Sosyal Medya

Ä°slam

Mehmet Görmez Hoca'nın son açıklaması üzerine...

Fıkıh, kelime olarak da derinlemesine anlama ve bilme, eksiksiz bilgi sahibi olma manasına geldiği için, İmam Malik hazretlerinin bu ilme mahsus söz konusu edebi, yaşadığımız dünyayı gerçekleşen olaylar üzerinden İslami planda anlamaya, tahlil etmeye çalışanları da bağlayagelmiştir.



Ömer Lekesiz - Yeni Şafak

Ä°mam-ı Malik hazretlerinden, birileri bir fetva talep ettiklerinde, “olmuÅŸ mu” diye sorar, olmuÅŸsa (vuku bulmuÅŸsa) cevap verir, olmamışsa cevap vermezmiÅŸ.

Fıkıh, kelime olarak da derinlemesine anlama ve bilme, eksiksiz bilgi sahibi olma manasına geldiÄŸi için, Ä°mam Malik hazretlerinin bu ilme mahsus söz konusu edebi, yaÅŸadığımız dünyayı gerçekleÅŸen olaylar üzerinden Ä°slami planda anlamaya, tahlil etmeye çalışanları da baÄŸlayagelmiÅŸtir. 

Hatta modern zamanların hızına teslim olduÄŸumuz ÅŸu devirde, okumalarımızın niyet ve istikameti bile Ä°mam-ı Malik hazretlerinin edebine tabi olmayı gerektirmektedir.

Çünkü adeta bir kitap furyasıyla yüz yüzeyiz ve internet ortamında zahmetsizce sunulan milyonlarca yarım yamalak bilginin taarruzu altındayız.

Hal böyle olunca, hem bir olguyu, olayı, konuyu yeri geldiÄŸinde (vakti tahakkuk ettiÄŸinde) fıkh etmek hem de bunu layığınca yapabilmek için deyim yerindeyse sıcağı sıcağına yeniden (tekrarın tekrarı olabilecek ÅŸekilde) okumalar, araÅŸtırmalar yapmak durumundayız.

Bu cümlelerden olarak, bir önceki Hatalı Tartıştığımızda Hatayı Tartışamayız baÅŸlıklı yazımda, bir televizyon kanalınca yapılan Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması hakkında, bu vesileyle vaktinin geldiÄŸini düşünerek Kur’an okuma, suret ve suretlendirme, nazara sunma / manzaraya dönüştürme, görünürlük ve gösteri konularına ana hatlarıyla deÄŸinmeye, söz konusu yarışma hakkında (ferdi) bir görüş belirtmeye çalışmıştım.

Fakat, konunun bir Ramazan faydasına ve dolayısıyla halk beÄŸenisine göre algılanması ve aktarılması, büyük oranda unutulmuÅŸ (gündelik dikkatlerin dışına itilmiÅŸ) olan mezkur kavramlarla bir görüş oluÅŸturmayı ve bunu paylaÅŸmayı da aşırı yoruma, entelektüel bir çabaya indirgenme problemine açıktı.

Oysaki öncelikle İslami terminolojiye ve ardından yeni zamanın ilgili telakkilerine yaslanmadan bir görüş belirtmek mümkün olmadığı gibi, varılacak bir hükme esas olan farklılığın (İslami zihniyetin) belirlenebilmesi, belirtilebilmesi de mümkün değildi.

Bu bakımdan, zikrettiÄŸim yazıma, kimi okurlarım hassasiyetleri (daha doÄŸru bir ifadeyle imani sezgileri) gereÄŸince katılmakla birlikte, görüşüme esas olan kavramları (haklı olarak) anlayamadıklarını bildirdiler.

Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanımız Mehmet Görmez’den gelebilecek bir açıklamayı biraz da bu nedenle bekliyordum ki, o ÅŸu ÅŸekilde geldi:

“Son zamanlarda bir yarışma programı çıkarıldı biliyorsunuz. Sadece ÅŸunu söylerim. Kur'an ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap deÄŸildir. Kur'an bir hayat kitabıdır. Hem de en müstakim yola, en saÄŸlam yola sizi götürmek için nazil olmuÅŸ bir kitaptır.”

Görmez Hocamızın, Ä°mam-ı Malik hazretlerinin yukarıda naklettiÄŸim edebine tabi olarak, olan ÅŸeyle ilgili bir görüş (ki, ilmi ve görevi nedeniyle onun görüşü aynı zamanda fetva’dır) belirtmesinden elbette memnuniyet duydum ancak, yitirilmiÅŸ (unutulmuÅŸ veya unutturulmuÅŸ) bir terminolojinin burada da söz konusu olmasından dolayı biraz tedirgin oldum.

Åžundan ki, örneÄŸin Ä°mam el-Gazzalî’nin Ä°hya’sında musıki konusunu iÅŸlerken neden musıki deÄŸil de sema dediÄŸini ve dolayısıyla konuyu neden iÅŸitme, kulakla dinleme edebi Ã§evresinde deÄŸerlendirdiÄŸini, aynı zamanda bir Kur’an ibaresi olan Semi’nâ ve Ata’nâ kavli içinde sunduÄŸunu bilmeyenlerin, gündelik sıradan (pop) kelimeler haline getirilen güfte, beste terimlerine bakarak anlamalarının yine mümkün olmayacağını düşündüm.

Suâd el-Hakîm’in, Yirmi Birinci Yüzyılda Ä°hyâü Ulûmi’d–Dînadlı kitabında, karşı karşıya olduÄŸumuz müzik tasallutundan kendimizi korumamızın mümkün olmadığını söylemekle birlikte, “Ä°nsanların tamamının gidiÅŸatını deÄŸiÅŸtiremesek de kendi gidiÅŸatımızı deÄŸiÅŸtirebiliriz. Bu yüzden kendimize, tabiatımıza, nefsimize ve duyu organlarımıza dönüp, onları teker teker yola getirebiliriz. Nefsimizi eÄŸiterek ve yücelterek, yüce ve güzel olanın dışında hiçbir ÅŸeyden tat almaz oluruz. Kulağı, gözü ve dili yüceltiriz. Din ile medenileÅŸmiÅŸ Müslümana yakışan ÅŸeyler dinleriz. Kulağı terbiye eder, onu ölçülü naÄŸmeleri dinlemeye alıştırırız” ÅŸeklindeki önerisinin Görmez Hocamızın görüşünde de zımnen yer aldığını algılayabilecek kiÅŸilerin azlığını dert edindim.

Müslüman olarak diÄŸer dinlerin mensuplarından, modernlerden... farkımızın farkını tayin eden ÅŸu vb. esasların hatırlanmasında çoklarının zorlanabileceklerine hükmettim:

Biz, bir şeyi başkalarının yaptığı gibi yapmak, başkalarının yaptığından daha büyük yapmak, hatta daha iyi yapmak zorunda değiliz.

Biz, bir şeyi kendi ontolojimiz, akidemiz, ahlakımız, edebimiz, zevkimiz, ihtiyaçlarımız doğrultusunda yapmak zorundayız.

Artık modern hayatın dışında durarak kendimiz olmak (kalmak) da yetmiyor, asıl halk içinde de kendimizde olmak zorundayız.

Aksi halde iÅŸimiz zor, hakikaten zor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.