Kürsü
Türkiye nefsi müdafaa hakkını kullanır-Hasan Öztürk
Follow @dusuncemektebi2
Maksat Erdoğan'ın Trump ile görüşmesinin önüne geçmek mi? Zira, neredeyse FETÖ'cülerle bire bir cümle kurma yeteneğine sahip Neocon Michael Rubin'den, Amerika Dışişleri Konseyi Başkanı'na kadar farklı çevreler tehdit dolu mesajlarla Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın Amerika seyahatinin önüne geçmeye çalışıyor. Öte yandan, Trump'a nüfuz edenler PKK/PYD'ye ağır silahların verilmesi konusunda onu ikna ederek, sinir uçlarımızı harekete geçiriyor.
Washington yönetimi yekpare deÄŸil bunu biliyoruz. Pentagon ile Trump arasındaki… Trump ile FBI arasındaki örtülü/örtüsüz savaÅŸ devam ediyor. Trump'ı istemeyen Amerikan müesses nizamı ise uzun vadeli projelerinin devamı yönünde her gün bir taktik hamleyi daha gerçekleÅŸtiriyor.
Diyebilirsiniz ki “bize ne!”
Ama hiç de öyle deÄŸil…
Amerika'nın iç savaşı dönüp dolaşıp bize büyük bir fatura ve “beka” meselesi olarak yansıyor. Yine diyebilirsiniz ki bu Amerika'nın bölgemizle ilgili uzun vadeli planlarını deÄŸiÅŸtirmediÄŸini gösterir. Evet aynen katılıyorum… Fakat!
Süleyman Seyfi Öğün dün gazetemiz Yeni Åžafak'ta çok önemli bir yazı yazdı. “Sıkışan coÄŸrafya” baÅŸlıklı yazıda ÅŸu bölümü dikkatlerinize sunuyorum:
“Trump yönetiminin göstere göstere; üstelik Türkiye'nin gözünün içine baka baka PKK'yı en ağır silâhlarla silâhlandırması sürecin en kritik evresini oluÅŸturuyor. Artık adını koyabiliriz: Türkiye'nin güneydoÄŸusunu boydan boya kuÅŸatan bir Kürdistan Devleti kurdurma tercihi ağırlık kazanıyor. Ben bunun ardında Britanya-Ä°srâil mühendisliÄŸinin baÅŸat rolü oynadığını düşünüyorum. Mezopotamya'nın PKK üzerinden yeniden tanımlanması, Türkiye'nin stratejik bütün gücünü kırmaya mâtuf bir giriÅŸim. Hesap ortada: OrtadoÄŸu ile bağı koparılmış bir Türkiye'nin gücü en azından yarı yarıya düşürülmüş demektir.” (Yeni Åžafak 11.05.2017)
Trump'ın, Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın ziyaretinden hemen önce PKK/PYD'ye ağır silah verilmesine izin veren kararı, Türkiye'ye açık bir tehdit değil, aynı zamanda Türkiye'nin sinir uçlarına dokunan doğrudan bir aşağılama girişimidir de..!
Amerika'nın bu kararı, sadece Suriye'yi; sadece Türkiye'yi; sadece bölgeyi değil kurulmak istenen yeni dünya düzenini de etkileyecek. Çünkü, Süleyman Seyfi Öğün'ün de dediği gibi, artık hesap ayan beyan ortadadır. Ve o hesap, Türkiye'nin güneydoğusunu boydan boya kuşatan bir terör devleti üzerinden Ortadoğu ile bağımızı koparmaktır. Ve bu hesap yeni değil uzun vadeli stratejik bir hedef olarak Amerika tarafından devreye sokulmuştur.
Dedim ya fakat… Türkiye'ye raÄŸmen bu hedefe ulaşılabilir mi?
Türkiye uzun zamandır Amerika'nın yeni Ortadoğu projesinin hayata geçmesi konusunda içimize akıttığı aparatlarla uğraşıyor.
FETÖ bunların başında geliyor. Medyada, siyasette, akademide, sivil toplumda bir çok kullanışlı aparat PKK/PYD terör örgütünü “meÅŸrulaÅŸtırma”ya dönük hamleler yaptı. Hepsiyle olmasa da büyük çoÄŸuyla “diÅŸe diÅŸ bir mücadele” devam ediyor!
Ve 2015'in 23 Temmuz'undan bu yana devlet büyük ölçüde bu konuda yekpare bir duruş sergiliyor!
O halde, bizim hesabımız nedir? Ya da biz oyunu nasıl bozabiliriz?
Kendimizi dev aynasında görmüyoruz. Yapabileceklerimiz var… Elbette yapamayacaklarımız da…
Oyunu kuramıyorsak, bozarız!
Türkiye bu meseleye “beka meselesi” olarak bakıyor ve beka meselesi olduÄŸunda Türkiye'nin neler yapabildiÄŸine yakın tarih ÅŸahit.
“YPG Fırat'ın batısına geçecek sen de mal mal bakacaksın” cümlesinin sahibi elbette bu cümleyi kurarken ona verilen vaadin farkındaydı.
Ama Türkiye, “Fırat'ın batısına geçen YPG'ye Fırat Kalkanı ile dur demesini” bildi.
Cumhurbaşkanımızın Kuveyt dönüşü bir kez daha söylediği şu cümlenin altını çizmeliyiz:
“Bizim gerekirse her ÅŸeyden önce kendi göbeÄŸimizi kendimiz kesebilmemiz lazım. BaÅŸka bunun çaresi yok.”
Bu cümlenin gereğinin yapılıp yapılmadığına da birkaç gündür devam eden Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı'na (IDEF) bakmak gerekiyor. Yine Türkiye içinde PKK terör örgütüne yönelik operasyonlardaki başarıya bakmak gerekiyor.
Fırat Kalkanı'nın en önemli aşaması El Bab kuşatması sırasında Türkiye'nin savaş kabiliyetine ve sözüm ona müttefiklerimizin DAEŞ'e verdiği desteğe bakmak gerekiyor. (Musul operasyonunu erteleyip, Musul'daki DAEŞ unsurlarını açtıkları koridorla El Bab'a yönlendirdiklerini bilmeyen mi var)
Ve dahası, 16 Nisan sonrası siyasette olup bitenlere bakmak gerekiyor.
“Suriye ve Irak'ta her geliÅŸme bizim için doÄŸrudan milli güvenlik meselesidir.”
O halde, milli güvenliğimizin tehdit edildiği bir dönemde, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında nasıl bir iç mutabakat sağlanmışsa öyle bir mutabakata ihtiyaç var.
Sahi, 1974'te Kıbrıs Barış Harekatı başladığında Türkiye kamuoyu ve siyaseti bu harekatın arkasında yekpare durmamış mıydı? Ve bu içimizde günü birlik bir çok tartışmayı da bir süreliğine ertelememize neden olmamış mıydı?
Türkiye, nefsi müdafaa hakkını kullanır. Ve bu hakkı sadece silah ile kullanmaz…
16 Mayıs'ı merakla bekleyeceğiz.
Henüz yorum yapılmamış.