Alim
Neyi daha çok seviyoruz?
Allah’ın has kulları, evliyâsı, O’nu ve Resulünü kendilerinden bile çok sevme saadetine erişmiş kâmil insanlar dünyalıkları çoğaltma peşinde koşmazlar, Allah onlara dünyalık verirse de buna bağlanmaz, biriktirip üstüne yatmaz, onu sevgilisinin rızası için nasıl gerekiyorsa öyle kullanırlar. Bu kulların mutluluğu fani, gelip geçici, ebediyyete taşıma imkanı olmayan varlıklarla değil, insanı Allah sevgisine kavuşturan amellerle olur.
Hayrettin Karaman - Yeni Åžafak
Tekâsür suresinde Allah Teâlâ mealen “dünyalıkları çoÄŸaltma kaygısı ve kavgası sizi öylesine hükmü altına aldı ki, kabirlere gidip burada bile kimin aÅŸireti çok yarışına girdiniz” buyuruyor.
Allah’ın has kulları, evliyâsı, O’nu ve Resulünü kendilerinden bile çok sevme saadetine eriÅŸmiÅŸ kâmil insanlar dünyalıkları çoÄŸaltma peÅŸinde koÅŸmazlar, Allah onlara dünyalık verirse de buna baÄŸlanmaz, biriktirip üstüne yatmaz, onu sevgilisinin rızası için nasıl gerekiyorsa öyle kullanırlar. Bu kulların mutluluÄŸu fani, gelip geçici, ebediyyete taşıma imkanı olmayan varlıklarla deÄŸil, insanı Allah sevgisine kavuÅŸturan amellerle olur.
Hepimiz kendimizi hesaba çekmeliyiz, sorgulamalıyız, şu sorulara cevap bulmalıyız:
Ben gerçekten en çok neyi ve kimi seviyorum? EÄŸer sözde “Allah’ı ve Resulünü” ise bu sevgi için ne yapıyorum?
Ömrümün büyük bir kısmını kefenimin içine sığdıramayacağım dünyalık edinmek, onun peşinde koşmak ve onları sevmek, onlarla mutlu olmak şeklinde mi geçirdim, yoksa vazife icabı dünyalıklarla meşgul olsam bile gönlümü onlara bağlamamaya, mutluluğu Allah ve Resulullah sevgisinde aramaya muvaffak olabildim mi?
Allah Resulü (s.a.) şöyle buyurmuÅŸtu: “Allah’ı ve beni kendinden, malından ve ailesinden daha fazla sevmeyen (gerçek ve halis) mümin olmaz”.
Biz Allah’ı ve Resulünü kendimizden daha çok seviyor muyuz?
EÄŸer bu soruya cevabımız “Evet” ise ömrümüzü neyin peÅŸinde tüketiyor, imkan ve servetimizi nasıl kazanıyor ve hangi sevgi uÄŸruna harcıyoruz?
Bu soruları soralım ve sevgimizin hedefini dert edinelim; çünkü Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“De ki: EÄŸer babalarınız, oÄŸullarınız, kardeÅŸleriniz, eÅŸleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluÄŸa uÄŸramasından endiÅŸe ettiÄŸiniz ticaretiniz ve hoÅŸlandığınız meskenler size Allah’tan, Peygamber’inden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah buyruÄŸunu (kıyameti) gerçekleÅŸtirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış kimseleri hidayete erdirmez. (Tevbe: 10/24)
“De ki: “EÄŸer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Âl-i Ä°mran:3/31).
Allah Teâlâ’nın Peygamberimizi (s.a.) sevdiÄŸini açıklaması ve bizim de bu kutsal sevgiye nail olabilmemiz için bir fırsat lütfetmesi ne büyük bir devlet, ne büyük bir nimet; demek ki, O’nun sevgilisinin yolunu izlersek, ahlakını özümsersek, ona özgü olmayan her hususta onun gibi olmaya çalışırsak Allah bizi de sevecektir.
Allah’ın Sevgilisinin terbiye ettiÄŸi sahâbe içinde servet sahibi olanlar da vardı; ama Allah yolunda harcama teklifi gelince servetlerinin tamamını, yarısını, önemli bir kısmını derhal verirler, kimi ve neyi en çok sevdiklerini ispat ederlerdi.
Savaşta barışta onu korumak için canını, elini ayağını kaybetmiş birçok sahabe vardır.
Tasavvuf erbabına göre Allah Teâlâ, Peygamberimize olan sevgisi yüzünden baÅŸka ÅŸeyleri yaratmıştır; iÅŸte yaratılmış hiçbir ÅŸey yok iken Allah’ın, Peygamberimize olan sevgisi (hubb-i sırf) aynı zamanda “hakikat-i Muhammediyye”dir. Seyrü sülûkün amacı da o mahabbetten nasip almaktır.
Allah cümlemizi sevgide şirkten korusun vesselam.
(Bu yazıyı, dünyalık edinme imkanları artan Ä°slami kesimde gördüğüm “lüküs hayat düşkünlüğü” sebebiyle yazdım.)
Henüz yorum yapılmamış.