Yorum - Analiz
Hukuk zulme alet edilir mi?
“...Hukuk, toplumsal koşullardan, değerlerden, duygulardan ve tasavvurlardan bağımsız bir olgu değildir. Hukuk, insanları soyut kurallara itaate zorlamaktan çok hak taleplerini uzlaştırmalı ve insanların birbirleriyle ilişki ve etkileşimde bulunmalarını mümkün kılacak ortamı sağlamalıdır..."
Rasim Özdenören - Yeni Şafak
Medeni Yasanın olsun Ceza Yasasının olsun hükümleri nesneldir. Herkes için eşit ölçüde geçerlidir. Ancak pratikte yargıç bu hükümleri uygularken takdir yetkisini kullanır, daha da önemlisi nasafet (insaflılık) ilkesine riayet eder (etmelidir). Böylece aynı nesnel hükümlerin kişiden kişiye farklı uygulandığına rastlanabilir. Adalet ancak bu uygulama ile yerine getirilmiş olur. Ve hukuk bu suretle zulme alet edilmekten kurtarılır.
Nitekim doktrindeki yeni anlayış kiÅŸisel durumların dikkate alınması gerektiÄŸi hususunu öne çıkarıyor: “...hukuk, daima insanî boyutlu bir etkinlik olup mutlak ve kesin bir nitelik taşımadığı gibi, her yerde ve zamanda hazır ve nazır da deÄŸildir. Hukuk, insan eyleminden ayrı düşünülemeyeceÄŸi gibi, yargısal davranışın da insanî boyutun dışında bir varlığı yoktur (Sharyn Anleu, L. Roach, Law and Social Change, London, Sage Publication; aktaran: Mehmet Yüksel, Modernite Postmodernite ve Hukuk, 2002, s. 206).
Yasanın veya yönetimin üstün tutulup bireyin kişisel durumu dikkate alınmadığında adalet sağlanamaz:
“...Hukuk, toplumsal koÅŸullardan, deÄŸerlerden, duygulardan ve tasavvurlardan bağımsız bir olgu deÄŸildir. Hukuk, insanları soyut kurallara itaate zorlamaktan çok hak taleplerini uzlaÅŸtırmalı ve insanların birbirleriyle iliÅŸki ve etkileÅŸimde bulunmalarını mümkün kılacak ortamı saÄŸlamalıdır. Yani hukuk, kiÅŸilerin kendi kendilerini yönetmelerinin bir aracı olmalıdır. Aksi takdirde, hukuk bir zulüm aracı haline gelir. (W. John Murphy, Postmodern Sosyal Analiz ve Postmodern EleÅŸtiri, Paradigma Y. 2000, aktaran: a.g.e. s. 201).
Bu durumun en güzel örneÄŸini Resulullah’ın uygulamasında görüyoruz.
Fakir sahabelerden biri bir Ramazan günü orucunu bozduÄŸundan bahisle: “Mahvoldum yâ Resûlallah” diyerek ne yapması gerektiÄŸini sorar. Gerisini Ebu Hureyre’den (r.a.) dinleyelim:
Resulullah (s.a.) sorar:
"Azad edecek kölen var mı?"
- Hayır.
"Arka arkaya iki ay oruç tutabilir misin?"
- Hayır!
"Altmış fakire yemek yedirebilir misin?"
- Hayır.
"Åžuraya otur."
Peygamber’e (s.a.), içi hurma dolu bir zembil getirildi. Peygamber (s.a.), adama:
"Bunu sadaka olarak dağıt!" buyurdu. Adam:
- Medine'nin kara taşlarla kaplı iki yakası arasında bizden daha fakir bir aile yoktur, dedi.
Peygamber (s.a.) gülümseyerek:
"Öyleyse ailenle sen ye" buyurdu.
Bu olay, harika bir örnek. Ãœst sınıra gücü yeten bir alt sınıra geçemez. Daha da önemlisi, kefaret kategorik olarak herkese aynı ölçüde uygulanmıyor. KiÅŸinin gücü ölçüsünde bir uygulama zemini bulunuyor. Resulullah’ın dağıtılmak üzere getirilen hurmayı o kiÅŸiye bağışlaması o kiÅŸiye mahsus bir olaydır. Genel kural deÄŸildir. Ancak insanların bireysel ve kiÅŸisel durumlarının dikkate alınması gerektiÄŸi hususundaki özen genel kuraldır.
Henüz yorum yapılmamış.