Coğrafyamız
'Ortadoğu, istikrarlı bir istikrarsızlık döneminde'
İslam düşüncesi ve siyasal İslam uzmanı Dr. Basheer Nafi, Ortadoğu'da yaşananlar ile ilgili önemli bir röportaj verdi. Nafi, 'Siyasal İslam ortadan kalkmayacak. Hatta insanlar diğer siyasi kuvvetlere olan inançlarını yitirdikleri için ileride daha kuvvetli bir hâle dahi gelebilir' dedi.
University of London'da İslam tarihi ve İslam düşüncesi üzerine dersler veren, hâlen Middle East Eye ve Quds Al-Arabi gibi yayın organlarında ve Al Sharq Forum gibi düşünce kuruluşlarında yazı ve analizlerini paylaşmaya devam eden, İslam düşüncesi ve siyasal İslam uzmanı Dr. Basheer Nafi, Orta Doğu'daki son gelişmeleri, siyasal İslam'ın akıbetini ve Ortadoğu'da ortaya çıkabilecek dinamikleri Karar'dan Deniz Baran'a değerlendirdi.
İşte o röportaj:
"ŞARK'IN DEĞİŞİMİ DURDURULAMAZ DURUMDA"
Sayın Nafi, öncelikle günümüzdeki en popüler sorulardan birini sorarak başlayayım: Ortadoğu'da karşı devrimci güçler, devrimci dalgalara karşı savaşını kazanıyor mu?
Evet, şiddetli hücumlar yapan karşı devrimci güçler, Mısır'daki 3 Temmuz askeri darbesinden bu yana ciddi kazanımlar elde ettiler. Ancak 2010-2011 devrimlerini ortaya çıkaran unsurlardan hiçbiri ortadan kaybolmadı. Hiç yoktan, Arap dünyasının ekonomik, politik ve güvenliğe dair durumu, 21. yüzyılın ilk on yılından dahi daha kötü duruma geldi. Buna ek olarak, 1. Dünya Savaşı sonrası düzen gitgide sürdürülemez hâle geliyor. Dolayısıyla benim gördüğüm şu ki Şark bölgesindeki değişim uzun, karmaşık ve acı dolu olsa dahi durdurulamaz bir aşamada.
"Ä°RAN'IN DIÅž POLÄ°TÄ°KASI"
Katar kriziyle birlikte Ä°ran'ın “Åžii birliÄŸi” söylemi yerine daha “siyasal Ä°slamcı” bir söylem tutturacağını ve Hamas, Müslüman KardeÅŸler gibi baskı altındaki siyasal Ä°slamcı grupları mobilize etmeyi deneyeceÄŸini düşünüyor musunuz?
Pek emin değilim. Aklımdan geçen ilk cevap: Hayır. Son 20 yılda İran'ın bölgesel politikaları büyük bir kibir ve irrasyonelliği yansıtıyor. Tahran, mezhepçi ve milliyetçi bir bakışın etkisi altında kalarak Irak'ta mezhepçi bir hegemonyayı, Suriye'de kanlı bir diktatörlüğü ve Yemen'de dar görüşlü bir Husi karşı devrimini destekledi. Bu politikalar, tarihe dair bir kavrayış eksikliğini gösteriyor ve açıkça Şark bölgesindeki halkların çoğunluğunun menfaatlerini yok sayıyor. Eğer mevcut zihniyet, İran'ın Şark bölgesine yaklaşımını belirlemeye devam ederse, tahmin ediyorum ki birçok İranlı yetkili Katar krizini ve Körfez İşbirliği Teşkilatı'nın güç kaybedişini, durum gözden geçirmek için bir fırsat yerine kendi yayılmacı politikalarını güçlendirecek bir fırsat olarak görecektir. Her daim ümitli biri olmama rağmen İran'ın politik yaklaşımında yakın bir zamanda değişim görmeye dair pek iyimser değilim.
"KURULACAK YENÄ° BÄ°R DÃœZENDE TÃœRKÄ°YE BÃœYÃœK BÄ°R ROL OYNAYACAKTIR"
Ortadoğu'daki krizler sürerken Türkiye'nin rolü ne olmalı?
İnanılmaz derecede değişken bir süreçten geçiyoruz; bu süreç, istikrarlı bir istikrarsızlık dönemi. Yarın yahut ertesi gün Şark bölgesinde kimin daha baskın duruma geçeceğini gerçekten bilmiyoruz. Birçok meselede yürütülecek politikaya anlık karar vermek durumundayız. Türkiyeli politika yapıcılar da her daim tetikte ve dinamik olmalı. Fakat en önemlisi, yürütülecek politikalar net ve tutarlı bir çerçeveden yola çıkılarak üretilmeli. Şunu söyleyebilirim ki Ortadoğu'da 1. Dünya Savaşı sonrası düzen yıkılırken, Türkiye'nin büyük bir rol oynamayacağı yeni bir düzen kurulmayacaktır.
"İSLAMİ KURUMLAR ve MODERN DEVLET YAPILARI ARASINDAKİ İLİŞKİ GÜÇLENEREK DEVAM EDİYOR"
Son sorum sizin en son yazdığınız yazılardan birine dair olacak: OrtadoÄŸu'da devletler ve din adamları arasında belirsizleÅŸen sınırlar… Bu yazınızda, “Müslüman alimlere ait kurumlarla modern devlet yapıları, iki tarafında ihtiyaç duyması doÄŸrultusunda son yıllarda gitgide güçlenen bir iliÅŸki geliÅŸtirdiler” yazmıştınız. Bu, OrtadoÄŸu'da siyaset ve Ä°slam arasındaki iliÅŸkiye dair çok önemli bir geliÅŸme. Ben de ÅŸunu sormak istiyorum: Bu güçlenen iliÅŸkinin, Ä°slam âlimleri ve dini kurumların meÅŸruiyeti ve güvenilirliÄŸi üzerindeki etkisi nedir?
Bu çok önemli bir soru çünkü bahsettiÄŸiniz yazıda bu önemli geliÅŸmenin çok mühim bir sonucu üzerinde detaylı bir ÅŸekilde durulmamıştı: Ä°slami âlimlere ait kurumların tamamen modern devletin gücüne itaat eder hâle gelmesi. Hepimiz biliyoruz ki Müslüman toplumlar, son iki asırda ulema sınıfının aÅŸama aÅŸama etkisini yitirmesine ÅŸahit oldu. Ancak Ä°slam inancı ve insanların Ä°slam'a duyduÄŸu aidiyet yok olmadı. Bu sebeple, ulemaya ait kurumlar, modern devlet için hayati bir ihtiyaç hâline geldi. Bu kurumlar, devlete meÅŸruiyet saÄŸladı ve devlet ile halk arasındaki iliÅŸkilerin normalleÅŸmesine katkıda bulundu. Fakat ulemaya ait kurumlar, 20. yüzyılın baÅŸlarında korumayı baÅŸardığı bağımsızlığını kaybedip yönetici elitin bir enstrümanına dönüşünce, âlimler de ellerinde kalan nüfuzlarını ve saygınlıklarını yitirmeye baÅŸladılar. Ulema kurumlarının etkisini kaybetmesinden arta kalan ve gitgide büyüyen boÅŸluk ise ya rasyonel, demokratik, ana akım Ä°slami kuvvetlerce doldurulacak ya da IŞİD gibilerce… Bununla beraber, uzun vadede olması gereken çözüm, ulemaya ait kurumların devletten tamamen bağımsızlaÅŸtırılmasıdır. Türkiye bu bakımdan iyi bir model teÅŸkil etmektedir.
SİYASAL İSLAM BİR KOMPLO VEYA KURGU DEĞİL
Siyasal İslamcı hareketler bir krizde, belki de bir çıkmaz sokakta gibi gözüküyor. Özellikle Trump'ın ABD'de başkan olmasından sonra Ortadoğu'daki tüm siyasal İslam karşıtı kuvvetlere serbest atış hakkı verilmiş gibi bir hâl var. Tabi aynı anda siyasal İslam kavramının tahrif edilip şiddetle eşdeğer tutulması da söz konusu. Tüm bu şartlar altında, siyasal İslam karşılaştığı zorlukların üstesinden gelebilecek mi?
Öncelikle şunu anlamamız gerekiyor: Siyasal İslam bir grup dahi insanın icadı değil, bir komplo ve kurgu da değil. Siyasal İslam, Müslüman toplumların 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında yaşadıkları büyük tarihi gelişmeler ile ortaya çıkmış tarihi bir fenomen. Bu gelişmeler arasında modernleşmenin ayrıştırıcı etkisi, Müslümanlar arası konsensüslerin çözülmesi, Şark bölgesinin parçalanması ve Batı'nın hegemonyası var. Günümüzde Müslümanlar için hâlâ geçerli olan en büyük sorulardan biri, İslam'ın kamusal alandaki rolü. Böylelikle, siyasal İslam'ın varlığı, son iki asırda ortaya çıkan sosyo-politik ve kültürel deneyimlerin etkilerine bir yanıt bulmak için Müslümanlarca verilen mücadeleyle yakından ilişkili. Belli siyasi gruplar zayıflamış olabilir ya da kendilerini çözülemeyen bir krizin ortasında bulmuş olabilirler. Ancak siyasal İslam ortadan kalkmayacak. Hatta insanlar diğer siyasi kuvvetlere olan inançlarını yitirdikleri için ileride daha kuvvetli bir hâle dahi gelebilir.
Kaynak: Timeturk
Henüz yorum yapılmamış.