Rasul
Peygamberimiz'in (s.a.) sünneti
Muhammed Esed’i Türkiye tanıyor, birçok eseri Türkçe'de basılan bu mühtedi (Yahudi haham iken İslam’ı seçmiş olan kişi) Müslüman olduktan sonraki hayatını İslam’a ve Müslümanlara hizmet için harcamış ve önemli işler görmüştür. Yarım asır kadar önce “Yolların Ayrılış Noktasında İslam” adıyla tercüme ettiğim kitabını bu yıl yeniden gözden geçirdim ve İZ Yayıncılık'tan çıktı. Son günlerde medyada yine hadis ve sünnet tartışılıyor. Bizdeki modernistlere ibret olsun diye M. Esed’in bu kitabından uzunca bir alıntıyı okurlarımla da paylaşıyorum. Konunun tamamına yazar 20 sayfa ayırmıştır.
Hayrettin Karaman - Yeni Åžafak
Muhammed Esed’i Türkiye tanıyor, birçok eseri Türkçe'de basılan bu mühtedi (Yahudi haham iken Ä°slam’ı seçmiÅŸ olan kiÅŸi) Müslüman olduktan sonraki hayatını Ä°slam’a ve Müslümanlara hizmet için harcamış ve önemli iÅŸler görmüştür. Yarım asır kadar önce “Yolların Ayrılış Noktasında Ä°slam” adıyla tercüme ettiÄŸim kitabını bu yıl yeniden gözden geçirdim ve Ä°Z Yayıncılık'tan çıktı. Son günlerde medyada yine hadis ve sünnet tartışılıyor. Bizdeki modernistlere ibret olsun diye M. Esed’in bu kitabından uzunca bir alıntıyı okurlarımla da paylaşıyorum. Konunun tamamına yazar 20 sayfa ayırmıştır.
M. Esed merhum diyor ki:
Son zamanlarda, ıslâh konusunda birçok görüşler ileri sürülmüş, rûh doktorları, Ä°slâm’ın hasta bedenini iyi edecek bir ilâç bulma teÅŸebbüslerinde bulunmuÅŸlar, fakat bu âna kadar hepsinin gayreti boÅŸa gitmiÅŸtir. Çünkü bütün bu mâhir doktorlar, hiç deÄŸilse içlerinden sözleri dinlenen grup; ilâçlar, sıhhati iâde edecek devâlar ve çeÅŸitli iksirler yanında hastanın ayaÄŸa kalkması kendisine baÄŸlı bulunan “tabii gıda”yı unutmuÅŸlardır.
Ä°slâm vücudunun, hem saÄŸlık hem de hastalık zamanında yönelebileceÄŸi, bünyesine sindirerek organlarının tam mânâsıyla kuvvetlenmesini ve hayat imkânı kazanmasını temin edeceÄŸi tek ilâç, Resûl-i Ekrem’in (s.a.) sünnetidir.
Sünnet, on üç asırdan fazla bir zaman içinde vâki İslâmî diriliş ve gelişmeyi anlamanın anahtarı olmuştur; şimdiki çöküş ve çözülüşümüzü anlamanın da anahtarı niçin olmasın?
Resûlullah’ın (s.a.) sünnetini uygulamak, Ä°slâm’ın varlığını ve ilerlemesini korumak demektir. Sünnetin terki ise, Ä°slâm’ın çökmesidir.
Sünnet, İslâm binasını tutan çelik iskelet idi. Sen, herhangi bir binanın iskeletini yok edince, kâğıttan bir baraka gibi onun çökmesine şaşar mısın?
İslâm tarihinin bütün asırlarında, âlimlerin topyekûn ittifak ettikleri ve bugün bizim de pek iyi bildiğimiz bu açık gerçek, Garp medeniyetinin tesirleriyle ilgili sebeplerden dolayı, günümüzde kabul görmez. O tesirler ki, her gün biraz daha gelişip kökleşmektedir. Fakat bugünkü gerileyişimizin meydana getirdiği kaos ve utançtan bizi kurtaracak olan yegâne hakikat de budur.
Biz burada “sünnet” kelimesini, “Resûl-i Ekrem’in (s.a.), yapma ve söyleme ÅŸeklinde ortaya koyduÄŸu örnek” diye en geniÅŸ mânâsıyla kullanıyoruz. Onun şâyân-ı hayret olan hayâtı, Kur’ân-ı Kerîm’in getirdiÄŸi esasların tefsîri ve canlı temsili idi. Vahyi bize tebliÄŸ edene uymadıkça, Kur’ân’ın hakkını ödemiÅŸ olamayız.
Ä°slâm’ı diÄŸer sistemlerden ayıran esaslar içinde bizce en önemlisi, insan hayâtının rûhî ve maddî tarafları arasında kurduÄŸu tam âhenktir. Ä°slâm’ı, altın çağında, her girdiÄŸi yerde zafere ulaÅŸtıran âmillerden biri de iÅŸte budur! Ä°slâm, âhirette kurtulmak için dünyayı küçümsemeyi ÅŸart görmeyen yepyeni bir dâvetle gelmiÅŸtir.
Risâleti, insanlığa doÄŸru yolu gösterme hikmetini taşıyan Peygamberimiz'in (s.a.), insan hayâtının maddî-rûhî her iki cephesine de niçin önem verdiÄŸine, Ä°slâm’ın bu açık özelliÄŸi ışık tutmaktadır. Resûlullah’ın (s.a.) ÅŸu hadîs-i ÅŸerifi de bunu teyit eder: “Ebedî yaÅŸayacakmışsın gibi dünyan için, yarın ölecekmiÅŸsin gibi âhiretin için amel et (çalış).”
Birimizin kalkıp da Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimiz'in sırf rûhî ve teabbüdî (ibadet sayılan) alan ile ilgili emirleriyle günlük hayâtımıza ve sosyal meselelere âit emirlerini uygunlaÅŸtırmaya teÅŸebbüs etmesi Ä°slâm’ı bilmemesinden ileri gelir. (Çünkü onlar zaten içli dışlı bir bütündür. H.K.) Bunun gibi, birinci neviden olan emirlere uymaya mecbur olduÄŸumuz, ikinci kısım emirlere ise uymaya mecbur bulunmadığımız ÅŸeklindeki görüş de sathîdir ve özünde Ä°slam’a karşı direniÅŸtir. “Kur’ân-ı Kerîm âyetlerinden bazılarının, yirminci asırda yaÅŸayan biz -ileri zekâlılar- için deÄŸil, vahyin indiÄŸi asırda yaÅŸayan Araplar için gelmiÅŸ olduÄŸu” ÅŸeklindeki anlayış da böyledir (Ä°slam’a aykırıdır). Bu, Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.) taşıdığı ve temsil ettiÄŸi nurun kadir ve kıymetini inkâr mânâsı taşır.
Bir Müslümanın hayâtının, onun rûhî ve bedenî varlığı arasında tam ve mutlak bir dayanışma üzerinde durması nasıl gerekli ise, Peygamberimiz'in yolunun da hayâtımızı bir bütün olarak (en derin ahlâkî, amelî, şahsî ve ictimaî davranışların tümünü) kucaklaması gereklidir. İşte, sünnetin en derin mânâsı budur!
Henüz yorum yapılmamış.