Coğrafyamız
İsrail'in '6 Gün Savaşı' bir yalanla başlamıştı
İsrail'in Filistin'i işgaline zemin hazırlayan Altı Gün Savaşı'nın gerekçeleri yalanlar üzerine kurulmuştu.
İsrail ile Arap ülkeleri arasında gerçekleşen "Altı Gün Savaşları"nın üzerinden tam 50 yıl geçti. Bu zaman zarfında söz konusu tarihi olayla ilgili birçok şey yazılıp çizildi.
The Intercept'ten Mehdi Hasan son makalesinde bu savaşla ilgili İsrail'in gerekçelerinin yalandan ibaret olduğunu belirterek aşırı sağın idollerinden Menachem Begin'in bile "Mısır ordusunun Sina'ya yaptığı yığınak Nasır'ın bize saldırma niyetinde olduğunun delili sayılamazdı" dediğini aktarıyor.
Arkadaşımız Mustafa Doğan, Hasan'ın yazısını Haberiyat için tercüme etti.
Elli yıl önce 5-10 Haziran 1967 tarihlerinde İsrail Doğu Kudüs, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri'ni işgale başladı. Altı Gün Savaşı Yahudi Davut'un, belki de Cemal Abdunnasır'ın şahsında tecessüm eden Câlut'a küçültücü bir hezimetle üstün gelmesiyle neticelendi.
Savaş bittikten iki gün sonra İsrail başbakanı Levi Eşkol "İsrail'in varlığı pamuk ipliğine bağlıydı ama artık Arap liderlerin İsrail'i yok etme umutları bastırılmıştır," iddiasında bulunmuştu. Soykırım önlenmiş, Yahudilerin ikinci bir Holokost'u bertaraf edilmişti Eşkol'a göre.
Fakat bir problem var ki o da bu iddianın savaştan sonra, işgal hareketini meşru gösterip İsraillilerin kendilerini tatmin etmek için uydurdukları bir anlatım. Benim dediklerime kulak asmayın: Savaş esnasında lojistik kumandanın başı ve İsrail genelkurmayının 12 mensubundan biri olan General Matituahu Peled Mart 1972'de, "Haziran 1967'de bir soykırım tehlikesiyle burun buruna olduğumuz ve İsrail'in de kendisini koruma adına savaşa girdiği tezi, savaşın doğurup beslediği bir kandırmacadan ibarettir," diyecekti.
Vaktiyle İsrail Bağımsızlık Deklarasyonu'nda imzalayanlardan olup Altı Gün Savaşı'nda da harp hükümetinde bulunan Mordechai Bentov ise Nisan 1971'de, "1967'deki tüm o soykırım safsatası, Arap topraklarını ilhak etmek için incelikle işlenmiş bir planın parçasıydı," demişti.
İsrail'in sabık başbakanlarından eski terörist ve aşırı sağın idollerinden Menachem Begin bile Ağustos 1982'deki bir konuşmasında, "Haziran 1967'de bir tek seçeneğimiz vardı. Mısır ordusunun Sina'ya yaptığı yığınak Nasır'ın bize saldırma niyetinde olduğunun delili sayılamazdı. Kendimizi kandırmayalım. Ona saldırmaya biz karar verdik," itirafında bulunmuştu.
O saldırının yansımaları bugün Ortadoğu'da hala hissediliyor. Çok az ihtilafın Altı Gün Savaşı kadar derin ve uzun süren tesirleri olmuştur. Amerikalı akademisyen ve aktivist Thomas Reifer'ın değerlendirmesiyle savaş "Pan-Arabizmin salası ama siyasal İslam'ın ve daha bağımsız bir Filistin milliyetçiliğinin yükselişi; İsrail'in ise ABD'nin milyarlarca dolarına mazhar olan tarihte görülmemiş bir stratejik ortak olarak zuhur edişini" haber vermişti.
Hepsi bir kenara, London Daily Telegraph'ın 1967'de "medenilerin zaferi" manşetiyle selamladığı savaş 300 bin Filistinliyi evlerini terk etmeye zorlarken geride kalan milyonlarcasının da zalim bir işgal altında hayatlarını sürdüreceklerinin habercisiydi.
Savaşın kendisi on gün sürmüş olabilir ama müteakip iÅŸgal ellinci yılını geride bırakıyor — gelmiÅŸ geçmiÅŸ en uzun askeri iÅŸgal. Ä°srail'in müdafileri bunun iÅŸgal olduÄŸunu genellikle inkar edip iÅŸgal altındaki toprakların ihtilaflı olduÄŸunu iddia ediyorlar. Bu iddiayı bizzat Ä°srail'in kendi Anayasa Mahkemesi 2005 yılında Batı Åžeria'nın "Ä°srail'in askeri iÅŸgali altında olduÄŸu" hükmüne vararak boÅŸa çıkardı.
Elli yıldır süren işgal, istimlak ve etnik temizlik; ev yıkımları, gece sokağa çıkma yasakları, barikatlar, geçiş izinleri.
Elli yıldır süren bombardımanlar ve ambargolar; hava saldırıları ve gece baskınları; "hedef gözeterek işlenen cinayetler" ve "canlı kalkanlar"; işkenceden geçen Filistinli çocuklar.
Elli yıllık ırkçı ayrımcılık ve etnik önyargı; Filistinliler ve İsrailliler için "ayrı ama haksız" işleyen iki kademeli hukuk sistemi; askeri mahkemeler ve "idari tevkif."
Elli yıldır süren aşağılama ve boyun eğdirme, geçin noktalarında doğum yapan hamile Filistinli kadınlar, ışın tedavisi görmesine izin verilmeyen Filistinli kanser hastaları; maçlarına gitmekten alıkonulan Filistinli futbolcular.
Elli yıldır süren manasız ve başarısız barış planları: Allon, Rogers, Fahd, Fez, Reagan, Madrid, Oslo, Wye Nehri, Camp David, Taba, Kızıl Deniz, Annapolis. İşgal altındaki Filistinliler için ne getirdi bunlar? Yerleşimler, yerleşimler ve daha çok yerleşimlerden başka? Bir düşünün: Oslo barışı başlamadan bir yıl önce, 1992'de Batı Şeria'daki yerleşimler 77 kilometreye yayılmış ve 248 bin İsrailliyi barındırırken 2016'ya geldiğimizde yerleşimler artık 197 kilometreye yayılmış; sakinlerin sayısı 763,000'e yükselmişti.
Bu iskanlar çok tartışılan "iki devletli çözümü" neredeyse imkansız hale getirdi. Batı Şeria birbiriyle ve dış dünyayla bağı kesilen küme küme gettolara (bantustant) bölündü. Yerleşimcilerin bir yere gitmeye niyeti yok. Onlar İsrail'in "sahadaki gerçekleri." Onları göz ardı etmek işgalin bitmesinin önündeki belki de en büyük engeli göz ardı etmek demektir. Filistinli-Amerikan avukat ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nün eski müşaviri Michael Tarazi'nin 2004'te söylediği gibi: "Bu iş bir dilim pizza için pazarlık etmek gibi. Ben pizzanın ne kadarını alıyorum, sen ne kadarını alıyorsun? Bunun pazarlığını yaparken, sen bir yandan pizzayı yiyorsun."
Bir yalan üzerine inşa edilen yalnızca 1967 Savaşı değil. Müteakiben başlayan işgal de öyleydi. İşgalin geçici olmaması, Filistinlilerin de topraklarını hiçbir zaman geri almaması gerekiyordu. Eğer İsrail işgal topraklarından çekilmek gibi planı olsaydı, savaş daha biteli dört ay bile olmamışken niye Kfar Etzion'daki (Batı Şeria) ilk yerleşimi inşa etmişti? Üstelik İsrail Dışişleri Bakanlığı hukuk müşavirinin, "sivil yerleşimlerin" "Dördüncü Ceneviz Sözleşmesi"nin açık hükümlerini çiğneyeceği ikazını hiçe sayarak? İsrail neden 50 yıldır yüzbinlerce Filistinlinin Gazze ve Batı Şeria'da ikamet etme hakkını ihlal ediyor? İsrail neden son 50 yılı adına "barış" denen maskaralığı istismar edip Filistinlilerin daha çok toprağını gasp edip daha çok illegal iskanlar inşa etmekle geçirdi? Hapisteki Filistinli militan ve aktivist Mervan Barguti'nin ifadesiyle, gerçek şu ki Yahudi devleti kurulduğu ilk günden beri "kolonyal projelerini gerçekleştirmek adına müzakereleri paravan olarak" kullandı. Artık 50 yıl geçmişken, Filistin yönetimi ve uluslararası kamuoyunun bunun aksine inanıyormuş gibi yapmayı bırakmaları lazım.
Son 50 yıldır sağ veya sol tüm İsrail hükümetlerinin alaycı tavrını en güzel, 1967 zaferinin mimarlarından olan ve ülkesinin zapt ettiği toprakları elinde tutmasını şiddetle savunan İsrail'in efsanevi generali ve savunma bakanı Moşe Dayan özetledi. Kendisine Kasım 1970'de yöneltilen "Filistinlilerle bir barış anlaşması yapma ihtimali nedir?" sorusuna, "Tamamen yerleştiğimiz, imara başladığımız ve zaman zaman savaşa girdiğimiz topraklarımız olduktan sonra ancak barış müzakereleri diye bir şeyden bahsedilebilir."
kaynak: HABERÄ°YAT
Henüz yorum yapılmamış.