Güncel
Cengiz Budist olur da Japon sufi olmaz mı?
"Anadolu'nun İslamî köklerinin sufi rengini dünyaya bilimsel olarak tanıtmanın Türkiye'ye büyük hizmet olacağını düşünüyorum. Bazı ülkelerin petro-dolarları ile yıllarca destekledikleri Selefizm'in ve şimdilerde sahada onlardan boşalacak yeri doldurmak için bütün güçleri ile çalışan yayılmacı Şiizm'in kıskacı arasında sıkışıp kalan çoğunluk Müslümanlara tek bir ümid kapısı kalmıştır. O da bu akımlar sahada yokken İslam dünyasını temsil eden Ananevi İslam ve onun metafiziği olan İslam İrfanı'dır. Buna tasavvuf veyahut sufilik de diyebilirsiniz. Yani daha gerçekçi bir söyleyişle Ertuğrul, Osman Gazi gibi madde âlemi sultanlarının ve İbn Arabi, Mevlana, Yunus Emre gibi mana âlemi sultanlarının İslam'ı. Veyahut buna Davud-ı Kayseri gibi Molla Fenari gibi medrese âlimlerinin İslam'ı da diyebilirsiniz. Yani güncel tabirle “(Since) 1071'den beri” bu topraklarda bütün seviyelerde aralıksız olarak tecrübe edilen dini yorum ne idiyse o. Bunun için modern Türkiye'nin geleneğine sahip çıkması lazım.."-Mahmud Erol Kılıç
Hatırlayacaksınız geçen haftaki yazımda Almanya'da yaşayan ve Budist olan bir Türk'ten, Cengiz'den bahsetmiştim. Bu hafta ise kısmen Zen-Budist ve kısmen de Şinto olan Japonya'dan farklı bazı gözlemler aktaracağım.
Bir Türk STK'sının gayretleri ve destekleri ile Japonya'nın Kyoto Ãœniversitesi'ne baÄŸlı olarak geçen sene kurulan Kenan Rıfâî Tasavvuf AraÅŸtırmaları Merkezi tarafından düzenlenen “1. Uluslararası Akademide Ä°slami AraÅŸtırmalar ve Tasavvuf Çalışmaları: Metodolojiyi Yeniden Düşünmek” Sempozyumu'nda konuÅŸma yapmak üzere Kyoto'ya geldim. Dün baÅŸlayan iki günlük sempozyum bugün kapanış oturumu ile sona erecek.
Anadolu'nun Ä°slamî köklerinin sufi rengini dünyaya bilimsel olarak tanıtmanın Türkiye'ye büyük hizmet olacağını düşünüyorum. Bazı ülkelerin petro-dolarları ile yıllarca destekledikleri Selefizm'in ve ÅŸimdilerde sahada onlardan boÅŸalacak yeri doldurmak için bütün güçleri ile çalışan yayılmacı Åžiizm'in kıskacı arasında sıkışıp kalan çoÄŸunluk Müslümanlara tek bir ümid kapısı kalmıştır. O da bu akımlar sahada yokken Ä°slam dünyasını temsil eden Ananevi Ä°slam ve onun metafiziÄŸi olan Ä°slam Ä°rfanı'dır. Buna tasavvuf veyahut sufilik de diyebilirsiniz. Yani daha gerçekçi bir söyleyiÅŸle ErtuÄŸrul, Osman Gazi gibi madde âlemi sultanlarının ve Ä°bn Arabi, Mevlana, Yunus Emre gibi mana âlemi sultanlarının Ä°slam'ı. Veyahut buna Davud-ı Kayseri gibi Molla Fenari gibi medrese âlimlerinin Ä°slam'ı da diyebilirsiniz. Yani güncel tabirle “(Since) 1071'den beri” bu topraklarda bütün seviyelerde aralıksız olarak tecrübe edilen dini yorum ne idiyse o. Bunun için modern Türkiye'nin geleneÄŸine sahip çıkması lazım..
Türkiye'nin İslam âlemindeki liderliği zaten onları dipsiz kuyuya iten o âtıl düşünceleri onlardan alıp yine onlara satmaya kalkmak ile değil ancak kendi tecrübesi olan âriflerin İslam'ını onlara ihraç etmesiyle olacaktır. Zaten Selefizm'in ve Vahhabizm'in kendilerine bir faydası olsaydı bugün ondan kurtulmaya çalışmazlardı. Tabii ki özellikle bazı körfez ülkelerini bekleyen bir başka büyük tehlike yerine koyacakları bir alternatiflerinin de olmaması. Ne yapacaklar Vahhabiliği terkederseler? Ne metafizik bir anlayışları ve ne de aşk u muhabbet anlayışında dinleri var. Bu açıdan Sufi İslam'a en fazla onların ihtiyacı olacak. Kendileri hatırlamasalar da dedeleri Mekke ve Medine Mevlevihaneleri ile Bağdat ve Kerbela Mevlevihaneleri var iken Ortadoğu'nun bir başka olduğunu iyi bilirler.
Türkiye'den ve Japonya'dan saha üzerinde uzman birçok akademisyenin yanısıra uluslararası akademik camiadan William Chittick, Sachiko Murata, Omid Safi, Carl Ernst, James Morris v.b. gibi tasavvuf araştırmacıları da konuşmaları ile toplantıya iştirak eden isimlerden bazıları.
Japon üniversitelerinde İslami araştırmaların 1960'lardan sonra yükselişe geçtiğini görmekteyiz. Tabii ki bu araştırmaların yönü ve mahiyeti dönem dönem değişiyor. İlk dönemlerde daha fazla doktrin üzerine çalışmalar yapılırken son dönemlerde tıpkı Batı'da olduğu gibi daha çok jeo-stratejik ve jeo-politik çalışmalar öne çıktığı gözlerden kaçmıyor. Dini konularda ise televizyon vaizleri, türbe ziyaretleri, muskacılık v.b. gibi popüler konulara kaymışa benziyorlar. Nedense İslam doktrini veyahut tasavvufun zirve şahsiyetleri mesela İbn Arabi, Mevlana v.b. gibi şahsiyetler üzerinde çalışan hemen hemen yok gibi.
Şunu bir kere daha anladım ki büyük Japon İslamiyatçısı Toshihiko Izutsu'nun (ö. 1993) yeri ayrıymış meğer. Yeni nesil akademisyenler sanki onun yerini dolduracak gibi gelmediler bana. Japonca'ya yapılan en güzel Kur'an tercümesi de kendisine ait olan Izutsu'nun bazı eserleri Türkçe'ye tercüme edilmişti. Özellikle Kur'an semantiği ile tasavvuf düşüncesi ve Taoculuğu karşılaştırdığı eserleri muhteşem. Gördüm ki kendisinin Eranos yazıları da iki cilt olarak toplanmış. Bu yazılar yanısıra çevrilmemiş diğer eserleri de muhakkak Türkçe'ye kazandırılmaldır. Bu yazılar da Türkçe'ye tercüme edilmeli ve diğer eserleri ile beraber bir külliyat olarak basılmalıdır.
Dünkü açılış konuÅŸmasında dikkat çektiÄŸim bazı hususları önemine binaen burada sizlerle de paylaÅŸmak istiyorum. Ä°slam'ın manevi ve metafizik geleneÄŸi diyebileceÄŸimiz Tasavvuf ile Japon geleneÄŸi arasında mukayeseli bir çalışma yapabilmek için dinler tarihi alanında başını daha çok Rene Guenon'un çektiÄŸi Kalıcı (Perennialist) yaklaşımın çok mühim bir model olduÄŸuna inanıyorum. Malum olduÄŸu üzere bu modelde her ne kadar dinlerin zahiri yönleri bir birlerinden farklı iseler de hepsinin içeride ortak olacağı pek çok “müşterek kelime”ler, alanlar bulunmaktadır. Ä°ÅŸte bu yönlerin bulunup çıkarılması özdeki birliÄŸi gösterecek kalıcı çalışmalar olacaktır. Yoksa salt dışşal açıdan iki uzak coÄŸrafyaya ait bu dini gelenekler arasında çok da irtibat kurulması mümkün gözükmemektedir. Bu durumda mukayeseli çalışma deÄŸil de doÄŸrudan bir kiÅŸi veyahut konu çalışılsa daha iyi olur. Zaten Izutsu'dan sonra bu tarz çalışmanın önemine inanan da kalmamış, yapacak olsalar o donanıma sahip ilim adamı da kalmamış. Tabii ki kolay bir konu deÄŸil zor bir konu. Mamafih bu giriÅŸim sayesinde birkaç genç Osmanlı tasavvuf metinleri üzerine çalışmalara baÅŸlayacaklar inÅŸaallah.
Tabii ki görüştüğüm diÄŸer bazıları ise yine de kendileri için “Modern Türkiye'de Yüksek Kültür Gruplarının Tasavvufa Meyli”, “Åžeb-i Arus Törenlerine Gelenlerin Sosyo-Ekonomik Yapısı”, “Ak Parti Hükümeti'nin Tasavvufi Ä°slam'a Bakışı”, “Sekülerlerin Tasavvufa Bakışı”, “Diyanet ve Tasavvuf”, “Türkiye'de Kırsal Kesim Genç Dindarlarında SelefiliÄŸin YükseliÅŸinin Nedenleri” v.b. gibi konuların daha cazip geldiÄŸini de itiraf ettiler.
Tokyo Merkez Camii imamının ifadesiyle her hafta 4-5 Japon Müslüman oluyorsa Anadolu Ä°slamı'nın yani Tasavvuf'un sadece OrtadoÄŸu insanına deÄŸil buraya da sunacağı imkanlar ve güzellikler olduÄŸu kanaatindeyim. Lütfen bu konuyu “Yabana Atmayalım!” 1, ihmal etmeyelim. Bu vesileyle bu giriÅŸime emeÄŸi geçen herkesi tebrik ederim.
1 Arapça'da Japonya “Yaban” diye yazılır.
Henüz yorum yapılmamış.