Sosyal Medya

Güncel

GDO şirketlerini koruyan bürokratlar siyaseti kuşatmış durumda!

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı Kemal Özer, Türkiye’de GDO kullanımına izin verilen ürün sayısının 36 olmasına ilişkin “Adına ister GDO desinler isterse de hibrit desinler bu şeytani bir fiildir” dedi. Özer, insana ve hayvana 'zararlı olan bir şeyin' verilmesinin zulüm olduğunu belirtti.



2 Ağustos Çarşamba günü Resmi Gazete'de yayımlanan karar ile hayvan yemlerinde genetiği değiştirilmiş 3 soya ve 1 mısır çeşidinin kullanımına izin verilmesiyle Türkiye'de Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) kullanımına izin verilen ürün sayısı 36'ya yükseldi. Böylelikle bir kez daha "GDO" tartışması başladı... Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı Kemal Özer, GDO konusunda sorulan sorulara cevap verdi.

1. Resmi Gazete'de yayımlanan karar ile GDO'nun yer aldığı ürün sayısının 36'ya ulaştı. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu akıl ve vicdanla bağdaşmayan karar, Türkiye'nin bilim maskesi adı altında yapılan şer faaliyetler ve küresel şirketlerin oyunlarını görmekten hayli uzak olduğunu, kendi insanından çok şirketleri koruma eğiliminde ve siyaseti de kuşatmış olan bir bürokrasi ve akademinin olduğunun en açık delilidir. Bu sevinilecek değil, utanılacak bir karardır.

2. Türkiye'de GDO kullanımına neden ihtiyaç duyuluyor? Bazı uzmanlar, Türkiye'nin sahip olduğu zirai ve iklimsel çeşitlilik sebebiyle GDO'lu ürün kullanımının gereksiz olduğunu söylüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Türkiye'nin de dünyanın hiçbir ülkesinin de GDO'lu ürünlere ihtiyacı yok. Hayvanlar yaratıldıkları , insanlık ise Hz Âdem (a.s.)'dan bu yana nasıl besleniyor ise öyle beslenmeye devam eder. GDO, insanlığın ortak mülkü olan tohumun, Yahudi baronların tekeline geçirilme hareketidir. Nisa Suresi 119'da belirtildiği üzere bir şeytanın bir emridir. Bakara 11, Bakara 205, Bakara 211'de ifade edildiği gibi ıslah adı altında yeryüzünün ve insanlığın ifsadı hamlesidir. Şeytanlığın daniskasıdır. Adına ister GDO desinler isterse de hibrit desinler bu şeytani bir fiildir. Hz Peygamber (s.a.v.) nasıl ki katır üretmeyi yasaklamıştır. Biz buradan bitki katırı üretmenin de yasak olduğu hükmüne varabiliriz. Kaldı ki bu yasak muharref Tevrat'ta Kedoşim 19'da bile var.

3. GDO'nun insanlar üzerinde ne gibi olumsuz etkileri bulunuyor? Tüketicilerin GDO içeren ürünleri aldığını bilmesi için ne gibi önlemler alınabilir? Örneğin ürünlerde etiket kullanımı ile tüketici bilgilendirilebilir mi?

Fıtratına yaratılışına müdahale edilen bitki, hayvan ve diğer canlılar ondan istifade eden canlıların fıtri yapısını bozar. GDO/Hibrit bir şey yemişseniz mutlaka zarar görürsünüz. Aksini söyleyen dünyanın en büyük yalancısıdır. Bunların insanlık için hiçbir yararı yok, aksine zararlı. Tek faydası, tohumu ele geçiren baronlara ve şeytani yapılaradır. Türkiye'de kullanılan ilaçların önemli bir kısmı GDO'ludur. Recombinant DNA teknolojisi ile üretilen her şey böyledir. Yeni ilaçlar da böyle üretilir. Geleneksel olanlar hariç, organik denilenler de dâhil kozmetik ve deterjanlar enzimleri de başka katkıları da GDO'ludur. Yiyip içtiğiniz gıdaların içindeki katkı maddelerinin önemli bir bölümü de GDO'ludur. Bu ürünlerde etiket kullansanız ne olur ki, zararlı bir şeyi insana veya hayvana vermek zulümdür. Buna aracılık etmek ve sessiz kalmak da zulümdür. Müslümanlar bu hususta hiç hassas değiller. Sanki bu hususlardan hesaba çekilmeyecek gibi davranıyorlar. Asıl acı olanda burasıdır. Yemezseniz, almasanız, kullanmazsanız olur biter. Siz almazsanız kime satacaklar?

4. Modern hayat biçiminin yaygınlaştığı günümüzde beslenme alışkanlıklarına ilişkin önerileriniz nelerdir?

Modernlik bizim meselemiz değil, batının meselesi. Çağ ne olursa olsun bir Müslüman, Kur'an ve Sünnet-i Seniyye'ye uygun yaşar. Kur'an ve Sünnetin emrettiği gibi yaşamak her çağın çözümüdür. Müslüman gavur gibi davranamaz. Davranıyor ve bunu hayat biçimine dönüştürmüşse, yani Müslümanın dünya hayatı ile gavurun dünya hayatı arasında fark kalmamışsa oturup inancını gözden geçirmesi gerekir. Her ne iş yapıyorsak bırakıp, önce kendimize bakmamız, hayatımızın Peygamber'in emir ve yasaklarına, ölçülerine uyup uymadığına bakmalı. Yiyip içtiği Kur'an belirlediği çerçeveye uymayan adam, dua etse ne olur, etmese ne olur? Dünya Müslümanlarının zillet haline bir de bu zaviyeden bakmak gerekir. Ez cümle Müslüman gibi değil, gavur gibi bir hayat sürüyoruz. Bundan alınan alınabilir.

5. Türkiye'nin sağlık politikaları itibariyle nasıl bir beslenme politikası gütmesi gerekir?

Türkiye'nin sıhhati ve koruyucu bir beslenme politikası yok. Ãœniversitelerde öğretilenler insanı bozmaya dönük. Dört ayaklılar gibi 24 saat yiyip içmemiz isteniyor. Çok yiyip içen daha çok hasta olur. Onlar da bunu istiyor. Zevk ve haz peÅŸinde koÅŸmamız arzu ediliyor. Bizde Allah ve Rasulü'ne deÄŸil, aksini söyleyenlere uyuyoruz. Türkiye'de “ye, iç, hastalan gel, hastanemiz 5 yıldızlı oteldir, faturasını da nasıl olsa devlet ödüyor” politikası var. Ä°nsan hasta olmalı, milletler hasta olmalı ki, siyasetle, ticaret, dinle, sanatla, zanaatla ilgilenmesin, gavur istediÄŸini yapsın. BaÅŸka bir politika var diyen ispat etsin. Ama asla edemez. Türkiye bilimi tanrı edinen putlaÅŸtıranlarla aynı politikayı izlediÄŸi sürece saÄŸlıklı bir toplum, hayırlı bir gelecek inÅŸa edemez. Hibrit ve GDO olmayan tohumdan, zirai zehirler içermeyen üretimle, zararlı ve aşırı endüstriyel iÅŸleme tabi tutmadan, katkı maddesi eklemeden, petrokimya ambalajlar yerine sıhhi cam, bez vs ambalajlara dönmeden ne insanı, ne çevreyi, ne de gelecek nesilleri koruyamayız. Türkiye bu savaÅŸta büyük zayiat veriyor ama farkında deÄŸil. 30 yıl sonra çok dövünürüz ama korkarım iÅŸ iÅŸten çoktan geçmiÅŸ olur.

Kaynak: Timetürk

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.