Sosyal Medya

Düşünce Platformu

Vahim vehim

“Nereye böyle?” diye sordular. “Ben de gidince göreceğim” dedi hiç duraksamadan.



Gökhan Özcan - Yeni Şafak

Başımıza gelen bir ÅŸey, bizim olmasını umduÄŸumuzdan baÅŸka bir ÅŸey oluyorsa hiç hoÅŸumuza gitmiyor bu. Çünkü ne olmasını umuyorsak, sadece onun hakkımızda hayırlı olduÄŸuna inanıyoruz. Dilimizden hazır kalıp tevekkül ifadeleri dökülüyor olsa da; içimizden neyin hakkımızda iyi, neyin kötü olduÄŸunu ‘kendi’mizden baÅŸkasının bilemeyeceÄŸine inanıyoruz. Öyle olmasa; hâdiseleri bu kadar kesin fikirlerle karşılamaz, daha yaÅŸandığı anda yaÅŸanan ÅŸeyin iyiliÄŸi ya da kötülüğü hakkında bu kadar sarsılmaz kanaatlere sahip olmazdık. BaÅŸlayan bir ÅŸeyin nereye varacağına dair tam bilgi sahibi olduÄŸumuza kani olmak için hiçbir geçerli sebebimiz, dayanağımız yok aslında. Sayısız kere bir ÅŸeylerin hakkımızda iyi olacağına ya da kötü olacağına inanmış ve sonra yanılmış olsak da, geleceÄŸin hayatımıza ne getireceÄŸine dair her ÅŸeyi en iyi bilen olduÄŸumuza içten içe inanmaya devam ediyoruz. Hiçbir insanın gerçekte hâdisatın akıbetine dair bilgisi yok; bu belli, tartışması yok! Ama nedense bu kadar belli bir konuyu idrake dönüştürmeye ne niyet ediyoruz, ne de bu doÄŸrultuda bir gayret gösteriyoruz. Mukadderat meselesinin zihinlerimizde bu kadar fazla muammalaÅŸması, sınırlarımızı bir türlü kabullenemeyiÅŸimizden ve kendi hayatımızı kontrol etme vehminden kurtulamıyor oluÅŸumuzdan deÄŸil mi aslında?

“Hakkın olacak iÅŸler/ BoÅŸtur gam-u teÅŸviÅŸler/ O hikmetini iÅŸler/ Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler” buyurmuÅŸ Erzurumlu Ä°brahim Hakkı Hazretleri ‘Tefvizname’sinde; keÅŸke azıcık fikredebilsek, keÅŸke biraz hazmedebilsek, keÅŸke bu hakikati içimizin baÅŸ köşesine inceden nakÅŸedebilsek!

Kullandığımız yeni teknolojiler, hayatımızdaki her ÅŸeyin istediÄŸimiz doÄŸrultuda programlanabilir olduÄŸu yanılgısına sürüklüyor bizi. Standart yazılımlarla, üç beÅŸ tuÅŸa basarak ya da birkaç komut vererek her ÅŸeyi kontrol edebiliyoruz. Kendi kurguladığımız bu tekno-dünyada yapıp edebildiklerimizden edindiÄŸimiz ezberle, gerçek hayatı da her yönüyle planlanabilir kılabileceÄŸimizi zannediyoruz. Oysa yine kendi hayatımızdan her an çıkarabileceÄŸimiz sayısız dersle sabit ki, hayatın bizi aciz bırakan bir kurgusu var ve esasında her ÅŸey kendi kaderinde akıyor. Her ırmağın kendi yatağında akması gibi, bizler de kendi mukadderatımız içinde akmak, anbean kendi hikayemizi yaÅŸamak durumundayız. Bunu kavramadan ‘irade’yi anlamamız ya da yanlış anlamaktan kurtulmamız da mümkün deÄŸil! Hayatın kontrol edilebilir, yani programlanabilir olduÄŸuna inanmak modern zamanlara özgü bir vehmin, bir kafa karışıklığının neticesi... Ä°rade ise, tam da bu kafa karışıklığını aÅŸmak için gerekli!

“Nereye böyle?” diye sordular. “Ben de gidince göreceÄŸim” dedi hiç duraksamadan.

Bir tren saatte 250 km. hızla giderken, içindeki her yolcu kendi hikayesini her zamanki hızıyla yaşamaya devam ediyor. Araçların hayatımızda bir şeyleri değiştirdiği doğru belki ama bu hikayeyi değiştirmiyor.

Yarım kalmış bir romanın gideceği bir yer yoktur, onun kaderi yarım kalmış bir roman olmaktır.

Her yaşadığını, kendi yolculuğunun yeni ulaştığı bir menzili gibi gören insanlar da var.

“Ne ki söyledin” dedi meczup, “onu önce dinledin.”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.