Düşünce Platformu
Gökhan Özcan - Durdukça büyüyen küçük meseleler
Follow @dusuncemektebi2
Geçmişte büyük medeniyetler, hem ihtişamlı, hem tıkır tıkır işleyen yapılar kurmuş bir toplumun bugün hem büyük bir dinamizm sergileyip, hem de sürekli kendi paçasına dolanması çok anlaşılabilir bir şey değil...
Gökhan Özcan - Yeni Şafak
Düzen tutmaz bir tarafımız var bizim. Ne aşılmaz denizleri geçiyoruz da, sonra küçük derelerde boğulup gitmemek için debelenip duruyoruz. Büyük işler başarıyoruz, beklenmedik hamleler yapıyoruz ama onları sorunsuzca işleyecek uzun vadeli yapılara, mekanizmalara, organizasyonlara dönüştüremiyoruz.
En zorlu kısımlarını kendimize özgü yollarla rahatlıkla hallettiÄŸimiz iÅŸlemleri, küçük ihmallerle büyüyen aksaklıklarla düğümleyip bırakıyoruz. Biz yürüyelim, istim arkadan gelsin diyoruz ama istim arkadan gelemiyor pek. Hepimizin hayatını her gün birkaç kez kabusa çeviren, öfkemizi ayaÄŸa kaldıran, canımızı aksaklıklara, eksikliklere bakalım mesela, aslında azıcık özenle ve gayretle çözülebilir o meselelerin hepsi. Ama biz büyük oynamayı seviyoruz, büyük hedefler kovalamaktan hoÅŸlanıyoruz, hepimizi üzen, kızdıran, hayatımızı aksatan ÅŸeyleri bir düzene kavuÅŸturmak konusunda gayret göstermek iÅŸimize gelmiyor. Küçük iÅŸlere küçük insanlar bakar, biz büyük iÅŸlerin insanlarıyız diye düşünüyoruz belki de. Oysa büyük iÅŸlerin baÅŸarılması için önce küçük küçük adımlarla bir düzen ortaya çıkarılması gerekiyor, iÅŸleyen bir yapı kurulması, boÅŸlukların doldurulması lazım geliyor. 100 metre yarışçıları gibiyiz, patlayıcı gücümüzle iÅŸ görelim istiyoruz. Maratonlara yetecek ne sabrımız var, ne de herhangi bir ÅŸeye uzun zaman ilgi gösterecek, emek verecek, öğrenip uygulayacak bir sebatkarlığımız... Biraz kolaycıyız, biraz heveskar, biraz tez canlı belki ama daha çok da ayran gönüllüyüz. Devasa otomasyon yapıları kurup her gün her giÅŸede hat kesintileriyle boÄŸuÅŸmak neyin nesidir mesela? Devasa yollar, köprüler, tüneller yapıp her gün kullanmak zorunda olduÄŸumuz yolları adeta mayın tarlasına çeviren çukurlardan, kazılardan, kanalizasyon kapaklarından arındıramamak nasıl izah edilebilir? Bilmem ne kadar yüksek hızda fiber internet saÄŸlayıcıların ÅŸehrin ortasındaki filanca muhitte ‘altyapımız yok’ mazeretleri kabul edilebilir mi? Ä°nternet çok hızlı ama altyapı kaÄŸnıdan yavaÅŸ; bunun bu ÅŸekilde ne anlamı var deÄŸil mi? Ä°ÅŸte bu tam bize özgü bir ‘kel baÅŸa ÅŸimÅŸir tarak’ manzarası! BaÅŸka bir örnek; filanca AVM’den pek tanınmış bir maÄŸazadan bir ürün alıyorsunuz... Mesela bir karyola, bir kitaplık, bir avize ya da baÅŸka bir ÅŸey... On günden baÅŸlayarak bir aya kadar uzayan bir tarih veriyorlar. Neden? Ä°stediÄŸiniz ürün kıtalar ötesinden, mesela Japonya’dan, Avustralya’dan, Antarktika’dan filan gelmiyor, birkaç yüz kilometre öteden, yine bu ülkenin baÅŸka bir ÅŸehrinden geliyor.
Uzatmayalım... Gelişmek güzel bir şey... Ama belli bir emek, dikkat ve düzen gerektiriyor. Ben yaptım oldu diyerek olmuyor. Geçmişte büyük medeniyetler, hem ihtişamlı, hem tıkır tıkır işleyen yapılar kurmuş bir toplumun bugün hem büyük bir dinamizm sergileyip, hem de sürekli kendi paçasına dolanması çok anlaşılabilir bir şey değil... Her şeyi bir arada düşünecek sebatkarlığı geri kazanmamız lazım, aksi halde hayata birçok yeni imkanlar eklememize rağmen her geçen gün daha fazla sıkıntıyla, aksaklıkla boğuşmaya devam edeceğiz. Çünkü gelişme dediğimiz şey, belli bir düzen içinde ilerlemezse kargaşayı da beraberinde getiriyor.
Biliyorum bu yazı başka yazılardan daha sıkıcı bir yazı oldu. Aslında meselemiz galiba tam da bu. Bize sıkıcı geldiği için kaçındığımız ufak tefek meseleler, orta ve uzun vadede büyüyor, ayağımıza dolanıyor ve hayatımızı da can sıkıcı hale getiriyor.
Küçük meseleler önemli, bunları çözmeye göstereceğimiz dikkat ve gayret, bizi başedilmesi zor büyük sorunlardan koruyabilir.
Henüz yorum yapılmamış.