Öte yandan, 03 Mayıs 2017 tarihinde “Günümüz Ä°slam Düşüncesinin Sorunları” konulu bir konferans için bizi üniversitelerine davet edip çok büyük bir konukseverlikle ağırlayan Manisa Celal Bayar Ãœniversitesi Rektörü sayın Prof. Dr. A. Kemal Çelebi, rektör yardımcısı sayın Prof. Dr. Muzaffer Tepekaya ve Yrd. Doç. Dr. Ferhat Berber’e de tüm içtenliÄŸimle teÅŸekkür ediyorum. Ayrıca 04 Mayıs 2017 tarihinde UludaÄŸ Ãœniversitesi Ä°lahiyat Fakültesi’nde gerçekleÅŸtirilen “Tefsir GeleneÄŸinde Akıl” konulu programa bizi davet eden Doç. Dr. Kasım Küçükalp ile bu programa iÅŸtirak eden diÄŸer hocalarımız ve lisansüstü öğrencilerimize de can-ı gönülden şükranlarımı arz ediyorum. Son olarak, Malatya’daki Ä°slam ve Yorum sempozyumu vesilesiyle Malatya Ä°lahiyat, Ensar ve Ä°lim Yayma Vakıflarınca düzenlenen “Günümüz Ä°slam Toplumunda Ahlak” konulu panel programına katkı veren tüm yetkililere teÅŸekkürü borç biliyorum. Bütün bunların yanı sıra, 28-29 Nisan 2017 tarihlerinde 16. Bursa Edebiyat Günleri kapsamında tertip edilen “27 Mayıs’tan 15 Temmuz’a Darbe Edebiyatı” konulu sempozyuma katılamayışımdan ötürü, deÄŸerli büyüğüm Metin Önal MengüşoÄŸlu’ndan özür diliyor ve affımı istirham ediyorum.
Bahsi geçen sempozyumların muhtevasına dair birkaç kelam etmek gerekirse, öncelikle dini temsil konusunda söylenmesi gereken ilk söz şöyle formüle edilebilir: Dini temsil, Allah’ı ve mutlak hakikati temsilden öte, on beÅŸ asır boyunca müslümanlarca yorumlanmış ve yaÅŸanmış dinin (tedeyyün) ilâhî rehberliÄŸe uygunluk sorunu açısından deÄŸerlendirilmesi gereken bir meseledir. Kur’an’da şâhid, ÅŸehîd (tanık) gibi kelimelerle atıf yapılan “temsil” aslında bilfiil tanıklığı, olunması gereken yerde olmayı, yani müslüman olma ve müslümanca yaÅŸama taahhüdünün gereklerine harfiyen uymayı ifade etmektedir. Bu anlam belirlemesi dini temsilin ontolojik ve pratik boyutuyla ilgilidir. Temsilin bir de epistemolojik ve teorik boyutu vardır ki bu boyut daha ziyade dinî bilgi, kaynak gibi konularla iliÅŸkilidir.
Makâsıdî tefsir, Kur’an’ın ne söylediÄŸinden hareketle ne söylemek istediÄŸini, baÅŸka bir deyiÅŸle, Kur’an’ın Hz. Peygamber ve ilk müslüman neslin hayat tecrübesi içerisinde ete kemiÄŸe bürünmüş özgün anlamlarında mündemiç olan külli/tümel manaları yakalamayı ve bunları günümüz dünyasına taşımanın imkânları üzerine imal-i fikirde bulunmayı ifade eder. Bu vesileyle, modern dönem Ä°slam dünyasında makâsıd temelli Kur’an okumalarının hayli zayıf ve cılız olduÄŸunu belirtmek gerekir. Bu sorunun temel sebeplerinden biri, nascı-lafızcı hâkim dinî anlayışın baskısı, hatta Ä°mam Şâfiî’nin Hanefî gelenekteki istihsan formülünü “telezzüz” (paÅŸa gönlün arzusuna göre din tasarımı) diye yargılaması gibi, makâsıdçı (gâi, teleolojik) okumaların da -haÅŸa- Allah’a psikanaliz uygulamak gibi algılanmasıdır. Bu yüzden, Kur’an ve makâsıd adına söylenenlerden hâsıl olan sonuç maalesef “sıfıra sıfır elde var sıfır” olmaktadır.
***
İslam ve yorum meselesine gelince, din gerçeği vahiy ve peygamber vasıtasıyla tarih sahnesine girip insan zihnine konu olduğu an itibariyle yorumlanmış din haline gelir ve bunun hayat sahnesindeki tezahürleri tedeyyün diye ifade edilebilir. On beş asırlık tarihî tecrübe içerisinde ortaya çıkan ve dinin temel kaynaklarına referansla meşruiyet iddiasında bulunan her bir mezhep, fırka ve ekol bizatihi dine değil, dinin farklı bir yorumuna karşılık gelir. Yorum beşerî bir faaliyettir, dolayısıyla yorumun mutlak nesnel olması mümkün değildir. Her bir yorumcu (müfessir, müevvil, mütekellim, fakih, mutasavvıf) yaşadığı çağ ve çevrenin çocuğudur. Haliyle, yorumcunun dinî metni yorumlayışında sübjektiflik kaçınılmazdır. Bu sebeple, tarihin belli bir kesitinde ortaya çıkan bir yorum ne kadar yaygın kabul görürse görsün, bizatihi dini temsil etmez, edemez. Kısacası, din referanslı hiçbir yorumun mutlak hakikati temsil ve temellük ettiğini söylemek ilmen de ahlaken de mümkün değildir.
Not: Birkaç gündür Atatürk’ün özel hayatı ve annesi hakkında ortaya atılan birtakım çirkin iddialar tartışılıyor. GeçmiÅŸ yıllarda dindar kitleleri Kemalizm sopasıyla terbiye etme giriÅŸimlerine ve sayısız istiskallere, dolayısıyla Kemalist ideoloji ve bileÅŸenlerine yönelik eleÅŸtiri hakkımız saklı olmakla birlikte, Atatürk’ün özel hayatı ve annesi hakkında söylenenlerin bırakın müslümanlığa, asgari düzeyde insanlık kalıplarına dahi sığmadığını, bu bakımdan söz konusu iddiaları dillendiren ÅŸahısların haysiyetsizlikten baÅŸka bir sıfat taşımadıklarını söylemek lazımdır. Ä°nsan ve adam olmanın zorunlu ÅŸartı her daim haysiyet, ÅŸeref, ahlak, iz’an, insaf, vicdan sahibi olmaklıktır.
Henüz yorum yapılmamış.