Abdurrahman Arslan: Dindarlığın içi boşaltıldı
Follow @dusuncemektebi2
“Din, belli günlere teksif edilemez”
Artan festivaller Pagan kültürünün ürünü
Fıkhı olmayan dİndarlıkla Karşı karşıyayız
FIKHI OLMAYAN DÄ°NDARLIK
BU BİZİM BİLDİĞİMİZ DİNDARLAŞMA DEĞİLDİR
DÄ°NÄ° YAÅžAMAK HAYATIN HER ALANINDA OLMALI
POPÜLİZM ADINA İFTAR MEKÂNLARI DEĞİŞTİ
KUTLAMALAR CURCUNA VE FESTİVALE DÖNÜŞTÜ
DİNİMİZ İRONİ MALZEMESİ DEĞİLDİR
“Yeni dindarlık, bizi rahmete götürmez... Rahmete götürecek dindarlık, sünneti ihya ederek yapılabilir” diyen Yazar Abdurrahman Arslan’la dindarlık algısının içinin boşaltılmasını konuştuk...
Abdurrahman Arslan: “Başından beri anlamadılar. Bu bir dindarlaÅŸma deÄŸildir, bizim anladığımız anlamda dindarlaÅŸma deÄŸildir. Dindarlık fıkıhla beraber gelir. Bu fıkhı olmayan dindarlaÅŸmadır. Dolayısıyla bunun ayaklarını basacağı bir yer yoktur. Ve bu, Ä°slam’ı da tehdit ediyor. Bakın 10-15 yıl içinde dinimizin içi çok hızlı bir ÅŸekilde boÅŸaldı. Kandil gecelerinde mevlitlerin eksik olmaması, Müslümanların çoÄŸu bunu dindarlığa yoruyorlar. Bu yeni bir dindarlıktır, ama bence bizi rahmete götürecek bir dindarlık deÄŸildir."
“Din, belli günlere teksif edilemez”
Çok dindarlaÅŸtığınızda bunun bir göstergesi Cuma namazlarıdır, kandillerdir ve Ramazan’dır. Bir dini yaÅŸama biçimi özel günlerde ve gecelerde yoÄŸunlaşıyorsa, aslında sekülerizm devam ediyor demektir. Bu demektir ki, din bir bakıma hayatın tüm alanlarından çekilerek belli günlere, belli zamanlara da teksif edilmektedir. Orada da toplum bunun böyle yaÅŸandığında dindar, dini vazifesini yerine getirdiÄŸine inanarak bir bakıma da mutmain olmaktadır. GetirdiÄŸi psikolojik ÅŸey de budur. GeçmiÅŸte de Müslümanlar böyle yaÅŸamadı.
Artan festivaller Pagan kültürünün ürünü
Giderek çığırından çıkan Ramazan kutlamalarını festivaller kategorisine alıyorum. Bir toplumda festivaller çoğalırsa, son 30 yıldır çoğalıyor. Kayısı festivalinden kiraz festivaline kadar. O toplum aslında pagan geleneklere dönmektedir. Bu dinin en büyük rahmetinden birisi de, iki bayram haricinde hiçbir başka şeyi kutlamaya hoş gözle bakmamış olmasıdır. Bu bir hayatın sadeliğidir. Dindarlık veya din, ciddiyet isteyen bir şeydir. Çağdaş kültür her şeyi bir ironiye dönüştürüyor. Bizim buna dikkat etmemiz lazım.
Fıkhı olmayan dİndarlıkla Karşı karşıyayız
Siz bir şeyi görüntüye, şova dönüştürüyorsanız, gösterişe dönüştürüyorsanız, siz aynı zamanda onun içini boşaltıyorsunuz demektir. Bu birbirine paralel giden bir şeydir. Dolayısıyla bugün karşılaştığımız benim kanaatime göre yoğun bir dindarlık gibi görünüyor ki, kısmen Kemalistler bunu böyle söylüyor, ama Müslümanlar bu sözü dikkate alırlarsa yanılırlar.
“Rehberimiz Kur’an’dır. Sünnet ise hayatın pratiÄŸidir. Resulullah’ın (s.a.v.) ne yaptığıyla ilgilidir. Hayatın pratiÄŸini kurmak sünnetle mümkündür” diyen Abdurrahman Arslan, “Çünkü o bize ameli bir boyutu gösterir. Televizyonun bizi nesne yapmasına müsaade etmemeliyiz. Televizyonla dindarlaÅŸan bir toplum olmadı. Tarihte her ne kadar 1930’lardan itibaren televizyon kullanılıyor olsa da tarih televizyonla dindarlaÅŸan bir toplum örneÄŸini göstermedi” deÄŸerlendirmesinde bulundu.
Rahmet, bereket, gufran ayı Ramazan ayı içindeyiz. Ramazan dünyevilikten, sekülerizmden arınma ayı. Bu ay mü’minler için ne ifade ediyor? Ya da neyi ifade etmeli?
BÄ°N 400 senedir Müslümanlar Ramazan ayının ne olduÄŸunu biliyorlar. Genel olarak da halkın tabiriyle söylersek, “Kur’an ayıdır”. Kur’an ayı ne demek? Bol bol Kur’an okumak, bol bol ibadet etmek. Kur’an-ı Kerim’i okumak da bence Türkçesini bilmek önemli deÄŸil. Önemli olan birinci derecede okumaktır.
Yüzünden okumayı mı kastediyorsunuz hocam?
* Evet… Bu bile yeterli. Tabii ki elbette ki, bunun Türkçesini öğrenmek isteyenler bunu yapabilir. Ama ben sıradan bir halkın, sokaktaki vatandaşın Ramazan ayı algısına bakıyorum. Dünün insanına, dünün Müslüman’ına, bugünün Müslüman’ına deÄŸil. Bunu görüyoruz.
SEKTEYE UÄžRAYAN GELENEKLER
Dindarlığa yeni bir form mu kazandırıldı?
* İÇERÄ°K olarak… Dolayısıyla bugün bizim gördüğümüz ÅŸey, dün baktığımız ÅŸeyden görünüş olarak benzerlik taşısa da muhteva olarak bütünüyle farklı bir ÅŸeydir. Daha çok görüntüye yönelik bir Ramazan var burada. İçeriÄŸi ve muhtevası boÅŸalmış, kendisini gösteri olarak ifade eden. Ä°ÅŸte sokaklarda, Ramazan iftarlarıyla, televizyonlardaki Ramazan sohbetleriyle hepsi aslında gösteriye dayalı. Çağın biraz da medyatik dünyasıyla ilgili olduÄŸundan, gösteriye dayalı bir Ramazan.
Bunu dindarlık olarak görüyoruz, dindarlaşma olarak görüyoruz. Bu bakış tarzıyla bence çok yanlış düşünüyoruz.
FIKHI OLMAYAN DÄ°NDARLIK
Muhafazakârlık algısını ne yapacağız? Siyasal iktidar muhafazakâr olduğunu iddia ediyor. Taban muhafazakâr olduğunu iddia ediyor. Herkes muhafazakârlık duvarına yaslanıyor. Ama siz muhteva ile görüntü farklı diyorsunuz.
Åžimdi bunu içinde bulunduÄŸumuz ÅŸartlarıyla çağın ÅŸartlarını da ele alarak konuÅŸmamız gerekecek. Bunlardan birisi de ÅŸudur. Biz artık sözlü kültürün dünyasında yaÅŸamıyoruz. Yazılı kültürün de dünyasında yaÅŸamıyoruz. Biz görüntü kültürünün dünyasında yaşıyoruz. Görüntü kültürünün dünyasında yaÅŸamak demek, her ÅŸeyin gösteriye dönüştüğü, bir bakıma alenileÅŸtirildiÄŸi, alenileÅŸtirme çabası içinde bir dünya demektir. Siz bir ÅŸeyi görüntüye, ÅŸova dönüştürüyorsanız, gösteriÅŸe dönüştürüyorsanız, siz aynı zamanda onun içini boÅŸaltıyorsunuz demektir. Bu birbirine paralel giden bir ÅŸeydir. Dolayısıyla bugün karşılaÅŸtığımız benim kanaatime göre yoÄŸun bir dindarlık gibi görünüyor ki, kısmen Kemalistler bunu böyle söylüyor, ama Müslümanlar bu sözü dikkate alırlarsa yanılırlar. Çünkü onlar bu iÅŸi anlamamışlardır. Başından beri anlamadılar. Bu bir dindarlaÅŸma deÄŸildir, bizim anladığımız anlamda dindarlaÅŸma deÄŸildir. Dindarlık fıkıhla beraber gelir. Bu fıkhı olmayan dindarlaÅŸmadır. Dolayısıyla bunun ayaklarını basacağı bir yer yoktur. Esas problemin kendisinde bu var. ÇaÄŸdaÅŸ Türkiye Müslümanlarının temel problemlerinden birisi de bu. Fıkhı olmayan bir dindarlıkla karşı karşıyayız. Ve bu da Ä°slam’ı da tehdit ediyor. Bu açıdan bakıldığında sizin muhafazakârlık kavramını kabul etmiyorum. Ben öyle batıya ait belirsiz bir kavramın içinde mütalaa etmem mümkün deÄŸil. Ben bunu Müslümanlığıma hakaret olarak görüyorum. Muhafazakârlık Batı ÅŸartları altında oluÅŸmuÅŸ, Müslüman’ın asla kendisine yakıştıramayacağı bir kavramdır. Devrimciler karşısında bazı ÅŸeylerin muhafaza edilmesini savunan bir düşüncedir. Neyi savunur? Neyin muhafazasını savunur? Siyasi geleneÄŸin içinde yeri olan bir ÅŸeydir. Benim inandığım bir din vardır. Onun muhafazası söz konusudur.
O gelenek Resulullah’tan (sav) ve Cebrail’den (as) itibaren mukabele olarak geliyor hocam. Bunu mu kastediyorsunuz?
* Bu bir yaÅŸama biçimi aslında Ramazan’ı yaÅŸama biçimiydi. Bu yaÅŸama için de zannediyorum ki, birkaç yıl içinde sekteye uÄŸradı. En azından son 20-30 yıl içinde sekteye uÄŸradı. Burada bir kopuÅŸ olduÄŸunu görüyorum ben.
Bunun siyasal sebepleri mi vardı hocam?
* Birçok sebebi vardı. Her ÅŸeyden önce Müslümanların Ä°slam’la ilgili algılarında köklü bir deÄŸiÅŸiklik olduÄŸunu düşünüyorum. Müslümanlar bunu çevrenin deÄŸiÅŸen ÅŸartlarına yorumlayarak açıkladılar. Veya kendilerine göre Ramazan’ı daha yoÄŸun ÅŸekilde, daha dindarca yaÅŸadıklarına da hükmettiler. Ama ÅŸimdi bugün bakıyoruz ki, bu çok yanıltıcı bir ÅŸeymiÅŸ. Burada aslında Ramazan’ın dindarca yaÅŸanmasından çok yeni bir dindarlık içinde yaÅŸanması meselesiyle karşılaşıyoruz.
Başından beri anlamadılar. Bu bir dindarlaÅŸma deÄŸildir, bizim anladığımız anlamda dindarlaÅŸma deÄŸildir. Dindarlık fıkıhla beraber gelir. Bu, fıkhı olmayan dindarlaÅŸmadır. Dolayısıyla bunun ayaklarını basacağı bir yer yoktur. Esas problemin kendisinde bu var. ÇaÄŸdaÅŸ Türkiye Müslümanlarının temel problemlerinden birisi de bu. Fıkhı olmayan bir dindarlıkla karşı karşıyayız. Ve bu da Ä°slam’ı tehdit ediyor. Bu açıdan bakıldığında sizin muhafazakârlık kavramını kabul etmiyorum.
BU BİZİM BİLDİĞİMİZ DİNDARLAŞMA DEĞİLDİR
Bir ÅŸeyin yapılış biçimi gösteriÅŸe dayandığında ister istemez bir sorun çıkar. Türkiye’deki dindarlaÅŸma belli günlerde belli aylarda yoÄŸunlaÅŸmaya baÅŸladı. Bu bizim bildiÄŸimiz bir dindarlaÅŸma deÄŸil.
* Çok dindarlaÅŸtığınızda bunun bir göstergesi cuma namazlarıdır, kandillerdir ve Ramazan’dır. Bir dini yaÅŸama biçimi özel günlerde ve gecelerde yoÄŸunlaşıyorsa, aslında sizin dediÄŸiniz sekülerizm devam ediyor demektir. Bu demektir ki din bir bakıma hayatın tüm alanlarından çekilerek belli günlere, belli zamanlarda teksif etmektedir. Orda da toplum bunun böyle yaÅŸandığında dindar, dini vazifesini yerine getirdiÄŸine inanarak bir bakıma da mutmain olmaktadır. GetirdiÄŸi psikolojik ÅŸey de budur. Din böyle yaÅŸanmaz aslında. Belli günlere, belli aylara teksif edilerek yaÅŸanmaz. GeçmiÅŸte de Müslümanlar böyle yaÅŸamadı.
Ramazan ayı içinde ibadetleri yoğun şekilde yaşamanın herhangi bir sakıncası var mı hocam?
* Hiçbir sakıncası yoktur. Ä°nsanlar Ramazan’da daha dindarca bir yaÅŸantı sürüyorlar.
DÄ°NÄ° YAÅžAMAK HAYATIN HER ALANINDA OLMALI
Ramazan’dan sonra da devam mı etsin diyorsunuz?
* Maalesef etmiyor. Siz Ramazan’da yoÄŸun dindarlığı yaÅŸadığınızda bundan sonrası için çok ihtiyaç duymuyorsunuz. Onun için söylüyorum. Burada aslına bakarsanız ciddi bir seküler kırılma vardır. Yoksa normal olarak hayatın kendisinde o dindarlık devam ediyorsa, Ramazan’da bu da artış gösteriyorsa, bu güzel bir ÅŸeydir, olması gereken ÅŸeydir. Haftanın 6 günü Cuma günüyle bir olmaz tabii ki. Netice Ramazan 11 ayın sultanı. Burada dini yaÅŸamak, hayatın tüm mekânlarına, alanlarına yayılmamıştır. O kendisini bir ayda gösteren, sonra bir bakıma geriye çekilen dindarlaÅŸma süreci. Bu farklı bir dindarlaÅŸmadır. Sadece Ramazan’la ilgili de söylemiyorum. AÅŸağı yukarı 30 yıldır Türkiye’de olan dindarlaÅŸma fıkhı olmayan dindarlaÅŸmadır.
Peki tabanı var mı hocam bahsettiğiniz dindarlığın?
* BÄ°izim bütün davranışlarımızı, fıkhımızı, televizyonlar ya da siyaset belirleyecektir. Fıkhımız siyasal olanlar tarafından belirlenecektir. Böyle olunca da siz dindarlığınızı televizyondan belirliyorsunuz. Dindarlığınızı televizyonlardaki programlarla özdeÅŸleÅŸtirerek yaşıyorsunuz. Bu içsel bir yaÅŸama meselesi deÄŸildir. Daha çok görsel bir yaÅŸama meselesidir. Bunun için de diyoruz. Görüntü kültürünün hakimiyetinde cereyan eden bir hayat bu. Sadece Ramazan’la ilgili bir durum deÄŸil. Ramazan burada sadece nesneleÅŸtirilmiÅŸ bir Ramazan’dır. Ä°slam dininin ÅŸartları içinde belki de kendisini hiç göstermeyeni oruçtur. Geri kalanlarını hepsi bir ÅŸekilde kendini tezahür ettirir. Zekât veriyorsanız, bir bakıma paranızın olması gerekir. Namaz kılıyorsanız camiye cemaate gidersiniz. Kelime-i ÅŸehadet getiriyorsanız, bunu sesli getirirsiniz. Oruç ise böyle deÄŸil, batini veya enfüsi bir tecrübe. Ama günümüzün orucu veya Ramazan’ı enfüsi tecrübe olmaktan çıkmıştır. AÅŸağı yukarı hepsi gösteriye dönmüş durumdadır…
POPÜLİZM ADINA İFTAR MEKÂNLARI DEĞİŞTİ
Televizyonun bizi nesne yapmasına müsaade etmemeliyiz. Sadece Müslüman olarak deÄŸil, bizim TOPLUM da televizyonla dindarlaÅŸan bir toplum olmadı. Tarihte her ne kadar 1930’lardan itibaren televizyon kullanılıyor olsa da tarih, televizyonla dindarlaÅŸan bir toplum örneÄŸini göstermedi.
Özellikle şaşaalı iftar yemekleriyle, sahur yemekleriyle yeni bir kültür oluştu değil mi?
Bu da ayrı bir fecaat bence. Ben bunu Müslümanların yüz karası olarak görüyorum. Çok tedirgin oluyorum. Lüks salonlarda lüks masalarda kendisine konu ettiÄŸi iftar yemeÄŸi Resulullah’ın (sav) bıraktığı mirasla hiç uyuÅŸmuyor. Dünyayı, fakirliÄŸi ve O Peygamber’in bıraktığı, bize nasıl yaÅŸamamıza dair ölçüleri unutulmuÅŸ bir iftardır. Bu zihinsel bir dönüşüme tekabül ediyor. Bence Müslümanlar Ramazan’da mekânlarını deÄŸiÅŸtiriyorlar. Ben fakir fukarayı söylemiyorum. Onlar da popülizm adına, evlerinden sokaklara, caddelere taşındılar. Bu da Müslümanların hayatında çok önemli bir deÄŸiÅŸikliktir. Her ne kadar mevsimsel bir durumu olsa bile popülizm adına, Ä°slam adına, din adına Ramazan’da kendi evleri olan mekânlarını bence sokaÄŸa taşıttılar. Bu da bana göre Ramazan’ı algılama noktasında ciddi bir olumsuzluk getirdi.
KUTLAMALAR CURCUNA VE FESTİVALE DÖNÜŞTÜ
Ramazan’lardaki kutlamaları nasıl yorumlayacaksınız hocam?
* GİDEREK çığırından çıkan Ramazan kutlamaları. Ben buna Ramazan kutlamaları da demiyorum. Festivaller kategorisine alıyorum. Bir toplumda festivaller çoğalırsa son 30 yıldır çoğalıyor. Kayısı festivalinden kiraz festivaline kadar. O toplum aslında pagan geleneklere dönülmektedir. Bu dinin en büyük rahmetinden birisi de, iki bayram haricinde hiçbir başka şeye kutlamaya hoş gözle bakmamış olmasıdır. Bu bir hayatın sadeliğidir. Siz hayatı festivallere dönüştürürseniz, Ramazan havası da bir festival havasında, karnaval havasında cereyan etmeye başlamıştır. Bunun iyi bir şey olmadığını düşünüyorum. Dindarlık veya din ciddiyet isteyen bir şeydir. Çağdaş kültür her şeyi bir ironiye dönüştürüyor. Bizim buna dikkat etmemiz lazım.
Sadece sokağa değil, beş yıldızlı otellerin lobilerine taşımadılar mı hocam?
Bunun iki kademeli bir süreç olduğunu söyleyebilirim. Birincisi sokaklara taşıdığınızda orucu yaşadığınız mekânı değiştiriyorsunuz. Mekân sizin eviniz, bu önemli bir şeydir. İnsanın mekânıyla, eviyle olan ilişkisi bambaşka bir şeydir. Orada dindarlığın kokusunu hissedersiniz, eğer yaşıyorsanız. Maddi imkânı olanlar da lüks bir mekâna taşındılar. Bunu isteyerek de yapmaktadırlar. Bu iki hal de gösteriye dönüştürülmüş bir Ramazanlık, bir oruçluk halidir. Ama tabii ki elbette sokaktaki dikkat çekmiyor, ama lüks oteldeki Ramazanlar çok dikkat çekiyor. Müslümanların bunu eleştirmeye hakkı vardır ve eleştirmelidirler. Bir şeyin ölçüsü kaçtığında Müslümanların görevi eski ölçüsüne iade etmektir. Mevcuda eklemlenmek değildir. Biz bugün mevcuda eklenmenin peşindeyiz. Oysa onu eski haline rücu ettirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
DİNİMİZ İRONİ MALZEMESİ DEĞİLDİR
* Dinimizin ÅŸakaya ve ironiye dönüşmesine asla müsaade etmemeliyiz. Din, ciddiyet ister. Biz bugün her ÅŸeyi ciddiye almayan, ironiye dönüştüren bir alanda yaşıyoruz. Müslüman’ın buna çok daha dikkat etmesi gerektiÄŸini düşünüyorum. Ramazan kutlaması festivale dönüşmüşse bunu da televizyon ülkenin her yerine yayıyorsa, orda ciddiyet kalmamıştır artık. Dindarlık kendisini televizyonun nesnesi yapmamalıdır. Görüntünün nesnesi yaptığınızda her ÅŸeyin içi çok çabuk boÅŸalır. Bakın 10-15 yıl içinde dinimizin içi çok hızlı bir ÅŸekilde boÅŸaldı. Kandil gecelerinde mevlitlerin eksik olmaması, Müslümanların çoÄŸu bunu dindarlığa yoruyorlar. Bu yeni bir dindarlıktır, ama bence bizi rahmete götürecek bir dindarlık deÄŸildir.
Peki tabanı var mı hocam bahsettiğiniz dindarlığın?
* Bu konuda uyanık olmak lazım. Sünneti ihya ederek bunu yapabiliriz. Bizim burada en çok dayanağımız sünnettir. Elbette rehberimiz Kur’an’dır. Sünnet ise hayatın pratiÄŸidir. Resulullah’ın (sav) ne yaptığıyla ilgilidir. Hayatın pratiÄŸini kurmak sünnetle mümkündür. Çünkü o, bize ameli bir boyutu gösterir. Televizyonun bizi nesne yapmasına müsaade etmemeliyiz. Sadece Müslüman olarak deÄŸil, bizim dindarlığımızın da televizyonla dindarlaÅŸan bir toplum olmadı. Tarihte her ne kadar 1930’lardan itibaren televizyon kullanılıyor olsa da tarih televizyonla dindarlaÅŸan bir toplum örneÄŸini göstermedi.
Kayanak: Nedim OdabaÅŸ - Milli Gazete
Henüz yorum yapılmamış.