Sosyal Medya

Düşünce Platformu

Silinmiş cümlelerin izi

“Ne oldu, büyüdün de başın bulutlara erdi mi?” diye sordu gözlüklü olan. “Hayır ama bulutlar bazen eğilip başıma dokunuyor” dedi yüzünde çilleri olan.



Gökhan Özcan - Yeni Şafak

Dünyada her gün daha önce hiç görmediğimiz şeylerden oluşan olağanüstü zenginlikte bir sergi açılıyor, yaşayanlar olarak hepimiz davetlisiyiz.

Bir kenara oturup seyredin; hayat sonsuz sayıda oyuncuyla kendini hiç tekrar etmeyen oyunlar oynuyor, hem de sadece sizin için...

Aşağıda kendi ihtiraslarında yorulan uğultulu kalabalıklar, üstlerinde dışa vurulmamış düşünceleri uçuran koskocaman bir zeplin...

Ya ben insanlara söylemek üzere hazırladığı sözcükleri nereye koyduğunu hatırlayamayan biriyim ya da insanlar beni nereye koyduklarını artık hiç hatırlayamıyor.

O kadar yaşlıydı ki içi, sanki dünyanın bildiğinden çok daha fazla şey biliyordu.

“Ne oldu, büyüdün de başın bulutlara erdi mi?” diye sordu gözlüklü olan. “Hayır ama bulutlar bazen eÄŸilip başıma dokunuyor” dedi yüzünde çilleri olan.

Öyle çocuktu ki içi, aslında üstünde koşuşturduğu dünyaya sığmayacak kadar büyüktü yaşadığı hayat.

“Bulvardaki yaÅŸamın ortasından ikiÅŸer üçer geçiyorlar, kendileri için aydınlatılmış bir yerde hoşça vakit geçiren insanlar gibi yürüyerek. Pastacıdalar, çene çalıyor, küçük pasta kırıntılarını eziyor ya da kahve kapısının önündeki masalarda sessizce oturuyorlar ya da hovardanın sesi kadar yumuÅŸak kıpır kıpır bir giysi kaynaÅŸması içinde arabalardan iniyorlar. Itırlı bir hava içinde geçiyorlar; ıtırların altında bedenlerinin sıcak nemli kokusu... Kimse sevmemiÅŸ onları, kendileri de sevmemiÅŸ; kendilerine bunca verilene karşılık hiçbir ÅŸey vermemiÅŸler” diye yazmış ‘Anıklıklar’da James Joyce.

“Beni kimse sevmiyor!” diye geçirdi içinden dünyanın ortasında biri. Ne biri, hepsi hepsi!

Bir de şunu düşünün; yıllarca içinde saklayan kişi gün gelip hayata veda ettiğinde kimseye söylemediği sır ne hisseder?

Bir yazarın yazıp hemen ardından sildiği cümleler vardır. Belki böylece başkalarının okumasının önüne geçmiş olur ama ya kendisi? Evet, kendisi çoktan okumuştur o cümleleri, belki de hiç unutmamak üzere...

Uzun bir sahilde yürüyorduk, hiç deniz yoktu.

“Ah Malte, geçip gidiyoruz ve bana göre herkes geçip giderken pek bir dalgın, meÅŸgul ve dikkatsiz; gidiÅŸimizin farkında bile deÄŸiller. Sanki yıldız kayıyor da kimse dilek tutmamış. Asla bir ÅŸeyler dilemeyi bırakma Malte. Ä°nsan dilemekten vazgeçmemeli. Sanırım gerçekleÅŸme yoktur da uzun süren, bütün bir ömür süren dilekler vardır, öyle ki, onların gerçekleÅŸmesini zaten bekleyemez insan” diye yazmış derin ve çok etkileyici kitabı ‘Malte Laurids Brige’nin Notları’nda üstad Rainer Maria Rilke.

“Biraz sakin ol!” dedi nokta. Bakışlarıyla onu destekledi virgül. “Sizin hiçbir ÅŸeyden haberiniz yok!” diyerek isyan etti ünlem.

“Karşıdan karşıya geçiyorsak” diye söylendi kendi kendine kafası karışan, “o zaman bizim gerçek yerimiz neresi?”

Cümlelerin hırgürüne hiç katılmayan, ömrünü iki parantez arasında kendi tınısını dinleyerek geçiren kelimeler de var.

“Özünü hakikatten alan söz” dedi meczup, “mânânın mayasıdır."

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.