Sosyal Medya

Kürsü

Fatma Barbarosoğlu: 'Ölümü tevekkül ile karşılamayı bilirdik de ölümü profesyonelce karşılamak biraz garip...'

'Ölümü tevekkül ile karşılamayı bilirdik. Ölümden ibret almayı. Ölümü teselli ve mükâfat bilmeyi de. Post modern zamanlarda ölüm ibret ya da tevekkül ile değil, “profesyonelce” karşılandığında haber konusu oluyor.'



 

Dünyanın neresinde yaÅŸanırsa yaÅŸansın ölümü “profesyonelce” karşılayanlar haberin teması oluyor bütün bir gezegende.

Son tema Hindistan’dan geldi. Dünyanın dört bir tarafındaki güzel spikerlerin bol dekolteli ekran kazalarını “haber” diye sunan internet siteleri, bu defa Hindistan’daki bir haberden haberdar etti takipçilerini.

Trafik kazası haberini okuyan spiker, o kazada eÅŸinin de ölmüş olduÄŸunu öğrendi tam haberi okurken. Sesi titredi, lakin bir profesyonel olarak acısının ertelemesi gerekiyordu. Erteledi. S. Sontag “BaÅŸkasının Acısına Bakmak”  diyordu. Spiker baÅŸkasının acısına bakmadı bu defa, kendi acısına baÅŸkalarını baktırmamak için “profesyonelce okudu” haberini.

 Haberin dilindeki “ölümü profesyonelce karşılamak” ifadesi yüzünden takıldım habere.

EÄŸer habere konu olan spiker, Hindistan’dan deÄŸil de Türkiye’den biri olsaydı haberin baÅŸlığı ölüm ile asla yan yana gelmeyecek profesyonel kelimesi ile sunulmazdı. Spikerin adı yazılır ve filanın acılı günü gibi bir baÅŸlık atılırdı.

Aristoteles her ölümde kendi ölümümüze ağladığımızı söylemişti binlerce yıl evvelinden. Ne ki onun bu tespiti post modern dönemin eşiğinden içeri pek kolaylıkla geçebileceğe benzemiyor.

Haberlerden haberdar edenlerin, “göklerden gelen haberi” örtmek üzere inÅŸa ettikleri dil yüzünden, ölüm bizden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyor. Ölümlü olduÄŸumuzu unuttuÄŸumuz için, ölüm her birimiz için ayrı bir fon olarak giriyor fotoÄŸraf karelerine, vidyo görüntülerine.

Geçen haftanın iki haberi mesela...

Harun Kolçak’ın tabutuna şöyle duvara yaslanır gibi yaslanan 60’ını çoktan devirmiÅŸ fötr ÅŸapkalı, ak saçlı  adam baÅŸkasının ölümü üzerinden “profesyonelce bir poz” kotarma derdinde deÄŸil miydi!

Diyelim ki saçını başını aÄŸartmış o adam, meÅŸhur birinin ölümünü “çekmeye” gelmiÅŸ kameraları karşısında görünce kendisini tutamayıp şöyle bir yaslandı merhumun tabutuna. Tabuta yaslanırken vermiÅŸ olduÄŸu poz ile dünyaya kendisinden bir “iz” bırakacağını düşündü. “Ben de iÅŸte tam oradaydım” izi. Bir insan hata yapabilir ama bir kaç insanın birlikte hata yapmasının “örgütlü hata” kompozisyonu olarak devam etmesini nasıl deÄŸerlendireceÄŸiz? Fötr ÅŸapkalı adam gayet profesyonelce  “üzüntülü bir eda” ile verdiÄŸi pozu daha sonra kendisine eÅŸlik eden baÅŸka bir arkadaşı ile bu defa tabutun üstünde ellerini birleÅŸtirerek vermeye devam ediyor. Sonra sıra kısa saçlı hanıma geliyor. O esnada imamın vakit namazını kıldıran sesi duyuluyor. Allahuekber! ()

Yukarıdaki görüntülerden bizleri haberdar edenler baÅŸlığı “Harun Kolçak’ın cenazesinde selfie çekimi tepkilere neden oldu/selfie rezaleti” diye atmış. Oysa yukarıda linkini paylaÅŸtığım görüntülerde tepkiden ziyade acaba ben de böyle bir poz versem mi vermesem mi diyen ikircikli bir durum dikkati çekiyor.

Peki, aynı günlerde Zonguldak EreÄŸli’sinde mezarlık personeli olarak çalışan ÅŸalvarlı iki “yurdum kadını”nın mezarlıkta göbek atan hallerini nasıl deÄŸerlendireceÄŸiz? 

Kadınlardan biri göbek atıyor öteki, arkadaşının vidyo kaydını alıyor. Bir anlığına şeytana uyma hali değil. Şeytana uyma hali üzerinden kendi haberini inşa etme hastalığı var karşımızda.

O iki kadın da kendilerine sorulan “mezarlıkta çalışmak zor olmuyor mu? Korkmuyor musunuz?” sorularına kendilerince “profesyonelce” ve üstelik görüntülü bir cevap vermeye niyet etmiÅŸlerdi büyük ihtimal. 

Saflık bu ya arkadaÅŸlarına gösterecekleri “mezarlıkta göbek atma” görüntülerini, yetkililerin de görüp iÅŸlerine son verebileceÄŸini hiç akıl edemediler.

Taziye

Yazıyı gazeteye göndereceÄŸim sırada Ömer Erdem aradı. “Başımız saÄŸ olsun” dedi. Ahmet Cemal ölmüş. Açık camlardan gelen gürültü ile sadece Ahmet kısmını algıladım. Kimden bahsettiÄŸini anlamadığımı görünce, elinizdeki kitabın mütercimi dedi. Yaz boyunca elimde kalacak daha kim bilir ne kadar benimle kalacak kitabın mütercimi Ahmet Cemal.

Şairin kitabını şiiriyet içinde çevirmek için harcanmış olan 40 yıldan bahsetmiştim size daha önce.

Tam da bu sabah Vergilius’un Ölümü’nden iki sayfa okumuÅŸ sonra içime iÅŸleyen o ölüm cümleleri ile kitabı bırakmıştım.

Ä°lginç bir tevafuk ile yazıyı tam gazeteye göndereceÄŸim sıra bu defa Ankara Kurtuba Kitabevi’nden Ahmet Bey aradı. “Başınız saÄŸ olsun” dedi.

Ahmet Cemal çevirilerinden nimetlenmiÅŸ bütün okuyucularının başı saÄŸ olsun. Allah taksiratını affetsin. 

Belki o iki cümleyi merak edersiniz:

“Ölümsüz olan tek ÅŸey, hakikatti, sadece hakikatin içindeki ölüm, ölümsüzdü. Her kim ki gözlerini kapatır, ancak o, görebilen körlüğün ve kaderin üstesinden gelmenin sezgisine varır.”

Tahmin ettiğiniz gibi Cuma günü, başkasının ölümünde kendi ölümümüzü görememe bahsine devam edeceğiz inşallah.

Kaynak: Yeni Åžafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.