik süsü verilmiÅŸ argümanlar yordamıyla yatay iliÅŸki düzlemine uyarlanarak mürid-mürÅŸid, ümera-teba, karı-koca gibi beÅŸerî kategoriler arasındaki münasebetler de bir ÅŸekilde mutlak itaat ilkesine atıfla tanzim edilir. Bu baÄŸlamda “Åžeyhi olmayanın ÅŸeyhi ÅŸeytandır”, “Sultan Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir”, “Fâsık da olsa zalim de olsa ulü’l-emre itaatten ayrılmamak gerekir” gibi sözde dinî doktrinler de üretilir. En nihayet kiÅŸi cemaate ilk adımı atar atmaz mutlak itaate ikna edilir ki bu safhadan sonra birey, benlik ve öz bilinç gibi unsurlar artık bertaraf olma sürecine girmiÅŸ demektir.

Ä°ÅŸte bu anlayışın da hatırı sayılır etkisiyle geleneksel Ä°slâmî kültürde, kiÅŸinin kendi varlığını gerçek manada birey olarak algılaması ve birey olmanın ayırdına varması pek makbul addedilmez. Ayrıca bizim kültürde birey ve bireysel kimlik cemaatin tüzel kiÅŸiliÄŸiyle kıyaslandığında hemen hiçbir önem arz etmez. Önem meselesi bir tarafa, “birey” kavramından veya “birey olmak”tan söz açılır açılmaz, saÄŸdan soldan bir dizi önyargı sökün eder. Ardından Batı, Aydınlanma, kartezyen felsefe, modernizm, modernite gibi kavramlara amatörce atıflar yapılarak birey konusuna gayr-i meÅŸru bir nesep de tayin edilir. Bu safhadan sonra ise ÅŸu türden fiyakalı analizlere giriÅŸilir: Modernizm ve modernitenin temel özelliklerinden biri ve belki de en önemlisi bireycilik düşüncesine dayanmasıdır. Modernitenin tanımlamasında birey her türlü metafizik, dinî ve ahlâkî ilkenin dışında, kendi ayakları üzerinde duran, aklına sonsuz güveni olan, ilerlemeci, din-dışı, profan bir kiÅŸiliktir. Bireyin bu ÅŸekilde kutsaldan arındırılarak tanımlanması, onu bir taraftan kutsaldan kopararak Allah’a, diÄŸer taraftan da içinde yaÅŸadığı varlık alemine yabancı hale getirir… vesair.

Ä°slam kültüründe cemaat kuÅŸkusuz önemlidir. Evet, Allah’ın eli (rahmeti, desteÄŸi) cemaatin üzerindedir. Evet, Allah’ın ve Rasûlullah’ın sarih buyruklarına göre tefrikadan uzak durmak, birlik ve beraberlik içinde olmak gerekir. Fakat gerek Kur’an’da gerek hadislerde bahsi geçen cemaat, mankurt namzetlerinden müteÅŸekkil insan yığını demek deÄŸil, aksine her biri özgür bir fert olduÄŸunu bilen, bireysel kimliÄŸini ve öz bilincini her hâlükârda muhafaza eden insanlardan müteÅŸekkil bir topluluk demektir ki bu sosyolojik yapı gerçekte cemaati deÄŸil, saÄŸlıklı bir toplumu iÅŸaretler. Somut bir örnek vermek gerekirse, temel Ä°slâmî kaynaklarda zikri geçen cemaat, Hz. Ömer’in, “Åžayet devlet idaresinde yanlış bir tasarrufta bulunursam, bana nasıl bir mukabelede bulunursunuz?” mealindeki sözüne, “Böyle bir durumda senin yanlışını kılıçlarımızla düzeltiriz” diye karşılık veren ve bu sözleriyle özgürlük, adalet ve dürüstlük gibi deÄŸerlerden ödün vermeyeceklerine de iÅŸaret eden özgüven sahibi insanların oluÅŸturduÄŸu bir toplumsal yapıya karşılık gelir.

***

Bugün saÄŸlıklı bir toplum modelinden mahrum oluÅŸumuz, geleneksel cemaat yapılarını toplum zannetmemiz ve/veya mevcut toplum yapısını cemaat haline dönüştürme gayretimizle çok yakından irtibatlı bir sorundur. SaÄŸlıklı toplum modeli cemaatin âlî(!) ve küllî menfaatleri uÄŸruna kendi kiÅŸiliklerinden ve bireysel kimliklerinden vazgeçmeyi ve beÅŸerî bir otoriteye körü körüne itaati fazilet zanneden sadık bendelerden deÄŸil, özgür bireylerden oluÅŸur. Birey olmak kiÅŸinin kendi kararlarını kendisi olarak verebilmesi ve bu kararların sorumluluÄŸunu üstlenebilmesidir. Birey olmak gerçek özne olabilmek, gerektiÄŸinde tek başına ayakta kalabilmek demektir. Birey olmak insanın kendi varlığını bir topluluÄŸun cesametli bünyesinde buharlaÅŸtırması deÄŸil, o bünye içerisinde kendisi olarak kalması demektir. Birey ve benlik sahibi olmak bencillik, ben-merkezcilik demek deÄŸildir. Bu noktada “birey” ile “bireycilik” arasındaki farkı gözden kaçırmamak gerekir. Bir cümlede özetlersek, birey olmak kiÅŸinin kendi varlığının bilincinde olma, yani öz bilinç sahibi olma halidir. Bugün cemaatler ekseninde tartıştığımız insan merkezli problemlerin çözüm anahtarı özgür, özgüven ve öz-bilinç sahibi fert ve ÅŸahsiyet sahibi olma ihtiyacımızı acilen fark etmemizdir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.