Alim
Mehmet Görmez hakkında yazılası 12 yazı
“Hayır, inanmıyorum,” diye bağırdım adeta, “Siz Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı olamazsınız!” Hoyratlığıma karşı nezaketiyle “Niye ki?” diye sordu sakince. Tebessümü daha da derinleşmişti. Cevap verdim: “Çünkü siz tebessüm ediyorsunuz!”
Senai Demirci - Diriliş Postası
2004 yılı Ramazan’ıydı. TRT’de iftar programı sunuyordum. Ramazan’ın ortasına doÄŸru, program müdürümüz Adem Özkan, programa Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkan Yardımcısı’nın misafir olacağını hatırlattı. Biraz ürküntüyle mi söyledi ne? İçim titredi. ÇocukluÄŸumun kimi acı hatıraları eÅŸliÄŸinde, bilinçaltıma iyice kazınmış Diyanet bürokrat tipini bekliyordum. Program saati yaklaÅŸtıkça, set olarak kullandığımız Fenerbahçe Vapuru’nun güvertesinde, gözlerim şöyle kerli ferli, yüzü “Ben buradayım!” diyen, kalıplı birini aradı. ‘Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkan Yardımcısı’ gibi gözüken biri yoktu. Sonunda Adem Özkan, bir köşede mahcup bir eda ile bekleyen birine doÄŸru yanaÅŸtırdı beni. “BaÅŸkan Yardımcımız Mehmet Görmez hocam!” dedi. “Hadi oradan…” dedim içimden. Biraz da espri yollu, biraz da yüzündeki sıcacık tebessümün hoÅŸgörüsüne sığınarak, “Hayır, inanmıyorum,” diye bağırdım adeta, “Siz Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkan Yardımcısı olamazsınız!” Hoyratlığıma karşı nezaketiyle “Niye ki?” diye sordu sakince. Tebessümü daha da derinleÅŸmiÅŸti. Cevap verdim: “Çünkü siz tebessüm ediyorsunuz!” Gülüştük. KucaklaÅŸtık. Kameraları unuttuÄŸumuz, mikrofonları ciddiye almadığımız koyu bir sohbetin akışına kapıldık.
***
On üç yıldan fazla bir süre geçmiÅŸ üzerinden. Vapur güvertesindeki o samimi kucaklaÅŸma manevi olarak hep devam etti. Zor zamanlardı. TRT’de yıllardır din programı yapılmamıştı. Yapıldıysa da, soÄŸuk yüzlü bir formatı vardı. O yıl TRT’ye iftar programına çağırdıklarımızın önemli bir kısmı bizi nezaketle reddediyordu. Hocam o gün bugündür elini hiç çekmedi üzerimizden. Programlarımızın gönüllü yapımcısı oldu. Yanlışlarımızı düzeltti. Konuk önerdi. Yeri geldi, “endiÅŸeli laikler” nezdinde bize kefil oldu. Program yüzünden derin rejim krizleri çıktığında özellikle de sahur sunucumuz Mim Kemal Öke’yi linç etmeye kalktıklarında, arabuluculuk yaptı. TRT’den beklenmeyecek sıcaklıktaki programlarımızı çekemeyen hasetçiler, “TRT iftar ve sahuru STV’ye yaptırıyor” dedikodusuyla emeÄŸimizi yok saymaya kalktı. “TRT laikliÄŸe aykırı iftar programı yapıyor!” yollu ucubeliklerle o günkü ‘Çankayalı Sezer’in -dilim ‘CumhurbaÅŸkanı’ demeye varmıyor- hışmına uÄŸradık. Dönemin TRT Genel Müdürü Åženol Demiröz arkamızda dururken, M. Görmez Hoca, nargileli sohbetlerimizde bile yanımızda oturarak, sırtımızı sıvazladı.
***
Ramazan’da bir iftar programı sonrası, Fenerbahçe Vapuru’nun kaptan köşkünde çaylarımızı yudumlarken, mühim bir “devlet sırrı”nı açıkladı ekibimize. BaÅŸbakan R. Tayyip ErdoÄŸan’ın büyük krizler sırasında, bir yolunu bulup en az bir gariban duası aldığını anlattı. Kızılcahamam-Kazan yolunda karşılaÅŸtığı köylü teyzenin mütevazı sofrasına oturup sonunda, “Allah seni küffara mahcup etmesin evladım!” duasını aldıktan sonra, Meclis’e döndüğünü detaylıca nakletti. O günden sonra, ben de bu ‘sünnet’i gittiÄŸim her ÅŸehirde uygulamaya çalıştım. Hani ÅŸu namazı enfes anlatan tekerlekli sandalyeli Fatma Tatlı var ya, onu Sivas’ın Hayırbey köyünde, bu sayede buldum. Ä°lk defa itiraf ediyorum. Fatma’nın içten niyazıyla namaza baÅŸlayanlar, M. Görmez Hoca’dan ve CumhurbaÅŸkanımızın iyiliÄŸini gördüler.
***
2005’te haccın derin anlamını anlatma niyetiyle baÅŸladığımız TRT hac programı yayını sırasında, Mekke’de bizzat statükocu diyanet ekibinden köstek gördük. Çok geçmedi; intikamımızı adam akıllı bir hac programıyla aldık. Engelli Fatma Tatlı ile çektiÄŸimiz Hac Yolunda programının planlamasında ciddi bir engelle karşılaÅŸtık. “Engelli de hacca gider miymiÅŸ?” diye engel çıkarmaya çalışan kolaycı bürokrasiyi kararlı mührüyle susturdu. O kritik karar aÅŸamasında, en çok da bize inandığına sevinmiÅŸtim. Dileyenler TRT arÅŸivine girebilir, Hac Yolunda programını Görmez Hocamızın ve CumhurbaÅŸkanımızın iyiliÄŸi olarak hiç eskimeyen bir heyecanla seyredebilir.
***
Bir gün Almanya’nın büyük bir kentinde minareli olmasıyla iftihar edilen bir camimizde talihsiz ve gereksiz bir hutbe metni dinlemek zorunda kalmıştım. Neredeyse camiyi terk edecektim, gurbet hatırına sabrettim. Önce caminin hocasına sitem ettim. Sonra Görmez Hoca’yı aradım, dertleÅŸtik. “Senden önce ölürsem mezar taşıma ‘hutbeden öldü’ diye yazdırırsın” dedi. BaÅŸkan yardımcısıyken de, Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı sırasında da, hutbeler konusundaki kaygılarımızı paylaÅŸtık. Minberin Peygamber makamı olduÄŸunu, orada rastgele konuÅŸulamayacağını teyit etti. Yıllar içinde, Cuma hutbelerinin dili sadeleÅŸti, hakikatin saflığına yakışır bir letafet kazandı. Milletin inancının öncelendiÄŸi baÅŸlıklar seçildi. Cami hocamız hutbe metnini zoraki okumaktan kurtuldu, cemaat ise dostlar alışveriÅŸte görsün yollu dinlemekten azat oldu. (Hutbe metinleri konusundaki geliÅŸimin yine de tamamlanmadığını buraya yazayım.)
***
Arafat hutbesi ve Arafat duası Mehmet Görmez hoca sayesinde ülke gündemi oldu. Ona gelinceye kadar, hacı adaylarımızı gönderip dönüşünü beklediÄŸimiz, seyriyle ilgilenmediÄŸimiz, bir ‘yurtdışı’ ibadeti sanılırdı Hac. Görmez Hoca, her yıl, kendi misafiri ve yoldaÅŸları olan hacıların yanında Hacca gitti. Sayesinde, Arife günlerini heyecanla bekler olduk; dünya gündemine, memleketin önceliklerine dair ne söylenmesi gerekiyorsa nezaketle söyledi. Canımızı yakan, telaffuz etmekten utandığımız, ayıbıyla mahcup olduÄŸumuz dertlerimizi duanın geri çevrilmediÄŸi Arafat’ta, duaları geri çevrilmeyen milyonlarca hacının ‘âmin’lerinin dizi dibine bıraktı. Hac ibadetini, hacca gitmeyenlerin/gidemeyenlerin de gönülden katıldığı canlı ibadet olma mevkiine iade etmeyi baÅŸardı. (Hac mevsimi yaklaşıyor; hocamı duyamayacak olmanın hüznü ÅŸimdiden bastırdı.)
***
Haiti’de ve daha sonra Küba’da köklerinin Müslüman olduÄŸunu hatırlayan, Afrikalı siyahi kölelerin torunlarını keÅŸfetmenin bir hikâyesi var ki, harika bir belgesel konusudur. [Maalesef çok istediÄŸimiz halde çekemedik o belgeseli; bu da hocama sitemim olsun!] Kendisine gelen acılı bir mektubun satırlarını, yerinde müdahale ve yardımlarla bir destana çevirmiÅŸti. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar anlattığı siyahî hikâyeler, güncel menkıbelerin mayası olacak nitelikteydi. OlaÄŸanüstü güzellikte, emsalsiz incelikte bireysel ihtida öyküleri hâlâ duyulmayı bekliyor. Bu hikâyelerin devamı olarak Diyanet ilk defa, görünüşte “gayrimüslim” bir devlete, Haiti’ye, camilerde deprem yardımı topladı. Bu istisnanın perde arkasında, hocanın bize o gece anlattığı mahrem hikâyeler vardı. Belki gözünüzden kaçmış olabilir; Haitili ve Kübalı Müslümanlar’ın kendilerini aslen Müslüman diye keÅŸfinden sonra, gönüllülerden oluÅŸan heyetler DÄ°B tarafından Türkiye’ye davet edildi, düzenli eÄŸitimler verildi.
***
Diyanet Ä°ÅŸleri’nin, ÅŸimdilerde FETÖ dediÄŸimiz, örgütün sinsi dinî çarpıtmalarını ciddi bir yayına dökmesi henüz çok yeni. Gerçi bu bile baÅŸlı başına ciddi bir farklılıktır; sonra oluÅŸabilecek yeni FETÖ sapmalarının adını koymaktadır. Bu konuda DÄ°B’i geç kalmakla suçlayanlar haklı olabilir ama henüz “iÅŸin ortaya dökülmediÄŸi” zor günlerde, mahrem krizler sırasında, Görmez Hoca, devlet erkânına derin feraset kazandıran kılavuzluk yaptı. Örgütün fitnesinin artık alenileÅŸtiÄŸi günlerde, Hoca’nın, Kur’ân’ın emri gereÄŸi, sadece Allah rızası için orta yolu bulma teÅŸebbüsü vardır ki, bu sayede, Fetullah Gülen’in baÅŸlattığı operasyonu durdurmayacağı itirafını ve küstahlığını net olarak bizzat kendi adamlarından duyduk. Bunların detayını anlatma iznim olmadığı için susuyorum.
***
Abdulkadir Selvi önceki gün 15 Temmuz gecesindeki Mehmet Görmez’i özetleyerek yazdı ama detayları var. Abdulkadir Selvi’ye ek olarak o uzun gecenin hikâyesinde Görmez Hoca’nın merhum babasının payını hatırlatmak isterim. “Kıbrıs Barış Harekâtı yapılmıştı. Yine aylardan temmuzdu. On üç yaÅŸlarında bir Kur’ân öğrencisiydim; yaz tatilinde köye döndüm. Herkes radyo başında Kıbrıs çıkartmasının haberlerini dinliyordu. Babam kolumdan tuttu, minareye çıkıp salâ okumamı istedi. Mikrofonu aldım, ÅŸerefeden altı ya da yedi salavatlı bir salâ okudum. Bitirdikten sonra babam da çıktı ÅŸerefeye, mikrofonu aldı. Köylülere hitap etti. Herkesi ama herkesi, kadınlar da çocuklar da dâhil olmak üzere camiye çağırdı. Sabaha kadar birlikte dua edeceÄŸiz dedi.” Görmez Hoca, bu hikâyeyi sürdürmek için, MÄ°T binasında, görevlilerin gösterdiÄŸi sığınaÄŸa saklanmak yerine, ateÅŸ altında kalacağını bile bile vazifesinin başına geçti. Kimsenin yerini bilmediÄŸi bir camiyi karargâh seçerek salâ operasyonunu baÅŸlattı. CumhurbaÅŸkanımıza ilk ulaÅŸan oldu. “Ezan susturan darbelerden, darbe durduran salâlar” devri böylece baÅŸladı.
***
Canlı Kur’ân mektebi olarak müdavimi olduÄŸumuz, bu toprakların has ürünü bir tefekkür nüvesi Risale-i Nur’un Gülen örgütü tarafından tabi tutulduÄŸu karartmayı net ve kesin bir dille kaldırdı. Bu karartmayı sinsice devam ettirmek isteyen, FETÖ bahanesiyle Risale-i Nur’u da mahkûm etmek isteyen akademi kafasına ve bir kısım toptancı siyasal Ä°slamcıya hem lafzen hem fiilen haddini bildirdi. Risale-i Nur’ların yayınına baÅŸladı. Özel sohbetlerimizde, Risale-i Nur’un, insanı düştüğü yerden kaldıran, imanı yeni baÅŸtan inÅŸa eden evrensel dilini, kendini Risale-i Nur talebesi sayanlardan daha sarih ve sahih olarak yorumladığına ÅŸahit oldum.
***
Ãœlkemizin yaÅŸadığı kritik siyasal dönemeçlerde, sözüm ona tarafsızlık bahanesiyle duyarsızlığı tercih eden Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı imajını yıktı. Atarlı siyasilerin “siyaset yapıyor!” ithamını göze aldı, doÄŸru yerde, doÄŸru zamanda ‘topa girdi’. Sadece yurt içinde deÄŸil, “gönül coÄŸrafyamız” diye bildiÄŸimiz Osmanlı medeniyeti izlerinin sürdüğü her bölgedeki etnik, mezhepsel krizlere müdahil oldu. Åžiilik adına yapılan taassubu da, kendilerinden menkul “ehlisünnet âlimi” unvanıyla kendileri gibi düşünmeyen herkesi Åžii diye suçlayan hurafecileri de aÅŸtı, elini taşın altına koydu. Küresel kötülük ÅŸebekelerinin kullanımına hazır cephelerdeki ihtilafları bir ölçüde yumuÅŸatmaya çalıştı. Yine de her iÅŸimi/zi kolaylaÅŸtırmasıyla bildiÄŸim Görmez Hoca bu arada birinin iÅŸini hayli zorlaÅŸtırdı. Yerine geçecek muhterem hocamızın iÅŸi zor mu zor! Allah kolaylık versin!
***
Yok yok; Görmez Hocanın arkasından yazılan bir yazı deÄŸil bu. Şükür hayatta ve aramızda. Hakkında söyleneceklerin hepsi bu deÄŸil. Yeni vazifesinde daha nice yazılar yazdıracak bize. Ä°lk gençlik yıllarında, seve seve darbecilerin emrine girerek, her vaazını, o gün milleti canından bezdiren yönetimiyle âdete zulmün sembolü olmuÅŸ bilmem ne kurumuna bağışa baÄŸlayan ilçe müftümüzün-Allah taksiratını affetsin- yüzünde tanıdığım resmi ve soÄŸuk ‘Diyanet’ten 40 yıl sonra, ilk defa ‘bizim’ saydım Diyanet’i. Sevdim.
Ben hâlâ, Görmez Hoca’yı ilk gördüğüm andaki sözümdeyim: “Ä°nanmıyorum; siz Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı olamazsınız!”
Henüz yorum yapılmamış.