Hür Düşünce
Halk adamı olmak
Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Halk Adamı Kılıçdaroğlu” başlığı ile servis edilen atletli fotoğrafının bardağı taşırdığı noktayı anlatıyorum. Evet Sayın Erdoğan haklı: Mustafa Kemâl’in halkçılığı işte böyle vıcık vıcık bir halkçılık değildi. O, beğenilsin beğenilmesin; özünü temiz gördüğü bir halkı medenîleştirme gayretindeydi.
Süleyman Seyfi Öğün - Yeni Şafak
Kendisiyle yapılan mülâkatlardan da anlıyoruz ki, Sayın KılıçdaroÄŸlu’nun son derecede “mazbût” bir hayatı var. Bu durum Sayın KılıçdaroÄŸlu’nun meslekî sosyalleÅŸmesinden geliyor. KılıçdaroÄŸlu, bir memûr olmayı tecih etmiÅŸ. Buna uygun bir tahsil almış. Senelerce bürokrasinin çok çeÅŸitli kademelerinde çalışmış. Nihâyet emekli olup siyâsete atılmış.
Herkes siyâsete atılabilir. Ama bu süreç herkeste aynı neticeyi vermez. Siyâsete atılırken geçmiÅŸimizi de beraberimizde getiririz. Meselâ bir tüccarın siyâsete atılmasıyla; bir memurun siyâsete atılması farklıdır. Misâl mi? Buyrun Trump. Sık sık Trump’ın siyâseti, ticâret ile karıştırdığını söylemiyor muyuz?
Her meslek insana bir “formasyon” kazandırır. Ama bununla da kalmaz; her formasyonun doÄŸurduÄŸu bir de deformasyon vardır. Hayâtın diyalektiÄŸi bu; bizi “forma sokan”; yâni ÅŸekillendiren ne varsa; aynı zamanda bizi bir ÅŸekilde deformasyona; ÅŸekilsizleÅŸmeye uÄŸratır. Meselâ bir doktor, muayenehane veyâ hastahanenin dışında rastladıklarına potansiyel bir hasta gibi bakıyorsa; bir öğretmen, derslik veyâ okul dışında rastladığı herkese ders verir tarzda konuÅŸuyorsa; bir asker kışlanın dışındakilere nefer muamelesi çekiyorsa meslekî deformasyon gerçekleÅŸmiÅŸ demektir.
Åžimdi dönelim Sayın KılıçdaroÄŸlu’na.. Memur geçmiÅŸi hasebiyle; mazbut bir siyâsetçi olarak siyâsete atılmasında hiçbir özel durum yok. Bu onun formasyonu.. Åžimdi gelelim iÅŸin diÄŸer boyutuna; yâni deformasyon boyutuna.
Aslında memurlar için mazbut yaÅŸamak bir tercihin konusu deÄŸildir. Memûrîn bir hayât tarzı, insanları zâten “mazbut” olmaya zorlar. Mazbut kelimesi; mâlûm düzenlilik ve korunmuÅŸluk hâlini anlatır. Memurîn hayâtın düzensiz sürdürülmesi mümkün deÄŸildir. Memurlar; mevzuatların, kanunların, usûllerin gereklerini tâkip etmekle; iÅŸ ve iÅŸlemlere aktarmakla yükümlüdür. Meselâ, memur için iÅŸ ve iÅŸlemin bizzat kendisinden önce gelen onun hangi usullere göre yapılacağıdır. Mecelle’de de geçen meÅŸhûr bir deyiÅŸle, “usûl” esâsa mukaddemdir”.
Usûlcülük îtibârıyla memurların siyâsete atılmaları; eÄŸer sicilinde açık veyâ kuÅŸku uyandıracak lekeler yoksa, diÄŸer bâzı mesleklerden gelenlere göre daha güven verici olabilir. Nâmuslu ve güvenilir olmak siyâsal kariyer îtibârıyla hatırı sayılır bir niteliktir. Düz bir memûr, “canım adam memurluktan geliyormuÅŸ; hiç olmazsa usûl bilir” kabilinden bir sempati doÄŸurur.
Ama, nedense memurluktan gelen insanlarda fazlaca, parlak bir siyâsal baÅŸarı geldiÄŸi pek görülmez. Belki teknokratik siyâsette baÅŸarılı olanlar vardır. Ama bu tarz baÅŸarılar olsa olsa yan baÅŸarılardır. Toplumlara seviye atlatan parlak, dönüştürücü siyâsal baÅŸarıların yanında esâmeleri okunmaz. Bu tarz baÅŸarılar, usulcü memurîn kafalarca hayâl bile edilemez. Ä°ÅŸte deformasyonlar da tam burada tezâhür eder. “Ä°ÅŸ yürütmeye” göre ayarlanmış bir zihniyet “iÅŸ geliÅŸtiremiyor”. Tam tersine, tıpkı iÅŸin içinden çıkamayan memurun, usulleri abartarak ve karmaşık hâle getirerek vatandaşın iÅŸini yokuÅŸa sürmesinde olduÄŸu üzere engelleyici siyâsetler üretmesine yol açıyor. KılıçdaroÄŸlu’nun tâlihsizliÄŸi memurîn sosyalleÅŸmesi üzerinden liderlik konumuna gelmesi veyâ aklında hiç yokken; ÅŸartların cilvesiyle getirilmesidir. Lider konumuna gelince bu kısırlık daha da belirginleÅŸiyor. Çünkü liderlik iÅŸ takibinde baÅŸarılı olmayı deÄŸil, çok daha ön alıcı; ön açıcı iÅŸlere imzâ atmayı gerektiriyor. Schumpeter’in “yaratıcı yıkıcılık” dediÄŸi tarzdan.. Hatırda tutmak gerekir ki; her yenileÅŸme ÅŸu veyâ bu ölçüde yıkıcıdır.
Mazbut olmak, aynı zamanda korunmuşluk, etkilere karşı sızdırmazlık kazanmışlık gibi başka manâlara da sâhip. Risk almamak, yerleşik olanla yetinmek ve onların yenilenmesine karşı derin bir korku hissetmek ve bunu kutsallara ihânetten saymak mazbut olmanın göstergeleridir.
Nihâyet mazbut olmanın, sâde kalmak, kirlenmemek gibi baÅŸka manâları da var. Mazbut olmanın ölçüsünü; yabancılaÅŸmamışlık, olduÄŸu gibi olabilmek, hattâ çok gerekirse en müfrit düzeyde “faziletli bir fakirlik” verecektir. Garip olan husus, bu kadar usulcü bir bakışın, siyâsette zorlandığı yerde bütün usulleri bir kenara atıp en tabiî hallerini fetiÅŸleÅŸtirmesidir. Usûlcü içeriksizleÅŸme ve kuruluk; bir noktada kendisini feshetmekten baÅŸka bir çâre bulamaz. Popülizmin en cıvık cıvık olduÄŸu hâldir bu. Sayın KılıçdaroÄŸlu’nun “Halk Adamı KılıçdaroÄŸlu” baÅŸlığı ile servis edilen atletli fotoÄŸrafının bardağı taşırdığı noktayı anlatıyorum. Evet Sayın ErdoÄŸan haklı: Mustafa Kemâl’in halkçılığı iÅŸte böyle vıcık vıcık bir halkçılık deÄŸildi. O, beÄŸenilsin beÄŸenilmesin; özünü temiz gördüğü bir halkı medenîleÅŸtirme gayretindeydi. Onun için halk dalkavukluÄŸu da yapmıyordu. Zarafetten de asla tâviz vermedi. Medenî kıyafetlerinin dışında kendisini ev hâliye gören olmadı. Dâima bakımlıydı. Ama merhum Ecevit’in kasket giymesiyle baÅŸlayan sol görünümlü-Kemalist halkçılık, Sayın KılıçdaroÄŸlu’nun atletli fotoÄŸrafıyla tamamlandı. Ne tuhaf deÄŸil mi; ÅŸapka medeniyetin alamet-i fârikasıdır deyip “ÅŸapka giyilecek” emrini verdiler. Millet bu emri kendince kaskete evriltti. “Åžapka giyilsin” diyenler ÅŸapkayı bıraktı. Kasketliler ise, daha tutarlı çıktı; daha uzun bir süre kasketlerini bırakmadı. Ama deformasyonun bir evresinde ÅŸapka emrini verenler onların kasketlerini çaldı. Tıpkı bunun gibi, bir zamanlar Aşık Veysel’in kıyafetini pejmürde bulup Ankara’ya sokmayanlar, iç çamaşırlı halk adamı görüntülerini servis etmekte beis görmediler. Eeee, neticede gâliba halk kazanıyor.
Henüz yorum yapılmamış.