Sosyal Medya

Güncel

5 No'lu'dan ders çıkarmak

Aydın Ünal / Yeni Şafak



12 Eylül 1980 Darbesi milliyetçi ve solcu gençleri Metris ve Mamak Cezaevlerinde toplarken, muhalif Kürt hareketini de Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi’nde topladı.

Mahkumlar arasında sadece “Apocular” yoktu; dönemin tüm Kürt muhalifleri, ÅŸiddet eylemlerine katılanlar, dergi sahipleri, yazarlar, örgüt yönetici ve üyeleri, sempatizanlar ve tamamen ilgisiz olanlar da tutuklanmıştı. Genç erkekler kadar kadınlar, çocuklar, yaÅŸlılar da cezaevindeydi.

Mahkumlar yıllar boyunca insanlık dışı sistematik iÅŸkenceye maruz bırakıldılar. Kimileri dayanamadı öldü, kimileri kalıcı hasarlar aldı.  

Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi’nde adalet yoktu, merhamet yoktu, insaf ve vicdan yoktu. Peki “akıl” var mıydı?

En tepedeki Kenan Evren’den, Cezaevi Müdürü Yüzbaşı Esat Oktay’a, diÄŸer subaylara, doktorlara, gardiyanlara kadar, bu insanlık dışı iÅŸkenceleri yapanlar ve seyredenler bir akılla mı hareket ediyorlardı?

Diyarbakır Cezaevi’ndeki sistematik iÅŸkencenin bugüne dahi yansıyan sonuçlarına bakınca, bir aklın devrede olduÄŸu net olarak görülüyor.

PKK denilen kanlı örgüt, 1978’de Lice’nin Fis Köyü’nde deÄŸil, esasen, 1980 sonrasında Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi’nde kuruldu. Daha doÄŸrusu, bir akıl tarafından bu cezaevinde kurgulandı.

Her gün uygulanan iÅŸkenceler, cezaevinde solcu Kürt örgütlerini zayıflatırken, PKK’yı güçlendirdi ve adeta bir çatı örgüt haline getirdi.

İşkencelerden ve cezaevinden sağ çıkabilenler, birkaç istisna dışında soluğu dağda aldılar.

5 No'lu Cezaevi’ndeki uygulamalar, PKK’ya tam da istediÄŸi maÄŸduriyet hikayesini verdi. YaÅŸananlar destanlaÅŸtırıldı. PKK, gördüğü ÅŸiddeti, uyguladığı ÅŸiddete bahane olarak kullandı.

Aileler, çocuklarının suçu ya da ideolojisi ne olursa olsun, maruz kaldıkları muameleye bakarak, devlete karşı nefret yüklendiler.

Yaşananlar ve anlatılanlar cezaevi duvarlarını aştı, ailelerin dışındaki kitlelere de ulaştı. 3-5 örgüt ve o örgütlerin militanlarına uygulanan işkence, çok geniş bir tabanda öfke ve tepki oluşturdu.

Nihayetinde, Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi, 33 yıldır devam eden, 50 bin insanın ölümüne neden olan, trilyonlarca dolar maddi kayba yol açan, uluslararası boyut kazanan, geniÅŸ bir sempatizan tabanı bulan, hatta siyasallaÅŸan ve yüzde 10 barajını aÅŸacak derecede partileÅŸen kanlı bir terör örgütünü, Türkiye’nin en büyük ve en kanlı meselesini doÄŸurdu.

FETÖ ile mücadelenin yargı süreci bana Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi’ni hatırlatıyor ve fevkalade kaygılandırıyor.

Elbette süreç birebir Diyarbakır Cezaevi sürecine benzemiyor. Elbette süreç hukuk içinde ilerliyor ve işkenceye en küçük bir taviz bile yok.

Ancak, kökünü kazımaya çalıştığımız kanlı ve tehlikeli bir örgütün, yargı ve cezaevi ÅŸartlarıyla daha da büyütülmesi, tıpkı PKK gibi Türkiye’nin geleceÄŸine bela edilmesi gibi bir kaygı gittikçe yaygınlaşıyor.

İster istemez, Diyarbakır Cezaevi sürecinde olduğu gibi, farkına çok sonraları varabileceğimiz bir kirli aklın süreci idare ettiği şüphesi hepimizde oluşuyor.

15 Temmuz darbe giriÅŸimine katılan ve suçüstü yakalananlara merhametimiz olamaz, yargının da olmayacaktır. Lakin, örgütün en alttaki üyelerini, suçlarıyla orantısız ÅŸekilde cezalandırmak, onları tutuklayıp cezaevlerindeki sohbet halkalarına, rüya seanslarına dahil etmek, ıslah yollarını arayıp bulmak yerine hem örgüt üyelerinde, hem de ailelerinde maÄŸduriyet duygusu oluÅŸturmak “merhametli bir aklın” eseri olmasa gerek.

Hala dokunulmayanlar ve tahliye edilenler üzerinden sanık ve ailelerini de aşan mağduriyet söylemi ve söylentisi tabanda son derece tehlikeli biçimde hızla yayılıyor.

Kaygım ÅŸu ki, kökünü kazımaya çalıştığımız bir kanlı örgüt, görülmeyen bir akıl tarafından, Türkiye’nin geleceÄŸini, en az 100 yılını karartmak üzere adeta yeniden kurgulanıyor.

Hakim ve savcılarımızdan rica ediyorum: Ne olur, birkaç saatlerini ayırıp, Diyarbakır Cezaevi’nde yaÅŸananlar ve sonuçlarını okusunlar.

Kenan Evren darbe yaptığında 10 yaşındaydık; 50 yaşına merdiven dayadık, hala O’nun hatalarının bedelini ödüyoruz. Bir çuvala doldurulup örgütün hapishane hücrelerinde eÄŸitilecek, aileleriyle birlikte öfke ve nefretle bilenecek, sonra çıkıp çocuklarımızın başına bela olacak yeni örgütler istemiyoruz.

Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi bize gösterdi ki, ceza, hele hele adaleti sorgulanan ceza terör örgütlerini yok etmiyor, tam tersine daha da büyütüyor. Merhametle, insafla, vicdanla, en çok da adalet ve akılla, ceza kadar ıslaha da kafa yorulmalı.

Son bir not: Önceki hafta Keçiören’de bir 15 Temmuz ÅŸehidimizin ailesini ziyaret ettik. Åžehidimizin inÅŸaat iÅŸleriyle uÄŸraÅŸan acılı babası, “yanımda FETÖ’den ihraç edilen bir eski polisi çalıştırıyorum” dedi.

Fazla söze gerek var mı?

Kaynak: Yeni Åžafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.