Sosyal Medya

Güncel

Mehmet Ocaktan: Reel politik için Avrupa sevdalısı olmak gerekmiyor

Referandum sürecinde sözün endazesi biraz kaçmış olabilir. Ama uluslararası ilişkilerin matematiği bize gösteriyor ki, meydanlarda söylenenler meydanlarda kalmalı, ülkeler arası ilişkiler kesinlikle milli çıkarlar perspektifinde yürütülmelidir. Bunun için de öncelikle zihinlerimizde herkesi potansiyel düşman kategorisi içine yerleştiren şablonlar acilen gözden geçirlmelidir.



Türkiye’nin ihtiyacı; bütün dünya ile olan iliÅŸkilerini milli çıkarları üzerine bina ederek ‘açık kapı’ diplomasisi ile dış politikasını zenginleÅŸtirmek, içeride ise toplumsal barışı güçlendirmektir.
 
En önemlisi de güven veren bir hukuk sisteminin inşa edilmesidir. Zira demokratik görünümün zayıfladığı, adalete olan olan güvenin azaldığı bir ülkenin stratejik anlamda bir değer üretemeyeceği de son derece açıktır.
 
Şunu açık yüreklilikle ifade etmek gerekir ki, bu ülkede kimsenin Avrupa sevdalısı olmak gibi bir derdi yoktur. Ama şunu biliyoruz ki AK Parti iktidarıyla başlayan AB ile tam üyelik müzakeresi sürecinde Türkiye hem ekonomik, hem de demokratik anlamda standartlarını yükseltmiş ve hatırı sayılır mesafeler kaydetmiştir.
 
Dolayısıyla ÅŸimdi oturup modası geçmiÅŸ ÅŸablonlarla kimlerin ne kadar Avrupa hayranı ya da kimlerin ne kadar Avrupa düşmanı olduÄŸunun dökümünü yapmanın kimseye faydası yok. Evet Avrupa ile bir takım siyasal sorunlarımız var, özellikle 15 Temmuz ihaneti konusunda Avrupa’nın duyarsızlığı ortada... Daha da önemlisi yıllardır Türkiye’yi kapıda bekleten AB’nin oyalama politikalarını sonuna dek eleÅŸtirme hakkına sahibiz.
 
Ama ÅŸunu unutmayalım ki, güçler arenasındaki kavga sadece bugünün meselesi deÄŸildir, tarihte ülkeler arasında çok daha çetin mücadeleler yaÅŸanmış, bundan sonra da yaÅŸanmaya devam edecektir. Önemli olan bu mücadeleleri hamaset boyutuna indirgemeden, diplomasinin imkanlarını da kullanarak hem Türkiye’nin saygınlığını arttırmak, hem de ekonomisini büyütmektir. Açıkçası “Trump bizi ÅŸu kadar seviyor, Putin daha fazla seviyor ya da Merkel sevmiyor” gibi papatya falı açmaya hiç ihtiyacımız yok. Biz herkesle iliÅŸkilerimizi belli bir saygınlık temelinde geliÅŸtiririz ve iÅŸimize bakarız.
 
Nitekim CumhurbaÅŸkanı Tayyip ErdoÄŸan geçtiÄŸimiz hafta Atlantik Konseyi toplantısında uluslararası katılımcılara yaptığı konuÅŸmada son derece isabetli bir tespitle ÅŸunları söyledi: “Türkiye’ye yatırım yapmanın önünde engel yoktur. Kim ‘bir engel var’ diyorsa ben cumhurbaÅŸkanı olarak kapımı açık tutuyorum. Ben cumhurbaÅŸkanı olarak tüm giriÅŸimcilerin, yatırımcıların her zaman yanında olmaya devam edeceÄŸim, kimsenin bu konuda bir endiÅŸesi olmasın ve dışarıda yapılan bu yalan yanlış kampanyalara da kimse kulak asmasın.”
 
CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın konuÅŸmasında küresel ölçekte herkesin ihtiyacı olan çok daha dikkat  Ã§ekici bir tespit vardı ki o da ÅŸudur: “Yıkıcı rekabetin yerine iÅŸbirliÄŸini, çatışmanın yerine dayanışmayı, gerilimin yerine uzlaÅŸmayı ikame ettiÄŸimizde farklı bir sürecin kapılarını aralayacağını düşünüyorum.”
 
Åžu anda Türkiye’nin ÅŸiddetle bu tür reel-politik yaklaşımlara ve sempatiye ihtiyacı var. Hele de ortalarda ‘müstemlekecilik’ sakızını çiÄŸneyerek herkese efelenen ve iÅŸ gücü bırakıp Avrupa düşmanlığı üretenlerin revaçta olduÄŸu bir dönemde...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.