Sosyal Medya

Güncel

Kutlu DoÄŸum, Ramazan, Diyanet ve medya-Faruk BeÅŸer

Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu'nun düzenlediği, dün ve önceki gün devam eden istişari toplantıda idik. Ramazan yaklaşması sebebiyle, yine kafa karıştırmaya yönelik tedavüle konacak olan meseleleri görüştük. Başkanlık ve Din İşleri Yüksek Kurulu bu konularda hassas ve vatandaşa en doğru bilgileri ulaştırmak için çaba harcıyor. Bunun için ciddi ilmi çalışmalar yapıyor, yaptırıyor, bununla da yetinmeyip bu çalışmaları İlahiyat hocalarıyla tartışıyor, istişare ediyor. Zaten Kurulu oluşturan üyelerin her biri sahasında âlim ve sorumluluk bilinci taşıyan duyarlı insanlar. Bu tutum toplantıya katılanları memnun ediyor.





Tartışılan meselelerden biri Diyanet'in yıllarca yürüttüğü Kutlu Doğum faaliyetlerinin ne hikmetse bazı çevrelerce birden bire FETÖ ile ilişkilendirilmesi girişimi idi. Maksatlı olduğu intibaını veren böyle bir girişime bütün katılımcılar tepki gösterdiler. Böyle bir töhmetin asılsızlığı ve bir art niyetin ürünü olduğu kanaati herkesçe dile getirildi. Kutlu Doğum faaliyetlerinin Diyanet'in kendi başlattığı faydalı bir program olduğu ve hataların giderilerek devam etmesi gerektiği kararına varıldı. Aksine o belli yapının ta başından beri bu faaliyetlerden hiç hoşlanmadığı ve 'Ebedi Risalet Toplantıları' adıyla alternatif kutlamalar ihdas ettiği anlatıldı.

Kutlu Doğum faaliyetleri için yapılan eleştirilerden birinin de, böyle bir kutlamanın 'bidat' olduğu yönünde imiş. Bu da sorgulandı. Hatta boğazına kadar bidate batanların böyle bir şey söylemeleri garip karşılandı. Bidat; dinin sabite, yani salt iman ve ibadet olan aslında sonradan ortaya çıkan her türlü ekleme ve çıkarmalardır. Zamanın ve mekânın gerektirdiği dünyevi uygulamalar bidat değildir. Kutlu Doğum'un hedefi Resulüllah'ı insanımıza her yönüyle tanıtma ve toplumun farklı kesimlerinde bir ortak buluşma çizgisi bulup insanları birbirlerine yaklaştırma çabasıdır. Mevlit Kandili'nin de bir alternatifi değildir.

İkinci olarak Ramazan gibi dini günlerin başlangıcı konusu ve rüyet-i hilal/Ramazan'a hilali görerek başlama mesele tartışıldı. Konuyla ilgili olarak İslam ülkelerinde var olan siyasi ve ilmi tutumlar tanıtıldı, birlikte hareket etme konusunda hal çarelerinin neler olabileceği tartışıldı. Astronomik hesapların gözardı edilemeyeceği konusunda ittifaka varıldı. Ancak bunun ne ölçüde ve nereye kadar olacağı konusunda hala tereddütlerin bulunduğu anlaşılıyor. Öyle sanıyorum ki, ru'yetin, yani Ramazan'a hilali görerek başlamanın dini bir zorunluluk olduğu ön kabulü, ilgili bütün meselelerin doğru anlaşılmasına engel oluyor. Tıpkı ilk düğme yanlış iliklendiğinde diğerlerinin de artık yanlış olacağı gibi. Anlaşılan bu konudaki ihtilaflar bir süre daha devam edecek. Bize göre meselenin halli zor değildir. Bunu önceki yıllarda birden çok defa yazdık. Resulüllah'ın ifadeleriyle, 'Güneş de Ay da Allah'ın ayetlerinden birer ayettirler'. Bu ayetleri de iyi okumamız gerekiyor. Kuranıkerim'de geçtiği üzere, her ikisi de dakik bir hesapla hareket eder, her ikisi de ibadetlerin ve yılların hesabını bilmemiz için birer ölçüdürler. O halde bu şaşmayan ölçüyü bilip, ona göre hareket etmek ve kavuşum denen o sabit gerçeğe riayet etmek birliği sağlamanın tek yoludur. Aksi takdirde ümmetin ittifakı sağlanamaz.

Bu toplantıları izleyenler görüyorlar ki, Diyanet İşleri Başkanlığı yaptıklarını düşünmeden taşınmadan yapmıyor. Her konuda en yetkili uzmanların bilgisine başvuruyor. Mesela, değerli bir astronomi profesörü bize konuyla ilgi uzun yıllardır yapmakta oldukları sayısız gözlemlerin sonuçlarını resimleriyle birlikte sundu. Buradan anlıyorsunuz ki, birkaç yıldır sahuru yanlış yapıyoruz, insanlara fazladan oruç tutturuyorlar diye ortalığı bulandırmaya yönelik iddialar temelsiz çıkışlardan ibaret.

Kısaca diyebiliriz ki, daha üzerinde düşünmeye değer noktalar olabilir, ama Diyanet'in takvim konusundaki tutumu ve çabaları samimi ve doğru bir çizgide seyrediyor. Vatandaşların bu takvime itibar etmesinden daha sağlıklı bir yol yok.

Toplantıda ayrıca Ramazan ve sair günlerdeki dini televizyon programları tartışıldı. Ümmü sübyan büyüsünden, muska ve hamail pazarlamaya kadar vardırılan din bezirganlığına hal çareleri konuşuldu.

Toplantı tek kelime ile faydalı ve seviyeli oldu.

Bir kitap

Konumuzla doğrudan münasebeti olması da ilginç bir tevafuk sayılabilir. Değerli ilim adamı Prof. Dr. Ahmet Yaman'ın kaleme aldığı 'Fetva, Usul ve âdabı' adlı kitap din konusunda her ağzı olanın konuşamayacağını, bu işin ilim, ahlak ve sorumluluk istediğini, çünkü fetva vermenin, İbn Kayyim'in dediği gibi, bir bakıma Allah adına onay verme demek olduğunu hatırlatan güzel bir eser. Ahmet Yaman sesiz, sakin ama ölçülü âlimlerimizden biri. Kitabı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakülte Vakfı (İFAV) yayımladı.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.