Dünya
En zengin 20 bir araya gelince küresel istikrar sağlanır mı?
Terör ile küreselleşme arasında paradoksal bir ilişki var. Küreselleşme, mal, hizmet, emek, sermaye ve teknolojinin ülkelerin görünen ve görünmeyen sınırlarına rağmen tüm dünyada serbestçe dolaşabildiği bir sisteme karşılık geliyor. Üretim faktörleri serbest dolaşım içindeyken, doğal olarak teröristler, onları besleyen kaynaklar, eylemlerde kullanılan malzemeler ve yasa dışı her türlü ekonomik faaliyet de küreselleşiyor.
Beril DedeoÄŸlu - STAR
G-20 zirvesi bugün Almanya’da baÅŸladı. Dünya nüfusunun yaklaşık üçte ikisini, dünya ekonomisinin de yine yaklaşık % 80’ini temsil eden en geliÅŸmiÅŸ ülkeler bir araya geliyor.
Zirvenin gündemi oldukça iddialı ve ana başlıkları özetlemek gerekirse, ekonomi, çevre ve terör konularından oluşuyor.
Platformun oluÅŸmasının nedeni, küreselleÅŸme çerçevesinde atılabilecek adımlar ile küreselleÅŸmenin negatif ve pozitif etkilerine yönelik önlemler alınmasıydı. Dolayısıyla Hamburg’taki zirvede de ekonominin ağırlıklı bir yer tutması doÄŸal. Ayrıca terörün ülkesel bir gerçeklik olmadığından, son derece küresel bir tehdit olmasından hareket ediliyor olması da anlamlı.
Terör ile küreselleşme arasında paradoksal bir ilişki var. Küreselleşme, mal, hizmet, emek, sermaye ve teknolojinin ülkelerin görünen ve görünmeyen sınırlarına rağmen tüm dünyada serbestçe dolaşabildiği bir sisteme karşılık geliyor. Üretim faktörleri serbest dolaşım içindeyken, doğal olarak teröristler, onları besleyen kaynaklar, eylemlerde kullanılan malzemeler ve yasa dışı her türlü ekonomik faaliyet de küreselleşiyor.
Eskiyen konu: Küresel terör
Paradoks, teröre baÄŸlı küreselleÅŸmeyi engellemek için atılacak her adımın ekonomik küreselleÅŸmeye engel olacak bariyerlerin oluÅŸturulmasıyla ortaya çıkıyor. Ayrıca en geliÅŸmiÅŸ ülkelerin büyük bir kısmı insan hariç diÄŸer tüm üretim faktörlerinin serbest dolaşımını esas alan bir “yeni düzen” arayışında.
Mal, hizmet, yatırım, sermaye ve teknoloji serbestçe dolaşsın ama insanlar doğdukları ülkelerden dışarı çıkmasın anlayışının terörle ilişkilendirildiği bir dönem yaşanıyor; zira terör insanın silah olarak kullanıldığı bir mücadele aracı olarak görülüyor.
Terör ve göç arasında da bağlantı kuran bu bakış açısı, iki temel soruya yanıt aranmasını sürekli erteliyor. Bunlardan biri, teröristlerin varlığına yol açan iklim ve ortamın nasıl ortadan kaldırılabileceği; diğeri ise terörün devletler açısından da işlevsel bir araç olmasından nasıl vazgeçilebileceği sorusu.
Söz konusu sorulara kalıcı yanıt arama kaygısı olsaydı, muhtemelen G-20 yeni dünya düzeni konusunda daha vizyoner bir zirve gerçekleÅŸtirirdi. Almanya’daki gündem neredeyse ilk zirvenin gerçekleÅŸtiÄŸi 2008’den beri deÄŸiÅŸmeyen bir içerik sunuyor ve bu haliyle de bir miktar demode baÅŸlıklar sergiliyor.
Yeni eski konu: Devletler arası savaş
En zengin ülkeler bir yandan terörün finansmanında başı çekip, öte yandan terörle mücadeleden söz edince inandırıcı bir gündem oluÅŸmuyor. Ayrıca, gelecekle ilgili kaygıları “insan” merkezli tehditlerden belki de “füze” merkezli tehditlere çevirmek gerekiyor.
OrtadoÄŸu ülkelerine satılan ağır silahlar ile Kuzey Kore’nin kıtalar arası balistik füze üretip denemesi, kendi başına birer gösterge durumunda. Sanki dünya terör aracı ve sivil savaÅŸlar yerine kitle imha silahlarına ve devletler arası savaÅŸlara yöneliyor gibi. Ãœstelik en klasik savaÅŸ sebeplerini yeniden gündeme getirerek.
Ä°ran ve Irak’ın dahil olduÄŸu “su sorunu”, Ä°srail’in dahil olduÄŸu Golan ve sınır sorunu, Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge sorunu gibi bir dizi mesele dünyanın her yerinde yeniden alevlenmiÅŸ durumda. Adaların aidiyeti, denizlerin paylaşılması, karasal sınırların yeniden konu edilmesi terörün deÄŸil savaşın konuları.
G-20’de silahlanma, kitle imha silahları ve savaÅŸ olasılıkları ele alınmadığına göre, koÅŸulların henüz olgunlaÅŸmadığı düşünülmüş olabilir. Ama öyle ülkeler ve onların öyle bazı liderleri var ki, koÅŸulları anında uygun hale getirebilir ve riskleri erkene çekebilirler.
Henüz yorum yapılmamış.