Güncel
Büyükada'da aksayan vapur seferleri üzerine...
16 Temmuz 1993 günü öğle saatlerinde Ä°stanbul semalarında dört pırpır uçağının sesi duyuldu. Gökyüzüne doÄŸru bakan Ä°stanbulluları büyük bir sürpriz bekliyordu. Birden alçaktan uçan uçaklardan bütün Ä°stanbul’un üzerine bildiriler atılmaya baÅŸlandı. Tam bir milyon bildiri.
Sivas Katliamı’nın toplumu kutuplaÅŸtırdığı kötü zamanlardı. Altında DÄ°SK’ten Mazlumder’e, Ahmet Altan’dan Ali Bulaç’a kadar farklı kesimlerden sivil toplum örgütleri ve aydınların imzası olan bildiride “BM barış gücü koruması altında yeÅŸil hatlarla bölünmüş kentlerde yaÅŸamak istemiyoruz. Dış düşman, dış tahrik mazeretinde kurtularak her türlü haksızlığa karşı çıkılmalı” deniyordu.
Bu sürpriz eylem kısa bir süre önce kurulan, Murat Belge, Halil Berktay, Adalet AÄŸaoÄŸlu, Mehmet Ali Birand, Orhan Pamuk ve Mete Tunçay’ın da kurucuları arasında olduÄŸu Helsinki YurttaÅŸlar DerneÄŸi’nin ilk en ses getiren eylemiydi. DerneÄŸin adındaki Helsinki, 1975 yılında altında Türkiye’den de BaÅŸbakan Süleyman Demirel’in imzası olan Helsinki Nihai Senedi’nden geliyordu. SoÄŸuk savaşın ortasında, ABD ve SSCB’nin de içinde olduÄŸu 36 ülkenin imzaladığı bu senedle devletler artık insan hakları ihlallerinin kendi iç meseleleri olmadığını kabul etmiÅŸlerdi.
Bu imza, uzun yıllar kötü insan hakları karnesi yüzünden Türkiye’nin başını çok ağırttı. Ama Geceyarısı Ekspresi filmlerinden, 90’lar karanlığından 2004’e gelindiÄŸinde artık devletin resmi politikası Ä°ÅŸkenceye Sıfır Tolerans’dı. 2004 yılında Türkiye’nin insan haklarında deÄŸiÅŸen yüzünün sembolü Ankara’nın evsahipliÄŸi yaptığı uluslararası bir sempozyum olmuÅŸtu.
90 ülkeden 500’ü aÅŸkın insan hakları aktivistinin katıldığı Ä°nsan Haklarında Yeni Taktikler adlı sempozyumuna devlet sadece evsahipliÄŸi yapmıyordu, Türkiye’den Helsinki YurttaÅŸlar DerneÄŸi, ABD’den Center for Victims of Torture CVT (Ä°ÅŸkence MaÄŸdurları Merkezi)’nin organize ettiÄŸi sempozyumun ortaklarından biri de 1958 yılında kanunla kurulmuÅŸ Türkiye ve OrtadoÄŸu Amme Ä°daresi Enstitüsü'süydü. (TODAÄ°E)
Toplantının sponsorları da dört ülke hükümetiydi; ABD, Ä°ngiltere, Hollanda ve 300 bin dolar veren Türkiye Cumhuriyeti. 29 Eylül 2004 günü sempozyumunun açılışını DışiÅŸleri Bakanı Abdullah Gül yaptı. BeÅŸ gün süren sempozyumda sivil itiaatsizlik alanında örnek gösterilen yaratıcı kampanyalardan biri Åžanar Yurdatapan’ın Abdurrahman Dilipak’la birlikte yaptığı Düşünceye Özgürlük GiriÅŸimi’ydi. “Halkın katılımını saÄŸlamak için kitlesel eylemler” baÅŸlığı altında örnek kampanya olarak ise 1997’deki “Sürekli Aydınlık için bir dakika karanlık” anlatılmıştı. (Kampanyanın Ak Parti’nin logosu ve ilk seçim sloganı Karanlığa kapalı, aydınlığa açık’a ilgam kaynağı olduÄŸu söylenmiÅŸti)
Sempozyumun kapanış konuÅŸması için kürsüye BaÅŸbakan ErdoÄŸan çıktı. 90 ülkeden baÅŸkente gelmiÅŸ 500 sivil toplum aktivistine seslenen BaÅŸbakan “Özgürlük alanını daraltan bir güvenlik anlayışı uzun vadede güvenliÄŸin altını oyan bir zemin üretir” dediÄŸinde salondan büyük alkış aldı.
Türkiye Cunhuriyeti devletinin organizasyon ortağı ve finansörü olduÄŸu sempozyumu hazırlayan çekirdek kadroda iki isim öne çıkıyordu. Helsinki YurttaÅŸ DerneÄŸi’nden, sempozyumunun basın danışmanlığını yürüten Özlem Dalkıran ve Ä°ÅŸkence MaÄŸdurları Merkezi’nden, iÅŸkenceyle mücadelede teknolojik imkanların kullanılması konusunda yıllardır eÄŸitimler veren Ä°ran asıllı Ä°sveç vatandaşı Ali Gharavi.
https://bianet.org/bianet/insan-haklari/44040-insan-haklarinda-yeni-taktikler-sempozyumu
13 yıl sonra bu iki ismin yolu daha küçük bir organizasyon için yeniden kesiÅŸti. Ama bu kez onları kötü bir sürpriz bekliyordu. 7 Nisan 2017’de Antalya’da Ä°nsan Hakları Ortak Platformu’nın her yıl iki kere düzenlediÄŸi istiÅŸare toplantılarından biri baÅŸlamıştı. Kısa adıyla Ä°HOP (günlerdir gazetelerde yazıldığı gibi Ä°YOP deÄŸil) Uluslararası Af Örgütü Türkiye Åžubesi, Helsinki YurttaÅŸlar DerneÄŸi (YurttaÅŸlık DerneÄŸi), Ä°nsan Hakları DerneÄŸi ve Ä°nsan Hakları Gündem DerneÄŸi’nin oluÅŸturduÄŸu bir çatı platformdu. Ä°nsan hakları alanında hükümetle de çok sayıda projeye, ortak iÅŸe imza atmış Ä°HOP, son olarak üyelerinin sekizi Bakanlar Kurulu ve üçü CumhurbaÅŸkanı seçilen Türkiye Ä°nsan Hakları Kurumu’nun yasasının Meclis’teki görüşmelerinde yer almıştı.
http://www.ihop.org.tr/wp-content/uploads/2017/01/komisyon_tutanaklari.pdf
Ä°HOP’un OHAL döneminde yaptığı bu ilk yıllık toplantısından çıkan kararlardan biri insan hakları alanında çalışanlara yönelik bir dizi eÄŸitim programının düzenlemesiydi. Bu eÄŸitimler arasında resmi –özel bütün kuruluÅŸların sık sık düzenlediÄŸi veri güvenliÄŸi eÄŸitimi ve strese karşı koyma eÄŸitimleri de vardı. Bu eÄŸitimleri organize etme iÅŸini YurttaÅŸlık DerneÄŸi’nden Özlem Dalkıran üstlendi. Nisan ayının sonlarına doÄŸru eÄŸitim semineri için yazışmalar baÅŸladı. (Bu yazışmaların tamamı savcılığa sunuldu.
Dalkıran eÄŸitim için 13 yıl önce Ankara’daki büyük seminerden beri irtibatta oldukları veri güvenliÄŸi konusunda uzman Ali Gharavi ve stresle baÅŸ etme ve veri güvenliÄŸi eÄŸitimleri veren, Mozambik, Angola ve Filistin’de ÅŸiddet karşıtı eÄŸitim ve kalkınma projelerinde yer almış Peter Steudtner’le irtibata geçti . EÄŸitim semineri için katılabilecek isimlerle kurulan email zincirinde Nisan ayından itibaren yer ve tarih belirlenmeye çalışıldı. Katılımcıların ağırlıklı olarak Ankara ya da Ä°stanbul’da olması durumuna göre Ankara, Bolu seçenekleri üzerinde duruldu, otellerden fiyatlar alındı. Tarih için önce Haziran’ın başı kararlaÅŸtırıldı ama daha sonra bazı katılımcılar Ramazan dolayısıyla seminerin bayramdan sonraya bırakılmasını istediler.
Sonuç olarak Ramazan ve bayram sonrasında 2-7 Temmuz tarihlerinde karar kılındı. Mekan için alınan fiyatlardan da ÅŸartları uygun olan Büyükada’nın orta standartlardaki otellerinden Ascot seçildi. https://ascot.com.tr/tr/index.php
Seminere katılacak 10 kiÅŸinin yol ve otel masrafları için, 1968 yılından beri Hollanda merkezli olarak, kalkınma, kadın, demokrasi projelerine destek veren, Türkiye’de de 99 depremi sonrası ve son dönemde Suriyeli mültecilerle ilgili projelere destek vermiÅŸ 43 ülkede çalışan HÄ°VOS’a baÅŸvuruldu.https://www.hivos.org/where-we-work
Ama çıkan bütçe çok yeterli deÄŸildi, ekstralar katılımcılara aitti, akÅŸam yemekleri için de adadaki self servis bir lokanta ayarlanmıştı. Tam adı “Bilgi teknolojileri üzerine kapasite geliÅŸtirme” olan seminer için davet edilen çeÅŸitli sivil toplum örgütlerinden isimlerden sekizine takvim uydu. Ve katılımcılar, “havuz ve deniz için de hazırlıklı gelin” yazışmalarıyla yarı tatil yarı eÄŸitim için baÅŸlarına geleceklerden habersiz 2 Temmuz’da Büyükada’ya geldiler..
Ä°lknur Ãœstün, Kadın Adayları Destekleme DerneÄŸi, Kadınlar BirliÄŸi, BaÅŸkent Kadın Platformu, KAMER ve Mor Çatı gibi büyük kadın örgütlerinin üyesi olduÄŸu Kadın Koalisyonu’nun koordinatörü, kadınların siyasetteki temsili kampanyalarında öncü rol oynamış, neredeyse Meclis’teki AK Partili kadın milletvekillerinin de tanıdığı, yıllardır birlikte çalıştığı bir isimdi. Nalan Erkem, Ä°zmir Barosu’nda iÅŸkence komitesinde çalışmış, 2003 yılında Buca Çocuk Cezaevi’nde çıkan isyanın iÅŸkence yüzünden çıktığını tespit ederek kamuoyuna açıklamış, bu yüzden yargılanmış, sonra beraat etmiÅŸ, 2008 yılında Atatürk’e hakaretten yargılanan Atilla Yayla’nın avukatlığını yapmış çok bilinen bir avukattı.
Veli Acu, BM Gıda Programı çalışanı, iki yıldır BM’nin Antep’te Suriyeli mültecilere yardım projelerinde çalışıyordu. Ä°dil Eser, Colombia Ãœniversitesi’nde uluslarası iliÅŸkiler masteri yapmış, Chicago Ãœniversitesi’nde Rus tarihi doktorası yaparken annesi rahatsızlanınca Türkiye’ye dönmüş, sivil toplum örgütlerinde çalışmış, çevirmenlik yapmıştı ve bir süredir de Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye temsilcisiydi.
Günal KurÅŸun, ceza hukukçusu doçenti ve Ä°nsan Hakları Gündem DerneÄŸi baÅŸkanıydı. Bir öğretim üyesinin ihbarı üzerine (muhtemelen Today’s Zaman yazarı olduÄŸu için) KHK’yla üniversiteden atılmıştı. Hakkında herhangi bir dava ya da soruÅŸturma bulunmamaktaydı.
Nejat TaÅŸtan, 2011’den beri seçim gözlemciliÄŸi yapıp, raporlar yayınlayan Bağımsız Seçim Ä°zleme Platformu’nun öncülerindendi, EÅŸit Haklar DerneÄŸi’nin koordinatörüydü. Åžeyhmus Özbekli, Mazlumder’den ayrılıp Hak inisiyatifini kuran ekip içinde yer alan 1992 doÄŸumlu Diyarbakır’da yaÅŸayan bir avukattı. Özlem Dalkıran, Af Örgütü Türkiye’nin kurucularından, Hrant Dink Vakfı ve Helsinki YurrtaÅŸlar DerneÄŸi baÅŸta olmak üzere Türkiye sivil toplumunda çok tanınan bir isim ve profesyonel çevirmendi.
Seminerin ilk iki günü her ÅŸey gayet sıradandı. Daha sonra “çok gizli” “sır” diye anılacak toplantının katılımcılarından avukat Nalan Erkem, instagram hesabında otelden fotoÄŸraflar bile paylaÅŸmıştı. https://instagram.com/p/BWEr75PjcDU/
Seminerin üçüncü gününün baÅŸladığı 5 Temmuz sabah saatlerinde otelin havuza bakan toplantı salonunda yine biraya gelen katılımcılar bir anda neye uÄŸradıklarını ÅŸaşırdılar. Bir anda içeriye polislerin girmiÅŸti. Buradaki ilginç detayı polisin arama/yakalama tutanağından okuyalım: “Otele baskın niteliÄŸinde gidilerek otelin giriÅŸinin üst katında bulunan toplantı odasının önüne gidilmiÅŸ, kapının açık olduÄŸu görülmüş, ÅŸahısların toplantı odasında oval bir ÅŸekilde oturdukları görülmüş”
“Kapının açık olduÄŸu görülmüş” Yani haftalardır ajan toplantısı olarak bahsedilen toplantıyı yapanlar kapıyı bile kapatmaya gerek görmemiÅŸlerdi. Peki, bu ‘ajan toplantısı’nı kim basmıştı? Ãœlkedeki kontr-espiyonaj faaliyetlerinden sorumlu olan MÄ°T? Bu suçlara bakan Anayasal Düzene Karşı Suçlar Bürosu’ndaki savcıların talimatıyla Ä°stanbul Emniyeti’nin terörle mücadele ya da organize ÅŸube polisleri? Hiçbiri. DoÄŸru cevap Adalar BaÅŸsavcılığı’nın talimatıyla Adalar polisi.
Yakalama kararında ajanlıktan, kaos planlarında bahsediliyor muydu? Hayır, savcıya göre bu “terör örgütüne üye olma soruÅŸturması”ydı. Ama bunun hangi terör örgütü olduÄŸu arama tutanağına yazılmamıştı. Peki bu kadar ciddi bir suçun (ajanlık, kaos planı yapma vb.) istihbaratı nereden gelmiÅŸti? MÄ°T? Emniyet Ä°stihbarat?, Genelkurmay Ä°stihbarat? Hayır, toplantıda görevli tercümanlardan birinin ihbarıyla Adalar Savcısı harekete geçmiÅŸti.
Gizli tanık olan tercümanın neyi ihbar ettiğine de bakalım:
“...bazı konuÅŸmalar duyduÄŸunu, içeride buluna ÅŸahısların cep telefonlarını polislerin alacağından, bu telefonların içinde buluna bilgilerin nasıl saklanacağından..., ÅŸifrelemelerden bahsettikleri, içlerinden birinin derneklerindeki bilgisayarı polisin ele geçirmesi durumunda çoÄŸu kiÅŸinin yanacağından bahsettiÄŸini, içerideki kiÅŸilerin elektronik cihazların polisin eline geçmesinden çok endiÅŸe ettiklerini, bununla ilgili sorular sorduklarını , yabancı kiÅŸilerle Türkçe konuÅŸan kiÅŸiler arasında bu tür konuÅŸmalar geçmesinden dolayı durumu bildirme gereÄŸi duyduÄŸunu”
İşte baskına sebep olan ihbar buydu.
Peki ajanların, terör örgütü üyelerinin kaos planları çıkarmak için adada yaptıkları bu gizli toplantıda tanımadıkları bir çevirmenin işi neydi?
ÇoÄŸu Ä°ngilizce bilen 8 katılımcı içinde, bir ya da iki katılımcı için çevirmenleri organizasyonu yapan Özlem Dalkıran, üyesi olduÄŸu Çevbir’den (Çevirmenler Meslek BirliÄŸi) ayarlamıştı. Ä°nternetten foruma yazmış, Çevbir’den de o beÅŸ günde müsait olan iki çevirmen profesyonel olarak Büyükada’ya gelmiÅŸti. (Ä°hbarcı çevirmenin ulusalcı sloganlarla dolu Facebook hesabına bakmak bile o toplantıdakilerle baÅŸka dünyaların insanları olduÄŸunu görmek için yeterli)
Bir ihbarla gözaltına alınan 10 isim iki gün boyunca Büyükada ve hemen karşı kıyıdaki mahalle karakollarında tutuldu. Terör örgütü üyeliÄŸi ya da casusluk söz konusuysa ya MÄ°T’in devreye girmesi ya da hemen Anayasaya karşı suçlar bürosunun talimatıyla Ä°stanbul Emniyetine götürülmeleri gerekliydi. Ama ortada somut bir delil yoktu. Ä°ÅŸte bu sırada medya devreye girdi. Ä°lk haberlere göre “KılıçdaroÄŸlu Ä°stanbul’a yaklaşırken sinsi plan deÅŸifre olmuÅŸtu”, Gözaltına alınanlar “yeni Gezi provokasyonuna” hazırlanıyordu. Bu konuyla ilgisinin ne olduÄŸu bilinmeyen AK Parti Erzurum milletvekiline göre ise “Büyükada’daki ihanet buluÅŸmasının arkasından CIA ve MI6 çıkmıştı.”
KılıçdaroÄŸlu’nun yürüyüşü olaysız bittikten sonra, gündeme uygun olarak Büyükada’yla ilgili haberler bu kez gözaltına alınanlardan birinin de Alman olmasından hareketle, Türkiye ile Almanya arasındaki meselelere paralel olarak Almanya’nın Türkiye’deki kaos planlarına doÄŸru evrildi, CIA ve MI6 ajanları da BND ajanına dönüşüverdi. Ardından her haberde onlardan “Büyükada’da yakalanan casuslar diye bahsedilmeye baÅŸlandı. Halbuki bir ihbar üzerine harekete geçip, gözaltındaki isimlerin tutuklanmasını isteyen Büyükada savcısı bile bu kadar iddialı deÄŸildi. Tutuklama talebinde şöyle diyordu: “Şüphelilerle ilgili terörizmin finansmanı ve casusluk eylemleri yönünden ayrıca soruÅŸturmaya devam edilmektedir.”
Yani Türkçesi ÅŸu ana kadar casusluk ya da terör baÄŸlantısı bulamadım ama araÅŸtırıyorum. Peki, toplantıda “kaos planları”, “yeni Gezi çıkarmak”, “15 Temmuz benzeri iÅŸler yapmak” adına neler konuÅŸulmuÅŸtu, hangi planların yapıldığı tespit edilmiÅŸti, bunu kanıtlayan eldeki deliller neydi? Gazete haberlerine göre “Büyükada’dakiler önlerine açılmış büyük bir Türkiye haritası üzerinde kaos planı yaparken” yakalanmışlardı. Gerçekten de polis toplantı odasını bastığında masanın üzerindeki bir A4 kağıt üzerine elle çizilmiÅŸ bir Türkiye haritası bulmuÅŸtu.
Bahsedilen harita buydu.
Haritanın hikayesini ise toplantıdaki diÄŸer çevirmenin ifadesinden öğrenelim: “...Daha sonra medya çıkan haberlerde bir Türkiye haritası üzerinde bazı planlar yapıldığını okudum. O haritayı Alman vatandaşı olan eÄŸitmen ÅŸahsın katılımcılardan hatırladığım kadarıyla son bir haftada ya da bir ay içinde sizi etkileyen önemli bir olayı resmedin demesi üzerine Özlem Dalkıran’ın çizdiÄŸini hatırlıyorum. Daha sonra bu harita üzerinde herhangi bir konuÅŸma geçmedi.”
Toplantı sırasında stresle baÅŸ etme eÄŸitimi verilirken iki yıldır Suriyeli mültecilerle çalışan BM çalışanı Veli Acu, bir cinsel taciz hikayesi anlatmış, katılımcılar bu olaydan çok etkilenmiÅŸ ve bazıları aÄŸlamıştı. Bunun üzerine eÄŸitimi veren Peter Peter Steudtner, katılımcılardan kendilerini strese sokan ÅŸeyleri çizmelerini isteniÅŸti. Squash oynayan avukat Ä°lknur Ãœstün, üzerine gelen toplar çizmiÅŸ, Diyarbakır’dan katılan avukat Åžehmuz Özbekli, klastrofobik olduÄŸu için asansör çizmiÅŸ, Özlem Dalkıran da GüneydoÄŸu’da savaÅŸ, Ä°stanbul ve Ege kıyılarında yapılaÅŸma, Karadeniz’de Hes’ler gibi kendisini strese sokan sorunları bir Türkiye haritası üzerinde resmetmiÅŸti.
Herhalde savcı bu açıklamalardan tatmin olmuÅŸ olacak ki, tutuklama gerekçesinde masa üzerinde bulunan bir Türkiye haritasından hiç bahsetmedi. Harita boÅŸ çıkınca, bir çevirmenin ihbarı dışında toplantıda casusluk yapıldığı, kaos planlarının konuÅŸulduÄŸuyla ilgili elde delil kalmamıştı. Bu sefer, gözaltına alınanların bilgisayar ve telefonlarında yapılan incelemelerden suç delilleri çıkarılmaya baÅŸlandı. Emailleri, cep telefonlarındaki mesajlar ya da bilgisayarlarındaki dosyalardan çıkarılan bu delillerin, Büyükada’daki seminerle ilgisi yoktu, o seminerde üzerlerine konuÅŸulmamış ya da kullanılmamıştı.
Savcının tutuklama gerekçesine göre seminerin eÄŸitmenlerinden Ä°ran asıllı Ä°sveç vatandaşı Ali Ghravi’nin tutuklanmasına sebep gösterilen tek delil de bir haritaydı. Harita “Ghravi’nin üst ve oteldeki eÅŸya aramalarında elde edilen dijital materyallerin incelemelerinde” bulunmuÅŸtu. Savcının tarifiyle harita “Asya kıtasına ait olduÄŸu detaylı bakıldığında Türkiye cumhuriyeti sınırlarında yer alan GüneydoÄŸu Anadolu ve DoÄŸu Anadolu bölgesinin etimolojik olarak ve ayrıca bir devlete ait topraklarmış gibi gösterilen” bir haritaydı.
Savcının dijital materyalleri arasında bulunduÄŸunu söylediÄŸi harita, gazetelere “iÅŸte masadaki ihanet haritası” baÅŸlıklarıyla çıktı. Halbuki gazetelerde büyük boy basılan haritaya dikkatle bakıldığında, ülkelerin sınırlarının yerinde durduÄŸu rahatlıkla görünebiliyordu.
Harita Türkiye hakkında deÄŸildi, bir Kürdistan haritası da deÄŸildi, haritadaki renkler devletleri deÄŸil, Asya’da konuÅŸulan dilleri temsil ediyordu, hatta yakından bakınca dillerin adlarının da o renklerin üzerinde yazıldığı rahatça görülüyordu. (Kürtçe haritasında Kurmanci, Herki gibi Kürtçe’nin lehçeleri ve ÅŸivelerine bölündüğünü gösteren bir fotoÄŸrafın altına gazetelerden biri şöyle yazdı: “Sözde Kürdistan haritasını bile gruplara bölmüşler”)
Ali Ghravi haritanın, Ä°ranlı bir Ä°sveç vatandaşı olarak, Ä°sveç’teki eÄŸitim programlarında kullandığı ve Google’da benzerleri rahatlıkla bulunacak bir Asya dil haritasını olduÄŸunu söylese de bilgisayarında bulunan bir jpeg dosyası yüzünden tutuklanmasına engel olamadı.
Avukat Nalan Erkem’in tutuklanma gerekçesindeki iki delilden biri de yine Büyükada’daki toplantıyla bir ilgisi olmayan “üst ve oteldeki eÅŸya aramalarında elde edilen dijital materyallerin incelenmesinden elde edilen” bir belgeydi. Delillerden ilki diÄŸer bazı sanıkların da tutuklanma gerekçesinde mevcuttu. FETÖ soruÅŸturmasında tutuklanmış Bedriye Ä°ÅŸtar Tarhanlı’yla telefonda görüşmek. FETÖ’den tutuklanmış biriyle görüşme kaydının çıkması (zamanı/ içeriÄŸi belirsiz) nasıl tutuklanma gerekçesi olabiliyor sorusu bir tarafa, telefonda konuÅŸmanın tutuklama gerekçesi olduÄŸu kiÅŸi tahliye edilip tutuksuz yargılanmaktaydı. Ayrıca bahsedilen Ä°ÅŸtar Tarhanlı ya da bilinen adıyla Ä°ÅŸtar Gözüaydın, Nalan Erkem’in de üyesi olduÄŸu YurttaÅŸlık DerneÄŸi’nin kurucularından biriydi, akademisyen olarak Ä°zmir’deki bir FETÖ üniversitesinde çalıştığı için kısa bir süre tutuklu kalmış, sonra tahliye edilmiÅŸti. Ayrıca aynı dernek üyesi iki kiÅŸinin telefonda konuÅŸması herhalde çok tuhaf deÄŸildi.
Avukat Erkem’in tutuklanmasına gerekçe gösterilen ikinci delili yine savcının tutuklanma gerekçesinde okuyalım: “Ãœst ve oteldeki eÅŸya aramalarında elde edilen dijital materyallerin incelenmelerinde; Gizli-MÄ°T (Özel KUVVETLER Komutanlığı’nın 12929.pdf isimli belgenin BaÅŸbakanlık Milli Ä°stihbarat TeÅŸkilatı MüsteÅŸarlığının TBMM Meclis AraÅŸtırma Komisyonu’na sunmuÅŸ olduÄŸu Gizli ibareli bir belge olduÄŸu”
Bu delilin gazetelere nasıl çıktığını bakalım ÅŸimdi de; “Çantada MÄ°T raporuyla dolaşıyor. Nalan Erkem’in üzerinden FETÖ’nün Seferberlik Tetkik Kurulu’nun basmasına iliÅŸkin MÄ°T tarafından hazırlanarak TBMM’ye gönderilen 2012 tarihli rapor çıktı”
Öncelikle belge pdf yani çantasında onunla dolaÅŸması mümkün deÄŸil, bilgisayarında kayıtlı bir dosya bu. FETÖ’nün kozmik odayı basmasıyla ilgili bir rapor deÄŸil, çünkü 2012 tarihinde henüz FETÖ diye bir ÅŸey yokken, Alaaddin Kaya’nın da tanık olarak dinlendiÄŸi Meclis’te kurulan Darbeleri AraÅŸtırma Komisyonu’na MÄ°T tarafından gönderilmiÅŸ bir belge. MÄ°T bu belgeyi bir yere daha göndermiÅŸti; Malatya’daki Zirve Katliamı davasının mahkemesine.
http://www.aksam.com.tr/siyaset/zirveye-mit-bombasi-dustu/haber-174717.
Peki, Nalan Erkem’in bilgisayarında ne iÅŸi var? Çünkü Nalan Erkem, Zirve Katliamı davasındaki avukatlardan biriydi. Bu belge de dava dosyasındaki bir belgeydi. Ayrıca katılımcılardan birinin bilgisayarından çıkan bu belgenin Büyükada’daki toplantıyla herhangi bir ilgisi de bulunmuyordu. Ama bu açıklamaları makul gören mahkeme tarafından tahliye edilen Avukat Erkem, bir süre sonra tekrar tutuklandı.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye temsilcisi Ä°dil Eser’in tutuklanma gerekçesi de benzer. Toplantıyla hiçbir ilgisi olmayan, bilgisayar ya da telefonunda bulunanlar. Ä°lk delil bilgisayarında bulunan “Semih ÖZAKÇA ve Nuriye GÃœLMEN ile ilgili belgeler”. Bahsedilen belge, Eser’in Türkiye sorumlusu olduÄŸu Af Örgütü’nün hem bu kiÅŸilerin serbest kalmasını isteyen hem de açlık grevlerini onaylamadıklarını söyleyen ÅŸu çaÄŸrısı.http://acileylem.org.tr/eylem/nuriyesemih
Ä°kinci delil savcıya göre “darbe giriÅŸimi sonrasında insan haklarının ağır tehlike altında olduÄŸu iddiası ile Türkiye’ye gaz ihracatının yapılmaması için Güney Kore Cumhuriyeti Ankara BüyükelçiliÄŸi’ne yazılmış belgeler.” Aslında belgelerin darbeyle ilgisi yok, çünkü 2014 tarihli, yine Af Örgütü’nün Gezi olayları sonrası Türkiye’ye biber gazı satan Kore’ye yönelik bir kampanyasına aitler.
Üçüncü delil; Af Örgütü Türkiye sorumlusu Ä°dil Eser’in, bir süre önce bylock iddiasıyla tutuklanan Af Örgütü Yönetim Kurulu BaÅŸkanı ile telefon irtibatı. Yine bylockluyla konuÅŸma suçu, aynı kurumda çalıştığı kiÅŸiyle üstelik.
Ve esas gazetelerin ilgisini çeken delil. Gazete haberinden okuyalım; “PKK’nın mesajı cebinde; Ä°dil Eser’in telefon ve bilgisayarında örgüte üye olmak isteyen teröristin mesajları var.”
Savcıya göre bu bir mesaj değil, caps:
“..PKK/KCK terör örgütü üyesi olduÄŸunu ve Murat Dicle isimli sahte hesabı kullandığını beyan eden ÅŸahsın, AF örgütünde çalıştığı deÄŸerlendirilen Fırat DoÄŸan isimli ÅŸahsa “kendisinin Irak’ta uzun zamandır PKK üyesi ve gerilla doktoru olduÄŸunu,AF örgütüne üye olmak istediÄŸini,bunun kendileri için sorun olup olmayacağını sorduÄŸu” ÅŸeklinde yazışmanın resim halinde bulunduÄŸu,..”
Mesaj Ä°dil Eser’e gelmemiÅŸ, Uluslararası Af Örgütü’nün Facebook sayfasına mesaj olarak yazılmış. Bahsedilen Fırat, bu mesajlara bakan Saf Örgütü çalışanı. Yaptığı gelen bu mesajın capsini Ä°dil Eser’le paylaÅŸmak. Bilgisayarından ya da telefonunda çıkan bu caps. Bu mesaja hiçbir cevap da yazılmamış. Ama Ä°dil Eser de hiçbiri Büyükada toplantısıyla ilgili olmayan bu delillerle tutuklandı.
Ä°nsan Hakları Gündem DerneÄŸi üyesi ve BM çalışanı Veli Acu’nun tutuklanma gerekçesinde deliler de bilgisayarında pdfleri çıkan Öcalan’a ait 3 kitap, yine 1982’de Diyarbakır Cezaevi’nde kendini yakan PKKlıların anlatıldığı Dörtlerin Gecesi kitabının pdfi, PKK’ya yakın bir gençlik örgütünden tutuklanmış bir kiÅŸiyle telefon teması ve bir bylockluyla telefon teması. Bu bylocuklu ilginç. Çünkü kendisi darbeye kadar Kalkınma Bakanlığı Avrupa BirliÄŸi Ekonomik ve Sosyal Uyum Dairesi BaÅŸkanı. Yani Antep’te BM Gıda programında çalışan Veli Acu’nun görüşmesinin deÄŸil, devlette bu kadar üst bir makamda olmasının tuhaf olduÄŸu bir isim. Ama Veli Acu da Büyükada’yla hiçbir ilgisi olmayan bu delillerle tutuklandı.
Günal KurÅŸun, Büyükada toplantısının gazetelerde FETÖ’ye baÄŸlanmasına neden olan kiÅŸi. Çünkü 2014-2016 yılları arasında Today’s Zaman’da yazmış (ki kimler yazmadı) bir ceza hukukçusu ve Ä°nsan Hakları Gündem DerneÄŸi baÅŸkanı. Ä°hbar sonucu KHK’yla Çukurova Ãœniversitesi’nden atılmış. Bunlar için tutuksuz yargılanıyor. Ama bu sicili Büyükada’da tutuklanması için gerekçe olmuÅŸ. Bir baÅŸka delilse “Bylock kullanıcısı olduÄŸu bildirilen ama henüz hiçbir iÅŸlem yapılmamış olan A. Ç ile görüşme.” Yani hakkında tutuklama kararı olmayan Bylockluyla görüşmekten tutuklanmasını istemiÅŸ. Bulunan bylocklu da polis akademisinde bir konferans için giden Yrd. Doç. KurÅŸun’un irtibat kurduÄŸu orda görevli bir polis. Yani yine tutuklanma gerekçesinde Büyükada ile ilgili hiçbir ÅŸey yok.
YurttaÅŸlık DerneÄŸi’nden, bu semineri organize eden Özlem Dalkıran’un tutuklanma gerekçesinde en azından Büyükada’daki seminerle ilgili bir ÅŸey bulmayı bekliyorsunuz. Ama yok. Tanıyanların iyi bir solcu ve ateist olduÄŸuna hüsn-i ÅŸehadet edebilecekleri Dalkıran’ın evinden çıkarılan 1 dolar neyse ki tutuklanma gerekçesine konmamış. Aynı dernekte kurucu oldukları tutuksuz yargılanan Ä°ÅŸtar Gözüaydın’la telefon görüşmesi onun için de tutuklanma delili olmuÅŸ. Bir de gazetelerin haftalardır her olayı baÄŸladıkları bir Word dökümanı. Belgeye geçmeden bu belgeyi haberlerden birinden okuyalım: “Uçurumdan döndük, al sana belge: Büyükada’daki kaos toplantısıyla ilgili korkunç belgelere ulaşıldı. Gözü dönmüş ajanların Türkiye’deki piyonlarını kullanarak yaptıkları alçak planlar deÅŸifre oldu. Terör örgütlerinin CHP ve HDP tabanlarını kullanarak sokak darbesi yapmayı amaçladıkları ortaya çıktı.”
Merak etmiş olabilirsiniz. İşte o korkunç Word dökümanı da bu:
Ä°stanbul Hayır Meclisleri BuluÅŸması- Tartışmalar baÅŸlıklı bir belge. “Üç liralık bardak alıp kırıldı diye geri vermek” gibi eylemlerle PaÅŸabahçe’yi bloke etmek gibi korkunç planlardan bahsedilen, “referandumda belliydi ama ÅŸimdi nereye varmak istediÄŸimizi ortaklaÅŸa tartışıp bir plana varmış deÄŸiliz” diyen Referandumda “hayır” için kurulmuÅŸ bir platforumun “peki ÅŸimdi ne yapacağız” diye özetlenecek kafası çok karışık toplantı notları. Özlem Dalkıran’ın dijital belgelerinde çıkmış bir Word dökümanı. Onun yazdığı bir belge bile deÄŸil, ona gelmiÅŸ bir email. Tarihi de Büyükada’dan çok öncesi. Peki, Büyükada’yla ne ilgisi var bunun? Birinin emailinden çıkmış, baÅŸka birilerinin yazdığı baÅŸka bir toplantının notları nasıl o kiÅŸinin Büyükada’da casusluk ve kaostan tutuklanmasına neden olabiliyor? Olabiliyor çünkü bu yüzden Özlem Dalkıran da tutuklandı.
Haklarında savcının tutuklama istediği ama mahkemenin insaf edip tutuklamadığı diğer iki isim insan hakları derneği yöneticisi Nejat Taştan ve Diyarbakırlı avukat Muhammed Şehmus Özbekli aleyhine tek delilse bir Bylockluyla telefon teması. Neyse ki bu büyük suçtan ikinci kez tutuklanma taleplerini de hakim reddetti ve onlar tutuksuz yargılanıyor.
Türkiye'nin en geniş kadın sivil toplum örgütleri platformu olan Kadın Koalisyonu'nun koordinatörü İlknur Üstün'ün tutuklama gerekçesinde ise hiçbiri yok. Tek delil, bilgisayarında bulunan, yine Büyükada'yla alakasız bir word dükümanı. Savcılığın tutuklama gerekçesinden okuyalım; "Büyükelçiliğiniziz desteğiyle gerçekleştirmekte olduğunuz" adlı bir word belgesinin yapılan incelemesinde; İlknur Üstün tarafından yazıldığı değerlendirilen yazıda ender equality, participation in policiy making and reporting projesi kapsamında çeşitli giderlerin oluştuğu, bu giderlerin büyükelçilik tarafından karşılanmasının istendiği"
Bu kadar. Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı da dahil olmak üzere devletin AB ve elçilik fonlarıyla gerçekleştirdiği projeler gibi İlknur Üstün'ün koordinatörü olduğu Kadın Koalisyonu'nun yürüttüğü ve İngiltere Elçiliği'nin destek verdiği, Maliye Bakanlığı'na vergileri ödenen bir proje bu. Projenin Türkçe adı; Cinsiyet Eşitliği, Politika Yapımına Katılım ve Raporlama. İlknur Üstün'e Büyükada'daki toplantı ya da başka hiçbir konuda soru sorulmamış. Sadece bu izinli, vergileri ödenen, resmi kurumların da sık sık yaptığı projeyle ilgili bir word dosyası nedeniyle hakkında tutuklama kararı verilmiş.
Gelelim, en meÅŸhur, uluslararası krize neden olan sanığa; Alman Peter Steudtner. Türkiye’de Türklere veri güvenliÄŸi konusunda bir Alman’ın eÄŸitim vermesine ajanlık demek için delile pek ihtiyaç yok. Tuhaf bir ajan olmalı bu. Çünkü iki çocuÄŸu ve eÅŸiyle Berlin’de yaÅŸayan Steudtner en son Åžubat ayında Almanya’da 47 yıllık bir vakıf olan Kurve Wustrow’un düzenlediÄŸi seminerler kapsamında aynı veri güvenliÄŸi eÄŸitimini vermiÅŸ. Hatta bu seminere katılım için kurumlar 1500 euro, kiÅŸiler 1000 Euro ödemiÅŸler
Kendi ülkesinde de kaos çıkarmaya çalışan bir Alman ajanı olmalı. Ajan olduğunu söyleyen gazetelerde haberlerde tahta başında bu eğitimi verdiği fotoğraflarının çıkmasından da kimse şüphelenmemiş olabilir. Genelde ajanlar ajanlık yaparken fotoğraf çektirmezler.
Ama galiba beceriksiz bir ajan bu. Çünkü aleyhine en büyük itirafı bizzat kendisi yapmış. “Alman KonsolosluÄŸu’nun Türkiye’de baÅŸlatılacak ayaklanmanın hazırlığını safha safha izlediÄŸi ortaya çıktı.” “Casuslara Alman çipi” manÅŸetleriyle verilen ifadesinde Steudtner savcıya “Nerede kalacağıma kadar Alman elçiliÄŸinin bilgisi vardır. Elephant isimli program sayesinde takip ediliyoruz” demiÅŸti.
Bir ajanın Alman elçiliÄŸiyle iliÅŸkisini kendi kendine itiraf etmesine ÅŸaşırmayanların Elephant’ı telefonlara yerleÅŸtirilen bir çip zannetmesi tuhaf deÄŸil. Halbuki elephant yurtdışına seyahat eden milyonlarca Alman’ın, gittikleri yer hakkında, baÅŸlarına kötü bir ÅŸey geldiÄŸinde yardım edilebilmesi amacıyla Alman hükümetini bilgilendirmek için isterlerse doldurdukları internet üzerindeki bir bilgilendirme formundan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Bu da linki; elefand.diplo.de
Büyükada’da da Ramazan için ertelenen, havuz var mayolarınızla gelin diye gidilen, kapısı açık odada, profesyonel çevirmenlerle yapılan sıradan bir eÄŸitim semineri bir ayda uluslararası bir krize döndürüldü. Darbenin yıldönümünde Temmuz ayında darbe sırasında adı baÅŸka bir toplantıyla anılmış Büyükada’da, genel olarak yabancılara, sivil toplum çalışmalarına güvensizliÄŸin olduÄŸu bir ortamda, devletin hak ihlallerine karşı çalışan insan hakları aktivistlerinin verilerini saklama konusunda yaptıkları konuÅŸmalardan ideolojik olarak hassas bir çevirmen diyelim şüphelendi ve bunu ihbar etti.
Ama tanınmış avukatlar, içeride ve dışarıda iyi bilinen sivil toplumcular, BM çalışanlarının olduğu bir 10 kişilik bir seminerde, çoğu 50 yaş üstü kadınlar, avukatlardan oluşan, az sayıdaki profesyonel çalışanları dışında toplumsal bir tabanları olmayan insan hakları örgütlerinin temsileriyle yeni bir Gezi, kaos planı çıkarılamayacağını, bunu El Salvador istihbarının bile denemeyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerekti.
Bu seminerdeki insanların ve kurumların fikirlerine, insan haklarından anladıkları şeye katılmayabilirsiniz. Şahsen pek çok açıdan ben katılmıyorum ve bununla ilgili yazılar yazdım. Ama sadece fikirlerini, duruşlarını beğenmiyorsunuz diye insanları bu delillerle casus, terörist ilan edip hapse atamazsınız.
Almanya’nın darbe ve terör konusundaki tutumlarını eleÅŸtirirken Türkiye yüzde yüz haklı. “Darbeyi Gülenciler yapmadı” diyen Alman istihbaratı, Türkiye’deki insanları ölümle tehdit eden gazetelerin orada yayınlanmasına izin veren Alman hükümetiyle hesaplaÅŸmak hükümetin hakkı ve görevi. Ama bunu kendi vatandaÅŸları ve suç iÅŸlememiÅŸ yabancılar üzerinden yapmak büyük bir adaletsizlik olduÄŸu gibi vatanseverlik de deÄŸil, tersine vatanını zor durumda bırakmak.
Türkiye, güvenlik bürokrasinin köpürttüğü kaos, suikast planlarıyla yapılan operasyonların bedelini ağır ödedi.
Bu bedel bir kere daha hem Türkiye hem de yine temelsiz delillerle hapse atılan insanlara ödetilmemeli. O bedeli ödeyenlerden biri olan İdil Eser, OHAL nedeniyle sadece birinci derecede yakınlarıyla görüşmesine izin verildiği için hapishanede kimseyle görüşemiyor. Çünkü hayatta olan birinci derece yakını yok.
Büyükada, sadece onların değil, bir ülkenin kendi kendisine nasıl gol attığının da trajik hikayesi olarak hatırlanacak. Halbuki Büyükada deyince aklımıza gelecek tek olumsuz haber, fırtınadan dolayı aksayan vapur seferleri olarak kalmalıydı.
Henüz yorum yapılmamış.