Kürsü
Kudüs'ü anlamak için hangi kitapları okumalıyız?
Ömer Lekesiz: 'Önceki yazımı, George E. Mandenhall’ın “Antik İsrail’in İnancı ve Tarihi – Kitab-ı Mukaddes Bağlamında bir Giriş” adlı kitabı üzerinde “biraz durma” vaadiyle tamamlamıştım.'
Türkçeye çevrilmesini bana Özkan Gözel’in tavsiye ettiÄŸi bu kitabın yayımından önce çevirmeni Mia Pelin ÖzdoÄŸru ve editörü Erhan Güngör ile (Ä°ngilizcesine göre) muhtevasını da iyi ÅŸekilde ifade edebilecek daha uygun bir Türkçe isim için zihin yormuÅŸ ama bulamamıştık. Yayımından sonraki okuyuÅŸumda ise kitaba asıl ÅŸu ismin yakışacağını düşündüm: “Kitab-ı Mukaddes’le Yahudilik Arkeolojisi”.
Çünkü bu kitap, yazarının saha çalışmalarına, etimolojik arayışlara, coğrafi, psikolojik ve demografik tahlillere de yaslanması bakımından gerçekten arkeolojik çalışma tanımı hak ediyor.
Kitaptan, sadece “ortak ata” olarak Ä°brahim ve “Sion” kelimesinin kökeni konusunda yapacağım ÅŸu iki alıntının, hakkında verdiÄŸim hükmü teyit etmeye yeterli geleceÄŸini umuyorum:
1-“Ä°brahim’den bahsediyor olsa bile, hiçbir ayet Davud’tan önceye tarihlenmez. Hatta ilk Yehovacı manzumeler ‘ortak ata’ olarak Yakub’u iÅŸaret ederler, ismi Ä°srail ile anlamdaÅŸtır. Ne var ki, Ä°srailli olmayanların ani biçimde Davud’un krallığına katılmaları daha kapsayıcı bir ortak ata bulunmasını gerektirmiÅŸtir –hem Yehovacıların, hem Yehovacı olmayanların kabul edebileceÄŸi bir atadır bu-.
Ä°brahim adındaki bir adam ile ilintili rivayetler bu ihtiyacı karşılamaya uygundur: bunu hem Yehovacılar hem de olmayanlar kendi müşterek kültürel atalarına uygun bulur. Bu durum, Davud’un krallığındaki ‘herkesin’, hem Musa öncesi hem de Sina öncesi ortak bir kültürel mirası tanımasını mümkün kılar. Ä°srail köylüleri ile Ä°srailli olmayan kentliler arasındaki iki yüz yıllık uyumsuzluk, artık resmi biçimde aşılmış ve iyileÅŸtirilmiÅŸtir. Siyasi yapılaÅŸma ile ilintilenince de Ä°brahim geleneÄŸi, Musa-Sina geleneÄŸinin önüne geçer.”
2-“Davud’un zaptı zamanında Yebus’un (Kudüs’ün) bir baÅŸka iyi tanınmış adı daha vardır: ‘Mesudat Zion / Siyon Hisarı’. ‘Siyon Ä°lginç bir kelimedir. Açıkça Semitik bir kelime olmadığı kadar Ä°branice hiç deÄŸildir; ama buna raÄŸmen ileriki dönemlerin Kitab-ı Mukaddes nazmında Kudüs ile eÅŸ anlamlı hale gelmiÅŸtir. Bununla birlikte, Hitit kelimesi ‘Tanrı’ anlamındaki ‘Sius’ ile baÄŸlantılı görünmektedir. Bu Hitit kelimesi de tüm Yunan tanrılarının en büyüğü olan Zeus’tan gelmektedir (“Sius” gibi bir Hitit ismi ‘…ÅŸehri’; ‘…hisarı’; ‘…dağı’ tamlamasının önüne geldiÄŸinde sonuna ‘-nas’ eki alır. Bu gramer kuralına göre Sius, Siunas olmuÅŸ, Siun olarak kısaltılmış ve Semitik dilinde ‘Zion’a dönüşmüştür).
Davud, Yebus’u ele geçirdiÄŸinde kasabaya orijinal adı olan ‘UruÅŸalim’i (Ä°branice’de YeruÅŸalim ya da Jerusalem) yeniden verdi. Fakat önceki yönetimlerin kasaba halkı üzerinde bıraktığı kültürel damgayı silemedi. Aslına bakılırsa Davud’dan dört yüz sene sonra bile Kudüs’ün Ä°srailli olmayan karakteri açıkça görülebilir haldeydi: Peygamber Hezekiel talihsiz Kudüs’le, ‘babası Amori anası da Hitittir’ diye ilan ederek istihza etmiÅŸtir.”
Arapların atası olan Amoriler’in, MÖ 2000 – 1600 yılları arasında bugünkü GüneydoÄŸu Anadolu, Kuzey Irak, Suriye ve Filistin’de hakimiyet kurduklarını, Amori adının Sümerce ‘Martu / Batı’ kelimesinden türetildiÄŸini, ismi gibi kendisi de Amori olan Hz. Ä°brahim’in ise MÖ 1650’lerde Harran’dan Birüssebi’ye göç ettiÄŸini ve kısa bir süre sonra da el-Halil’e yerleÅŸtiÄŸini, Mendenhall’den yaptığım bu iki alıntıya, bilgi olarak ilave edeyim.
Evet, Yahudiler’den sonra Kudüs üzerine okuma önerilerimize geçelim diyeceÄŸim ama, bu konuda Kur’an-ı Kerim’e ve Tevrat’a vurgu yapmadan geçmem doÄŸru olmaz.
Elbette Kur’an-ı Kerim, tarihe de göndermelerde bulunur ama, Tevrat gibi bir tarih kitabı (ya da tarihleÅŸtirilmiÅŸ kitap) deÄŸildir. Bu bakımdan onu ilgili zaman, mekan, olay ve kiÅŸi adlarını izleyerek oku(ya)mayız; Ä°srailoÄŸullarıyla (emir ve itaat temelinde) benzerliklerimizi ve farklarımızı “fark etmek” bakımından okuruz. Tevrat’ı ise hem Yahudiler hem de doÄŸrudan Kudüs hakkında en tafsilatlı ve süre-dizimli (kronolojik) bir tarih / macera kitabı gibi okuyabiliriz.
Bizde Kutsal Kitap (Tevrat, Zebur, Ä°ncil) ve Tevrat (Tora, Neviim, Ketuvim) adıyla yapılan çeviriler, “bizim” çevirilerimiz deÄŸildir. Bu nedenle zikrettiÄŸim addaki kitaplarda ifadeler çok bozuk, bölümler, baÅŸlıklar, terimler çok sorunludur. Haliyle, ilk okuma için Türkiye Hahambaşılığı’nın nezaretinde çevrilip, Gözlem Yayınları tarafından beÅŸ cilt halinde yayımlanan “Tora”yı önermek durumundayım. Önerim, Tora’nın bizim tarafımızdan yapılacak bir çevirisine kadar geçerlidir ki, bu yönde yapılmakta olan bir çalışmayı, yapanından izin aldıktan sonra ayrıca paylaÅŸacağım inÅŸallah.
Yine bu bapta, Salime Leyla Gürkan’ın “Yahudilik” (Ä°SAM, 2008; özeti: Anahatlarıyla Yahudilik, 2014) adlı kitabıyla, Werner Sombart’ın “Yahudiler ve Modern Kapitalizm” adlı kitabını da (Küre yay., 2016, çev.: Sabri Gürses) zikretmeden geçmek istemem.
Kudüs merkezli kitaplara gelince.
Kudüs’te onlarca sahabe, taabiin, ulema, arif, münevver ve komutanın medfun bulunduÄŸunu, ancak Ä°bn Battuta’nın çok azını zikrettiÄŸi bu zatlara iliÅŸkin derli toplu bir envantere (henüz) sahip olmadığımızı öncelikle belirtmeliyim.
Bunu aynı zamanda ÅŸu ihtimale yaslanarak söylüyorum: Tanca’dan Ä°bn Battuta’nın, Gırnata’dan Ä°bn Cübeyr’in, Ä°stanbul’dan Evliya Çelebi’nin seyyah sıfatıyla da çok yakından ilgilendikleri Kudüs’ün zikrettiÄŸim zatlardan birçoÄŸu tarafından (ki, el-Makdisi bunlardan biridir) anlatılmamış olması mümkün deÄŸildir.
Nitekim ben bunlardan birinin kabrine, Kudüs’e ancak dokuzuncu gidiÅŸimde dikkat kesilebildim ve Türkiye’ye döndükten sonra hakkında yaptığım az bir araÅŸtırmayla Kudüs’le ilgili müstakil bir eserinin bulunduÄŸunu öğrendim.
Kidron Vadisi’nde, Osmanlı devrinde Cuma günleri cami olarak da kullanılan Meryem Ana Türbesi’nin yanı başında, Rus Ortodoks (SoÄŸan) Kilisesi’ne çıkan yolun tam karşısında bulunan o kabirde, “Ãœnsü’l-celîl bi-târîhi’l-Kudüs ve’l-Halîl” adlı kitabın müellifi Ebü’l-Yümn Mücîrüddîn Abdurrahmân b. Muhammed b. Abdirrahmân el-Uleymî el-Makdisî el-Hanbelî (v. 928/1522) yatıyor.
Hakkındaki, Diyanet Ä°slam Ansiklopedisi’nde Abdülkerim Özaydın imzasıyla yer alan maddede, el-Uleymî’nin, bu eserini 9 Eylül 1495 tarihinde yazmaya baÅŸladığı ve kısa sürede tamamladığı belirtiliyor.
Konu Kudüs ise söz bitmez. Çünkü Rabbimiz Mekke, Medine ve Kudüs’ü çevreleriyle birlikte bereketli kıldığı gibi inÅŸallah haklarındaki güzel söz söyleme çabasını da bereketli kıldığı için bu böyledir.
O halde nasipse, bu konuyu sonraki yazımızda noktalayalım.
Kaynak: Gerçek Hayat
Henüz yorum yapılmamış.