Hür Düşünce
Gıpta ettiğim insanlar
Düşünün, Erdoğan’ın en güçlü olduğu zamanlarda muhafazakar, AB ile balayı yaşadığımız zamanlarda liberal, Gezi olaylarında anarşist, Suriye olaylarında kızıl komünist, Kobani olaylarında Kürtçü, darbe girişiminde arazi, FETÖ yargılamalarında ‘adil bir hümanist’ olmayı sıradan bir yetenek mi sayıyorsunuz? Değil, cidden değil.
Kemal Öztürk - Yeni Şafak
Cidden gıpta ediyorum. Nasıl etmeyeyim? Öyle bizim gibi fanilerin yapacağı şeyler değil. Allah bu insanlara sanki ayrı bir yetenek vermiş.
Bazılarına fiziksel olarak imreniyorum. Mesela çok özel bir omurga yapıları var. Bizim gibi normal insanların bir eğilme, bükülme açısı vardır. Ancak bazı insanlarda sanki omurga yok. Her yana eğilebilir, her yana dönebiliyor, her yana secde edebiliyorlar. Sanırsınız ki, bunlarda kemik yok. O denli elastiki, o denli kıvrak. İzledikçe şaşırıyor insan.
Fiziksel özelliÄŸin haricinde kiÅŸilik özelliklerine gıpta ettiÄŸim insanlar da var. Her dönemde, her devirde hep el üstünde tutulan tipler bunlar. Parti, siyasi görüş, lider deÄŸiÅŸimi fark etmiyor. Bu insanlar nasıl beceriyorlarsa, konumlarını, koltuklarını, makamlarını korumayı baÅŸarıyorlar. Ben de Ankara’da bürokratlık yaptım. BaÅŸkan ya da Bakan deÄŸiÅŸtiÄŸinde gidip istifa dilekçemizi verirdik. Beceriksizlik iÅŸte. KeÅŸke koltuÄŸa yapışsaymışım. Daha kıymetli olunuyor.
GAZETECÄ°LÄ°KTE GIPTA ETTÄ°KLERÄ°M
Meslekte benim için duayen olan ve aynı zamanda heykeli dikilecek gazeteciler var bir de. Mesela 15 yıl önce 28 Åžubat’ı neden desteklediÄŸini açıklayan yazıları enfestir. Aynı kiÅŸinin 10 yıl önce AK Parti’nin neden umut olduÄŸu yazılarındaki mantık örgüsü muhteÅŸemdir. Son yazılarında ise ülke nasıl ‘diktatörlüğe kaydı’ analizleri sizi ikna edebilir.
Mesela Kenan Evren’e yazdığı mektuplar, Özal’ı göklere çıkartan makaleler, Mesut Yılmaz güzellemeleri ve ‘sarışın güzel’ diye baÅŸlayan Çiller tahlilleri bir köşe yazarı için kılavuz olabilecek türdedir.
Cemaatin tüm toplantılarında baÅŸ köşede oturup, FETÖ övgüleri Nobel’e aday olduktan sonra, birden keskin bir viraj alıp, cemaate düşman olmalarını da gıptayla izliyorum. Nasıl bir ön takım varsa arabada, hiçbir virajda zorlanmıyor.
17-25 Aralık’ta hükümet düşer gibi olduÄŸunda, en hakiki yargı destekçisi; sonra bu yargının kumpas kurduÄŸu anlaşılınca, siyaseti ezdirmeyen ÅŸahsiyet ve ardından hem nalına hem mıhına vuran usta bir zanaatkar oluyorlar ya, ben buna gerçekten hayran oluyorum. Bir kalem nasıl bu kadar kıvrak oluyor, araÅŸtırma halindeyim.
Gazetelerin manÅŸetlerine bu sıralar dikkat kesildim. Öylesine zeka ürünü manÅŸet atılıyor ki, 25 yıllık gazeteciyim, 40 yıl daha yapsam öyle manÅŸet atamam. FETÖ’cü mahkumların tişörtlerinin markalarını bir araya getirip, oradan darbenin arkasında ABD olduÄŸunu çıkarmak, hangi faninin zekasına nasip olur? Daha çok ekmek yemem lazım, biliyorum.
Mesela bu gazetelerin köşe yazılarında her daim konunun "Reis"e gelmesi de son derece büyük maharet isteyen şeylerdendir. Bir konu yoktur ki, söz dönüp dolaşıp "Reis"e gelmesin ve övgüyle bitmesin. Siz şimdi rüya tabirlerinden bahsederken konuyu üç defa "Reis"e getirecek maharete sahip misiniz? Değilsiniz. Oturun oturduğunuz yerde o zaman.
GIPTA ETTİĞİM AYDINLAR
Çok merak ettiğim, gıptayla andığım bir şey daha var: Hem solcu, hem liberal, hem milliyetçi, hem Kürtçü, hem muhafazakar, hem İslamcı olmak acaba nasıl bir duygu? Eğlenceli olduğu kesin. Yani aydınlarımızın bu geçişken ruh halleri, acaba boşalan kaplar teorisiyle mi açıklanmalı?
Düşünün, ErdoÄŸan’ın en güçlü olduÄŸu zamanlarda muhafazakar, AB ile balayı yaÅŸadığımız zamanlarda liberal, Gezi olaylarında anarÅŸist, Suriye olaylarında kızıl komünist, Kobani olaylarında Kürtçü, darbe giriÅŸiminde arazi, FETÖ yargılamalarında ‘adil bir hümanist’ olmayı sıradan bir yetenek mi sayıyorsunuz? DeÄŸil, cidden deÄŸil.
Ben bir, iki liberal falan takılayım dedim. Daha ilk günde mevzu terör ve fikir özgürlüğü olunca topu attım. ‘BaÅŸlarım sizin fikir özgürlüğünüze, terör örgütüne güzelleme nedir?’ diyerek, aslıma döndüm. Olmuyor. Beceremiyorum. Zaten aydın, entelektüel de deÄŸilim. Koyverdim gitti.
Åžunu biliyorum tabii. Bürokraside, siyasette, gazetecilikte (ki hepsinin tokadını yemiÅŸ biri olarak, gerçekten iyi biliyorum) bir rüzgar gülü etkisi vardır. Kınamıyorum. Trend kime yönelik yükseliÅŸteyse oraya meyletmek insanın doÄŸasında var. Ne yani rüzgara karşı direnmenin mantığı olabilir mi? Ha, ‘yok ben rüzgar ne yandan eserse essin, bildiÄŸimi okuyacağım’ derseniz, o zaman tokadı yemeÄŸi de göze alacaksınız. Örnek vermeyeyim artık.
Sözün kısası gıpta ettiÄŸim insanlar var. Aslında isim versem daha iyi olur. Acayip bir polemik baÅŸlar. Medya siteleri her gün yazılarımı alıntılar. PolemiÄŸin kralı olurum. Benim de şöhretim artar, takipçim artar. Sonra daha çok ekrana çıkar, bir de orada isim verip tartışmaları kızıştırırım. Sonra… Sonrasını düşünmedim. Ama meyletmiyorum deÄŸil. Görmüyor musunuz, gıpta ettiÄŸim insanların keyfi yerinde. Baksanıza, konferanslardan, attıkları tivitlerden bile para alıyorlar artık.
Yani, ya onlar doğrusunu yapıyorsa? Kaybımızı hesap edin.
NOT: Ãœnlü bir televizyoncumuz mesaj attı. ‘Bir gün de, meslektaÅŸlarını ÅŸikayet ederek kariyer yapan gazetecileri yaz’ dedi. Beni meslekten soÄŸuttu bunlar. Ama yazacağım.
Henüz yorum yapılmamış.