Sosyal Medya

Güncel

İbrahim Kiras: Avrupa bize operasyon mu yapıyor?

Bugüne kadar dini cemaat olarak gördüğümüz bir yapının aslında devleti ele geçirmek isteyen kökü dışarıda karanlık bir örgütlenme olduğunu anladık, şimdi onları tasfiye ediyoruz diyorduk adamlara. Biz Türkiye’de neyin ne olduğunu bildiğimiz için devletin gösterdiği refleksin zihinlerimizde karşılığı ve izahı var ama Avrupalıların bütün bunları anlamalarını beklemek fazla iyimserlik değil mi? Adamlar bize diyorlardı ki daha yeni referandum yaparak (12 Eylül 2010 halk oylaması) HSYK’nın yapısını değiştirdiniz, bu şekilde oranın yönetimine getirdiğiniz kadroyu şimdi paralel yapı diyerek tasfiye etmek istemenizi anlamıyoruz.



Avrupalıların büyük bölümünün bizim kaşımıza gözümüze hayran oldukları tabii ki söylenemez. Aynı kıtanın birer ucunda yaşıyor olsak da bazı bakımlardan farklı dünyaların insanlarıyız neticede. Ama her iki taraf için de diÄŸeri vazgeçilmezliÄŸini koruyor. Bunun jeopolitik gerekçeleri var. Yani içinde bulunduÄŸumuz coÄŸrafyayla etkileÅŸimimizin doÄŸurduÄŸu ÅŸartlara baÄŸlı siyasi ve iktisadi iliÅŸkiler daha ileri iÅŸbirliÄŸi ihtiyacı duyuruyor taraflara…
 
Ancak bunun için birtakım ortak standartlara tâbi olmak gereÄŸi var. Türkiye tarafı, AK Parti’nin iktidara geldiÄŸi dönemden baÅŸlayarak bu yönde önemli adımlar attı ve nitekim çok geçmeden AB ile üyelik müzakereleri baÅŸlatıldı.
 
Ama son birkaç yıldır iliÅŸkiler eskisinden bile kötü. Åžimdi taraflar iliÅŸkilerin bozulmasının suçunu birbirlerine atıyorlar ama objektif olarak yaklaşırsak hem Avrupa’nın hem de bizim kusurlarımız ve eksiklerimiz olduÄŸunu kabul etmek gerekir. Özellikle seçime girip oy almak zorunda olan siyasetçilerin kendi ülkelerinin iç kamuoyunun duyarlıklarını gözetmek zorunda oluÅŸu iki tarafın ortak sorunu.
 
Ne var ki son yıllarda bizim ekstra bir zorluÄŸumuz daha ortaya çıktı. Devlet kurumları içinde yuvalanmış dini cemaat görünümlü bir örgütlenmeye karşı baÅŸlatılan mücadelenin olaÄŸan hukuk çerçevesi içinde yürütülmesinin zorluÄŸundan söz ediyorum. Dahası, karşı karşıya bulunduÄŸumuz tehdit ve tehlikeyi dışarıdaki muhataplarımıza anlatabilmenin zorluÄŸu…
 
17-25 Aralık sürecinde hem gazete yazılarımda hem de televizyon programlarında hep dile getirdiÄŸim zorluktu bu… FETÖ’ye karşı yürütülen haklı ve gerekli mücadele konusunda dış dünyadan, özellikle de Avrupa’dan gelen eleÅŸtiriler hayal kırıklığı oluÅŸturmuÅŸtu bizde. Özellikle örgütün yargı içindeki yapılanmasına yönelik tasarruflar Avrupa’yı neden rahatsız ediyordu? FETÖ’nün ele geçirmiÅŸ olduÄŸu anlaşılan HSYK’nın idari yapısında gerçekleÅŸtirilen reformun gerekliliÄŸi anlaşılmıyor muydu?
 
Bugüne kadar dini cemaat olarak gördüğümüz bir yapının aslında devleti ele geçirmek isteyen kökü dışarıda karanlık bir örgütlenme olduÄŸunu anladık, ÅŸimdi onları tasfiye ediyoruz diyorduk adamlara. Biz Türkiye’de neyin ne olduÄŸunu bildiÄŸimiz için devletin gösterdiÄŸi refleksin zihinlerimizde karşılığı ve izahı var ama Avrupalıların bütün bunları anlamalarını beklemek fazla iyimserlik deÄŸil mi?
 
Adamlar bize diyorlardı ki daha yeni referandum yaparak (12 Eylül 2010 halk oylaması) HSYK’nın yapısını deÄŸiÅŸtirdiniz, bu ÅŸekilde oranın yönetimine getirdiÄŸiniz kadroyu ÅŸimdi paralel yapı diyerek tasfiye etmek istemenizi anlamıyoruz.
 
Buradaki kuÅŸkuları gidereceÄŸini düşündüğünüz argümanları masaya getirip durumu iyi kötü izah ettiÄŸinizde dahi bu sefer de mücadelenin olaÄŸan hukuk standartları içinde yapılması konusunda ısrara baÅŸlıyorlardı. Oysa FETÖ meselesi o kadar karmaşık ve çapraşık bir problem ki ne bunun gerçek mahiyetini Türkiye’nin iç dinamiklerini bilmeyen birine anlatabilirsiniz ne de buna karşı mücadeleyi olaÄŸan hukuk standartları içinde sürdürebilirsiniz.
 
Nitekim 15 Temmuz 2016 günü herkes gördü ki bu mücadelenin olağan standartlar içinde kalarak yapılması mümkün değil. Darbe girişiminin ardından OHAL ilanı zaten bunun için gerekliydi.
 
Ama ne 15 Temmuz’dan önce ne de sonra meseleyi Avrupa’ya anlatamadık. Onlar da kendi ülkelerindeki yükselen yabancı düşmanlığı iklimini de gözettikleri için bizi anlamamakta ısrarcı oldular. Tarihimizin en vahÅŸi darbe giriÅŸimi karşısında bile bizimle dayanışma içine girmekten uzak durdular.
 
Tamam, AB ile aramızı düzeltmek için ortaya attığımız “Geri Kabul AnlaÅŸması”nın başına gelenler aradaki iliÅŸkileri iyice bozmuÅŸtu ve Avrupalı liderleri bize karşı kendilerince haklı olarak öfkelendirmiÅŸti ama bu durum 15 Temmuz konusundaki duyarsızlığın mazereti olarak kabul edilemez.
 
Ancak FETÖ ile mücadelenin özgül gereklerinden doÄŸan olaÄŸandışılığı dışarıya anlatmanın zorluÄŸu devam ederken gündeme gelen referandum konusundaki tartışmalar bu zorlukların üstüne tuz biber ekti. Åžimdi FETÖ’ye karşı mücadelenin aslında otoriterleÅŸme ve demokrasiden uzaklaÅŸma amacıyla yapıldığını ileri süren kesimler BaÅŸkanlık yönetimine geçiÅŸimizi de eski iddialarına delil olarak göstermeye çalışıyorlar.
 
Kendimizi anlatmanın bu ikinci zorluÄŸu da nur topu gibi kucağımıza verilmiÅŸken haber aldığımız Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin kararını “Türkiye’ye operasyon yapılıyor” diye yorumlamak iÅŸin kolay tarafı.
 
Düşünün ki bize operasyon yaptığını söylediÄŸimiz AKPM’nin birkaç yıl önceki baÅŸkanı bugünkü dışiÅŸleri bakanımızdı. Türkiye ile AB iliÅŸkilerinde 13 yıllık bir defterin kapatılması ağır ve haksız bir karar ama adamların amacı Türkiye’ye düşmanlıktan ibaret olsaydı 13 yıl önce o defterin açılması da söz konusu olmazdı herhalde diye düşünmek lazım.
 
Bir nokta daha: Türkiye’nin 2004’te çıktığı denetim kategorisine yeniden alınması konusu AKPM’de 2008’de gündeme gelmiÅŸti ilk defa. AK Parti’ye karşı saçılan kapatma davasına tepki olarak… Anayasa Mahkemesi’nden kapatma kararı çıkmayınca yeniden denetime alma konusu da gündemden kalkmıştı.
 
Nereden nereye…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.