Söz ve Dua
Şükür
Tasavvuf ehli, “Şükür, nimeti değil, onu sana nasibedeni görmektir” diyor. Ve ilave ediyor: “Avam yenecek-içilecek-giyilecek şeylere şükreder, havas kalbe gelen feyze şükreder”.
Mustafa Kutlu - Yeni Åžafak
Hani Yunus Emre der ya:
Miskin Yunus bîçâreyim
Baştan ayağa yâreyim
Bunun gibi, çok seyrek de olsa gafletten kurtulduÄŸum anlarda; bir etrafıma bir de kendime bakıp “baÅŸtan ayaÄŸa” şükre garkoluyorum. Sevincimden aÄŸlarken kendi kendime:
– Bu ben miyim yâ Rabbi?
– Bunlar çiçek açmış kiraz aÄŸaçları, ÅŸu öten kuÅŸ kanarya mı?
Soluduğum hava, sağlıkla aldığım nefes, attığım adım, söylediğim söz, işte kulak-ayak-göz-parmak vesaire. Bütün bunlar için; şu içtiğim su, bastığım toprak için, kalbime koyduğun iman, içime doğan nur, önüme açtığın yol, aklıma düşürdüğün fikir, dilime dolanan kelime-i tevhid için ve daha neler neler için; anam-babam-eşim-evlâdım-kardeşim-arkadaşım-yerim-yurdum-sağım-solum-aklım-fikrim (ne sayarsın bre abdal) saymaya kudretim yetmeyecek her şey için binlerce şükür.
Belki o anda ıssız bir dağ başında, veya küçük bir mescitte, ya da iftar sofrasındayım.
Gözyaşları ile, dua ile, secde ile şükür diyorum. Çok şükür bu ihsana, bu nimete, bu devlete.
Diyorum ya, işte bu bir anlık bir şeydir.
O an geliyor ve geçiyor.
“Göçtü kervan kaldık daÄŸlar başında” misali.
Ve yeniden pis nefsime dönüp “buyur” diyorum.
Her günahkâr-âciz kul gibi, her dünya ile hem-hal olan âdem gibi kendimi mâsivanın kollarına atıyorum. Az önce “bu ben miyim” diye hayretle temaÅŸa ettiÄŸim kendimi.
Ne tuhaf! Ne acı! Olmamış, ham ervahın sefaleti. Keşke o şükür halini avucumda-içimde-aklımda-kalbimde sürekli tutabilsem.
Tasavvuf ehli, “Şükür, nimeti deÄŸil, onu sana nasibedeni görmektir” diyor. Ve ilave ediyor: “Avam yenecek-içilecek-giyilecek ÅŸeylere şükreder, havas kalbe gelen feyze şükreder”.
Hz. Peygamber daima “Zikreden dil, şükreden kalbe” sahip olmayı dilemiÅŸti. “Yemek yiyip şükreden, oruç tutup sabreden gibidir” buyurmuÅŸtu.
Servetin şükrü muhtaçlara yardım, bilginin şükrü onu insanların yararına kullanmak, sıhhatin şükrü Allah'a ibadet-insanlara hizmet....
Abdülkadir Geylani hazretleri Fütûhu'l-Gayb adlı eserinde üç tür şükürden bahsediyor:
Dil ile şükür: Nimetin Allah'tan olduğunu kabul ve yaratıklara nisbeti terk etmek. Ne kendine, ne güç-kuvvet ve kazancına, ne de bir başkasına isnad etmemek. Çünkü sen de, onlar da hep o nimet için sebep-âlet ve vasıtasınız.
Kalp ile şükür: Dil ile yaptığın şükür aslında kalpteki şükrün ifadesidir. Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'de “Allah, gizli ve açık olarak nimetlerini size bol bol vermiÅŸtir” (Lokman), “Sizde nimet adına ne varsa, hepsi Allah'tandır” (Nahl), “Allah'ın nimetlerini sayacak olsanız saymakla bitiremezsiniz” (Ä°brahim) buyurmaktadır. Müminin kalbi bu ihsana şükür ile dolar, taÅŸar.
Organların şükrü: Bu ise insanın bütün varlığı, benliği, organları ile tam ve kâmil bir biçimde ibadete yönelmesidir.
Cenab-ı Hakk'ın sayısız nimetlerini farkettikçe, ve bunlardan nasibimize düşene sahip oldukça içimi hem bir sevinç, hem de garip bir yeis kaplıyor.
Herhalde ve muhakkak bunca nimetin şükrünü layıkı ile eda edemiyorum. İnsan bir an nefessiz kaldığını düşünse; bir lahza göremez, bir an konuşamaz olduğunu tasavvur etse dehşete kapılıyor. Ya kararan kalbinde imandan eser kalmaz ise, ya büsbütün nefsin emrine girersen...
Bu endiÅŸeler içinde şöyle diyorum: Ancak her nefeste “Allah” diyenler gerçekten şükrediyorlar. Bu hesap ancak böyle görülür. Sonra başım acz içinde önüme düşüyor. Benim gibiler ancak Hakk'ın hesaba sığmayan rahmeti ile paçayı kurtarabilir.
Ne diyelim: Allah Kerim!..
* Not: Bu yazıya bir dipnot düşmeden edemedim: Şunu aklımızdan çıkarmayalım: İnsanlara teşekkür etmeyenler Allah'a da şükretmezler.
Henüz yorum yapılmamış.