Alim
Kur'an ceza hukukunun rahmet boyutunu görebilmek
“Kur’an’ın hukuk sistemi insanlık için rahmettir. Keza gelişim yolunda insana eşlik eden yüce insani değerlere yaraşır gerçek bir maslahattan doğan temeller üzerinde kullarının işlerini düzenlemesi Allah Teâlâ’nın engin rahmetindendir. Bu gayet doğru ve dürüst iki başlangıç noktası ile Kur’an-ı Kerim’in ayetleri son derece uyumludur. Nitekim “rahmet” Kur’an’ın özü ve Muhammedî risaletin amacıdır:
Fethi Güngör - Diriliş Postası
Allâme Muhammed Ebu Zehra’nın Beyan Yayınları tarafından -editörlüğünü üstlendiÄŸim “Ä°ki Dil Bir Kitap” serisi içinde- Mayıs 2017 tarihinde basılan “En Büyük Mucize Kur’an’ın Hukuk Sistemi” isimli eserinden bazı pasajları iktibas ederek, Kur’an-ı Kerim’in insanlara sunduÄŸu hukuk sisteminin insanın ve toplumun psikolojisini gözetmede, adalet ile rahmeti dengelemede ne kadar üstün olduÄŸunu hatırlatmak istiyorum:
Adalet ile merhametin altın dengesini bulabilmek
“Kur’an’ın hukuk sistemi insanlık için rahmettir. Keza geliÅŸim yolunda insana eÅŸlik eden yüce insani deÄŸerlere yaraşır gerçek bir maslahattan doÄŸan temeller üzerinde kullarının iÅŸlerini düzenlemesi Allah Teâlâ’nın engin rahmetindendir. Bu gayet doÄŸru ve dürüst iki baÅŸlangıç noktası ile Kur’an-ı Kerim’in ayetleri son derece uyumludur. Nitekim “rahmet” Kur’an’ın özü ve Muhammedî risaletin amacıdır:
“Ve (bunun içindir ki, ey Nebi!) Biz seni yalnızca, bütün âlemlere rahmetimiz(in bir iÅŸareti) olarak gönderdik.” (Enbiya 21:107).
“Bunlar, Rabbinizden gerçeÄŸi görmenizi saÄŸlamak için gelen iÅŸaretler ve iman edenler topluluÄŸu için bir hidayet rehberi ve rahmettir.” (A’râf 7:203).
“Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir Kitap getirdik.” (A’râf 7:52).
Rabbimizin ayetlerini dikkatle inceleyen kimse Kur’an’ın bizatihi rahmet oluÅŸu gibi insanlığa sunduÄŸu hukuk sisteminin de rahmeti esas aldığını rahatlıkla görür. Bir kimse çıkıp da; Kur’an’ın emretmiÅŸ olduÄŸu ve hırsızın elinin kesilmesi, zina edene yüz, namuslu bir kadına iftira atana seksen sopa vurulması gibi cezaların sert ve acımasız olduÄŸunu dile getirebilirler. “Hem nasıl olur da savaÅŸa ve kan dökülmesine izin veren bir hukuk sistemi rahmet olabilir?” diye sorabilir.
Bu gibi önyargılı sözler saÄŸlam gözlem ve delillere dayanmamaktadır. Zira Kur’an’ın getirmiÅŸ olduÄŸu rahmet suçluları koruyan, günahkârlara ÅŸefkat duyan, fâsıkları şımartan, suçu ve suç iÅŸlemeyi mazur gören, insanların maslahatını umursamayan, menfaatlerini gözetmeyen, suçu görmezden gelen ve suçluya acıyan nakıs bir rahmet deÄŸildir. Zira kâtile merhamet etmek zulüm, suçluya ÅŸefkat göstermekse maÄŸdura eziyettir. Pek çok merhamet görüntüsü özünde ve sonucunda zulmün kötülüğünü taşırken bazı ÅŸiddet görüntüleri de özünde rahmet unsurları taşımaktadır. Ä°slam’ın koyduÄŸu sınırlar bu kesin ve derin rahmetten kaynaklanmaktadır. Bu sınırlar içinde rahmetle çeliÅŸen bir ÅŸey gören kimse ya toplum düzenini anlamamış ya da kötülüğü serbestçe iÅŸlemeyi arzu ediyor demektir.
Mağdurun hukukunu ve toplumun güvenliğini öncelemek
“Şüphesiz (ÅŸartları tamamen tahakkuk ettiÄŸinde) bir hırsızın elinin kesilmesi, insanların malların gasp edilmesi, toplumda emniyet yerine korkunun hüküm sürmesi ve (mal yüzünden) cinayetlerin iÅŸlenmesine kıyasla önemsiz bir durumdur. Bu konuda Şâri’in hükmünü eleÅŸtirenlere; “Kaç soygun giriÅŸimi mal sahibinin ölümüyle sonuçlanmıştır?” ve “Hırsızlık konusunda Ä°slam’ın getirmiÅŸ olduÄŸu had uygulandığında her yıl kaç el kesilmektedir?” diye sorun. Rasulullah (s)’in; “Gücünüz yettiÄŸince had cezalarını şüphelerle düşürün.” hadisi gereÄŸince şüphe hâlinde hadlerin uygulanmadığını da hatırlatmayı unutmayın. Ä°statistikler incelendiÄŸinde, Allah’ın hükmü ile eli kesilenlerin sayısının, ÅŸehvetin gücü ve ÅŸeytanın aldatması sonucunda ölenlerin sayısıyla kıyas edilemez düzeyde daha az olduÄŸu kesinlikle görülecektir. Cinayet vakalarını inceledikten sonra biri; “Hırsızın elinin kesilmesinin rahmet ya da hikmetle alakası yoktur.” derse bu kimse, maÄŸdura deÄŸil suçluya/kâtile merhamet göstermiÅŸ demektir.
Önümüzde kâtil ve maktul, hırsız ve malı çalınan, tecavüzcü ve namusları kirletilmişler olmak üzere iki kesim insan bulunmaktadır. Bunun ötesinde ise içerisinde emniyetin hüküm sürmesi ve kötülüğün yayılmaması gereken bir toplum bulunmaktadır. O hâlde akıl sahibi bir kimseden merhametini bu iki gruptan birine tahsis etmesinin istendiğini farz edelim. Bu kimse merhametini saldırganlık yapan, cinayet işleyen, huzur içindekileri rahatsız eden, aşağılık işleri yayan ve kargaşanın kapılarını sonuna dek açan kişilere tahsis eder mi? Yoksa merhametini saldırıya maruz kalan, hissettiği korkunun emniyete dönüştürülmesi, içerisinde erdemin hükmetmesi ve iğrenç işlerin yok edilmesi gereken bir topluluğa mı tahsis eder? Bu noktada aklın kanunu şöyle diyecektir:
Şüphesiz rahmet ister fertler ister toplum bazında olsun suça maruz kalana gösterilir. Åžiddetli ceza ise suçluya uygulanır. Bu kimseleri ibret olsun diye cezalandırmak geriye kalanlar için bir rahmettir. Bu ÅŸekilde suçlu suçundan dolayı Allah’ın hükmünü hak etmiÅŸ olur; onun başına gelen akıbet kıyamet gününe deÄŸin apaçık bir ÅŸahit olarak kalır; böylelikle yoldan sapmış olana engel olunur, doÄŸru yolda olan da yolundan sapmaz…”
Koruyucu önlemlerle ‘birey’in ‘suçlu’ya dönüşmesini mâni olmak
“Bir kimse çıkıp şöyle diyebilir: “Hırsızlık durumunda iÅŸlenen suçla verilen ceza arasında bir denklikyoktur. Zira çalınan mal yerine gelebilir. El ise bir kere giderse bir daha yeniden oluÅŸmaz. Bu durumda suçla ceza arasında denklik yoktur.” Şüphesiz bu söz ilk bakışta muteber görülebilir. Oysa ne Allah katında ne aydınlara göre ne de toplumsal adalet ve herkesi kapsayıcı olan genel bir merhamet anlayışına göre bu asla itibar edilecek bir söz deÄŸildir. Çünkü insan eliyle düzenlenmiÅŸ kanunlar da Kur’an’ın hukuk sistemi de suç ile ceza arasında bir benzerlik bulunmasını ÅŸart koÅŸmaz. Bu benzerlik yalnızca kısas cezasının uygulamasında gözetilir. Zira kısasın temelinde denklik bulunur.
Kısas dışındaki cezalandırma şekillerinde denklik şart değildir. Çünkü hırsızın cezalandırılmasındaki amaç, başkasının malına zarar veren kişinin verdiği zarar veya yitip gitmesine yol açtığı faydaları yeniden temin etmesiyle gerçekleşecek olan mali bir garanti değildir. Bilakis bu cezada amaçlanan hırsızlık suçunun engellenmesi, bu günahı işlemeye niyetlenen kişilerin bu yanlış düşünceden men edilmesi ve bu suçu işlemenin fertler için kolay bir hâl almasına mâni olunmasıdır.
Böylece verilen ceza toplumsal bir onarım, genel bir reform ve toplumu oluşturan fertler için psikolojik bir engel ve sınırlama hâlini alır. Şüphesiz modern hukuk sistemleri de bu yöntemi benimsemiştir ve hırsızlık ve benzeri suçlarda çalınan malın miktarından çok hırsızın şahsına ve işlediği suçun toplum içerisinde korkunun yaygınlaşıp güvenliğin ortadan kalkması yönünde verdiği zarara bakarlar. Bu nedenle suçun alışkanlık hâlini alması ve tekrarlanması hâlinde ceza miktarı da artar. Bu gibi durumlarda suçla ceza arasındaki fark büyük olur. Hattâ suç alışkanlık hâlini almamışsa verilen ceza ile alışkanlık hâline geldiğinde verilen ceza daha farklıdır. Böylece cezanın oranı, suçlunun toplum için tehlike arz etmesi ve salıverilmesi hâlinde insanlar arasında bozgunculuğu ve kötülüğü yaygınlaştırma ihtimali oranında belirlenir.
Ä°slam olaya bu ÅŸekilde bakmış ve cezalar özellikle de ÅŸer’î hadler konusundaki ilkelerini böylece genel olarak dile getirmiÅŸtir. Şüphesiz Ä°slam kısas konusunda “Kısasta sizler için hayat vardır.” (Bakara 2:179) derken, “Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin.” (Mâide 5:38) buyurur. Bu durumda cezanın, suç iÅŸlememiÅŸ olanların suça bulaÅŸmasına mâni olmak için verildiÄŸi gayet açıktır. O hâlde uygulanan bu müeyyidenin, niyet aÅŸamasında suçsuz kimseyi bu cürmü iÅŸlemekten men etmek için konmuÅŸ ağır bir ceza olduÄŸu anlaşılır.”
İnsana hayvan muamelesi yapılmasını engellemek
“Zina veya namuslu bir kadına zina iftirası atma suçlarına verilen ceza sopadır. Atılan sopanın yanı sıra bu kiÅŸiler toplum içerisinde de deÅŸifre edilirler. Allah Teâlâ, zina fiilinin cezalandırılması esnasında zaaf göstermememizi emreder:
“Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuÅŸ olduÄŸu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın!” (Nur 24:2). Kur’ani hukuk sistemi zinanın cezalandırılması konusunda son derece tavizsiz ve sert bir tavır takınmıştır. Çünkü Ä°slam neslin korunması ve bedenlerin hastalıklardan muhafaza edilmesine büyük bir önem verir. Erkek ve kadınlar arasında var olan iliÅŸkinin Allah’ın hükmü çerçevesinde yürütülmesini, hayvanlar gibi her önüne gelenle çiftleÅŸmemesini ister. Kadın-erkek iliÅŸkisinin insanın yüceliÄŸine yaraşır düzeyde deÄŸerli bir iliÅŸki olması ve bu iliÅŸkinin insani var oluÅŸun iki temel unsuru arasında daimî bir rahmet olarak varlığını sürdürmesi konularında son derece titizdir:
“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eÅŸler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir.” (Rum 30:21).
Kur’an’ın hukuk sistemi, insanın saygınlığına, kiÅŸilik ve zürriyet haklarına büyük bir önem verir. Zinanın cezasını da bu fiilin insanın haysiyetini ayaklar altına alması ve onu hayvanlar düzeyine düşürmesi nedeniyle ağırlaÅŸtırmıştır. Ancak Avrupalılar ve onlara tâbi olan mukallitler bu cezayı çirkin görmüş ve zinakârlara acıyacakları tutmuÅŸ ve Allah’ın bu konudaki hükmüne itiraz etmiÅŸlerdir:
“Tecavüz söz konusu olmadıkça zinada suç unsuru yoktur. Ortada bir suç yoksa ceza da olmaz. Bu fiil bir cezayı gerektirse bile Ä°slam’ın vermiÅŸ olduÄŸu ceza, türü ve miktarı açısından son derece serttir(!)” Bu lakırdılar bir tarafa, Allah Teâlâ kullarını hakka yöneltir ve onları doÄŸru yola iletir.
Ä°slam’ın zina suçuna bakışı onların bakış açısından farklıdır. Zira Ä°slam zina suçuna insanın yaratılıştan gelen anlamını tahkir, soyun zayıf hâle getirilmesi, bedenlere bulaÅŸan ve onları bozan hastalıkların yayılmasına yol açması, vicdanları ifsat etmesi, ne ailelerini ne de kendilerini koruyup gözetecek babaları bulunmayan ve toplum üzerinde bir yük olan çocukların doÄŸmasına neden olması gibi açılardan bakmaktadır. Böylece zinaya karşı verilecek olan cezayı, yol açtığı sonuçlar oranında belirlemiÅŸ ve bunu yaparken insanın hayvanlık düzeyine inmesine engel olmayı amaçlamıştır. Şüphesiz bu ceza, iÅŸlenmiÅŸ olan suç türündendir. Çünkü zina etmiÅŸ olan erkek ve kadın iÅŸledikleri bu suçla hayvanların düzeyine inmiÅŸ olurlar. Bu nedenle de hayvanların cezalandırıldığı yöntem olan ÅŸiddetli bir dayak ile cezalandırılmaları her iki zinakâr için hak olur.
Bir insanın en düşük seviye olan hayvanlık seviyesine inmesi hoÅŸ görülemez. Bilakis normal bir kiÅŸinin olgun bir insana yaraşır tavırlar takınması beklenir. Zira varlıkların tabiatları, iÅŸledikleri fiiller, alacakları ödüller ve cezalar konusunda bir denklik gerektirir. Ä°slam’ın bakış açısı budur. Aksi yönde görüş bildiren bu kimselere nefisleri bu suçu oldukça kısır bir anlayışla hoÅŸ göstermiÅŸtir. Onlar bu konuda ne fıtri ne de insani anlama dikkat ederler. Aynı zamanda bu suçun yol açtığı toplum ve saÄŸlıkla ilgili sonuçları da göz ardı etmiÅŸlerdir. Böylece aralarında bu kötülük yayılmış, genç nesiller azalmış, ölümcül hastalıklar yaygınlaÅŸmıştır. Bu kimseler psikolojik bir rahatsızlık olan Avrupa’nın vebası niteliÄŸindeki zinanın yaygınlaÅŸtırılmasını doÄŸuya taşımaktan da çekinmediler. Bunun sonucu olarak da bu iÄŸrenç hastalıklar doÄŸuda da vücut bulmuÅŸtur.
Garip olan bir durum da Batılılar ve taklitçilerinin, savaşlarda ve başkaları ile olan ilişkilerinde kan bağını ve anlaşmaları gözetmedikleri hâlde bedensel cezalar hakkında konuşmalarıdır. Bunun yanı sıra bedensel cezalar yapısı gereği kötülük olarak kabul edilemez. Bilakis bu cezalar yalnızca kişiye işkence etme hâlini dönüştüğünde kötü görülür. Her ceza böyledir. Şüphesiz bir suç işlenip ceza gerektiğinde cezanın nasıl olacağını kararlaştıran adalet ve ıslahtır.
Bu konuda maslahatın iki yönü vardır: KiÅŸiler arasında rahmetin saÄŸlanması yönü; zararın giderilmesi ve muamelatta yumuÅŸaklıkla gerçekleÅŸir. Kazanç yönü ise genel ve özel çıkarları saÄŸlar. Her iki yön de birbirine baÄŸlıdır ve ayrılmaz…
Bizler, gerçek müminler olabilmek; amellerimiz Ä°slam’a ters düştüğü hâlde ‘Ä°slam’ adıyla anılan, davranışlarımız imanla çeliÅŸtiÄŸi hâlde ‘iman’ iddiasında bulunan kimseler olmamak için dinimizin hükümlerine uygun olan hayat tarzına geri dönmek istiyoruz vesselam.”
Kaynak:
Muhammed Ebu Zehra. (2017). En Büyük Mucize Kur’an’ın Hukuk Sistemi, çev. R.G. Ömün, “Ä°ki Dil Bir Kitap” serisi içinde, Arapça-Türkçe, Ä°stanbul: Beyan Yayınları, 240 s.
Henüz yorum yapılmamış.