Güncel
Devlet nizamı yerleşik hale nasıl geliyor?-Abdullah Muradoğlu
Bu coğrafyanın insanları yüz yüze ilişkilerde biribirine benzerler; cömert, güler yüzlü, nazik ve misafirperverdirler. Çok fazla eşelemezseniz, ne mezhep farkı, ne soy sop farkı öne çıkar. Siz nasıl muamele ederseniz, muhatap olduğunuz kişilerden de aynı şekilde karşılık alırsınız. Dünyanın birçok ülkesinde de durum pek farklı değil. Rejimlerle halklar çoğun aynı davranış kodlarına sahip değiller. Bu bakımdan rejimlerle halkları aynı düzlemde görmek yanıltıcı olur.
Ä°nsanlar, huzur içinde, düzgün ÅŸekilde, hâk ve hukukları güvence altında yaÅŸamak isterler. Devletler bu talepleri karşıladıkları sürece saygınlık kazanırlar. Tarihçi Hakan Erdem'in bir makalesinde yer alan bilgilere göre, 18. Yüzyıl'ın ÅŸair ve devlet adamlarımızdan Süleyman Penâhî Efendi, “ Esbab-ı tebdir-i nizam-i ekâlimin(Ãœlkelerin Düzeni Ãœzerine Önlemlerin Araçları) baÅŸlıklı eserinde devletin bu vasfını “san'at” olarak kaydeder. Devlet nizamının yerleÅŸmesi “güzel idare san'atı”yla gerçekleÅŸiyor. BaÅŸka kaynaklarda Penâhî Efendi'nin Osmanlı'nın kuruluÅŸ döneminde yaÅŸayan “Somuncu Baba”nın soyundan geldiÄŸi söylenir. Somuncu Baba, “Hoca Ahmet Yesevi Ocağı”nın Anadolu'daki temsilcilerinden biridir.
Osmanlı'nın Anadolu ve Balkanlar'da yerleÅŸmesinde bu san'atın büyük katkısı oldu. Birçok fetih, bu san'at sayesinde kolaylaÅŸtı. Bizans yönetiminin halka karşı zalimane davranışları Osmanlı fatihlerinin 'kurtarıcı' olarak karşılanmasında önemli rol oynadı. Osmanlı, askerî gücünün yanı sıra bu san'at sayesinde yozlaÅŸmış Bizans rejimine son verdi. “Osmanlı nizâmı” bu bölgelerdeki halklar tarafından gönül rızasıyla kabul edilerek yerleÅŸik hale geldi.
16. Yüzyılda “Türkistan Havzası”nda yaÅŸayan ve hâlâ halk tarafından muhabbetle yad edilen gönül erlerimizden Maktumi-Azam'ın “Ä°nsan din için deÄŸil, din insan için vardır” sözü bu san'at geleneÄŸimizin günümüz için ne kadar önemli olduÄŸunu gösteriyor. Yakılan, yıkılan, viraneye çevrilen, salt kuvvete dayanan politikaların kurbanı haline getirilmiÅŸ bulunan “gönül coÄŸrafyamız” bu geleneÄŸin yeniden ve daha güçlü ÅŸekilde inÅŸa edilmesine muhtaç.
Gönül coğrafyamızın huzura kavuşması gerektiğinde herkes hemfikir. İnsanlarımız sadece iyi yönetilmek, can ve mal emniyeti, hukuk, adalet istiyor. Lüks bir hayat değil, huzur ve sükûn içerisinde yaşamak istiyor. Seyahatlerim sırasında birebir ilişkilerde gözlemlediğim hakikat de, buydu. Bir zamanlar güven içinde seyahat edilen ülkelere seyahat etmek artık neredeyse ölümü göze almakla eş değerde. Biz bu hale nasıl düştük, anlamak, kavramak durumundayız.
Yönetimi elinde tutan siyasî, askerî ve ekonomik tabakalar, aydınlar, din adamları halkların bu son derece insanî taleplerinin karşılanması konusunda, maalesef, başka düzlemlerde yer alıyorlar. Kavgalar, çatışmalar, zıtlıklar daha çok bu gruplar arasında cereyan ediyor. Bu gruplar eliyle boca edilen karşılıklı tehdit algılamaları yüzünden ülke servetleri ve insan kaynakları heba ediliyor. Bu coğrafyada huzur ve istikrarı sağlamak için önce bu gruplar arasında sağlıklı iletişim, uzlaşma, anlaşma ve diyalog yollarını zorlamak gerekiyor. Demek ki halkların değil, güç ve yetkiyi elinde tutan etkili grupların iknâ olmaya ihtiyaçları var. Biz nasıl isek öyle yönetiliyoruz tabii ama seçkin tabakalarımızın vasıfları da önemli bir etken.
Henüz yorum yapılmamış.