Güncel
AK Parti gemisinin Kaptanı var, mürettebatı, yolcuları var; bir de, piresi faresi...
Cem Küçük'ün 'Mavi Marmara' hakkındaki skandal sözlerine bir yanıt da Aydın Ünal'dan...
Yeni Şafak yazarı ve AK Parti milletvekili Aydın Ünal, Cem Küçük'ün Mavi Marmara gemisindeki aktivistler hakkında "manyak" ifadesini kullanmasıyla başlayan tartışmaya katıdı.
Yazısında duygusal bir dille AK Parti'nin ne olduğunu ve ne olmadığını uzun uzun anlatan Aydın Ünal, "AK Parti bir şirket değil, bir çıkar kapısı, kazanç kapısı da değil." diye yazdı.
Aydın Ünal, AK Parti'yi bu pencereden gören kişilerin, "boyunlarında can simitleri, filikaların başında, en küçük sarsıntıda gemiyi terk etmek için fırsat kollayanlar" olduğunu da belirtti.
İşte o yazı:
- Dava delileri
AK Parti'ye bir “ÅŸirket” nazarıyla bakanlar olabilir; partiye, “kar getiren kuruluÅŸ”, “ikbal kapısı” mantığıyla yaklaÅŸanlar da olabilir.
Böyle büyük bir siyasi harekete, hele hele iktidardaki bir partiye kimilerinin bu nazarla bakması da gayet tabiidir.
Büyük bir gemiye benzetirseniz AK Parti'yi, dümeninde kaptanı vardır, mürettebatı vardır, yolcuları vardır; bir de, piresinden faresine, kaçak yolcusundan seyyar satıcısına kadar gemiye “tutunanlar” vardır. Kaptan, mürettebat ve yolcular, belli bir rota içinde menzile doÄŸru yol alırken, menzile ulaÅŸmanın mücadelesini verirken, kimileri de yolculuk esnasında bir ÅŸeyler koparmanın, daha çok kazanmanın mücadelesini verirler. Kaptanın, mürettebatın ve yolcuların, açık denizlerde gemilerinden baÅŸka tutunacak dalları, takdir-i Ä°lahi'den öte sığınakları yoktur; diÄŸerleri ise, boyunlarında can simitleri, filikaların başında, en küçük sarsıntıda gemiyi terk etmek için fırsat kollayanlardır.
AK Parti, 14 Ağustos 2001'de kurulmuş olsa da, esasında, 16 yaşında bir siyasi parti değil, asırlardır yıkılmadan ayakta duran köklü bir dava çınarının yeni bir dalıdır. O dava çınarının ruh kökünde Sultan Alparslan'dan Fatih'e, Yavuz Sultan Selim'den Abdülhamid'e, Necmettin Erbakan'dan Recep Tayyip Erdoğan'a kadar nice büyük devlet adamının alın teri; Şeyh Edebali'den Mehmet Akif'e, Mevlana'dan Necip Fazıl'a, Yunus Emre'den Sezai Karakoç'a nice gönül insanının medeniyet tahayyülü, tasavvuru ve çizdikleri rotaları vardır.
Bir de, hiç görünmeyen, bilinmeyen, anılmayan isimsiz kahramanları vardır bu davanın. Kimi zaman ellerinde kılıç nefer olmuÅŸ, can vermiÅŸlerdir, kimi zaman yoksulu arayıp bulmuÅŸ, karnını doyurmuÅŸlardır, kimi zaman aç kalmış, açıkta kalmış, kimselere belli etmemiÅŸlerdir; davalarının delisi olmuÅŸ, varlarını, yoklarını, bütün gayretlerini davaya adamış, hiçbir çıkar, hiçbir ikbal beklentisine girmeden bir ömür boyu dava için koÅŸturmuÅŸlardır. “Cahil”, “köylü”, “taÅŸralı”, “yoksul”, “gerici”, “yobaz” gibi sıfatların tahkir amacıyla muhatabı olmalarına raÄŸmen, zengin gönülleriyle, ufukları aÅŸan basiretleriyle, bilginleri kıskandıran feraset ve hikmetleriyle, sarsılmaz imanlarıyla, bitmeyen sabırları, tükenmeyen umutları, dillerinden düşmeyen samimi dualarıyla, iÅŸte davayı omuzlayıp, ÅŸu noktalara, ÅŸu muhteÅŸem zafer günlerine bizzat onlar taşımışlardır.
Dışardan bakanlar onları “deli” zanneder, “manyak” zanneder…
Mü'minin, davasına inanmış olanın vasfı da işte tam budur, dışarıya tam da böyle görünmektir.
AK Parti'yi analiz etmeye çalışanların hep çaresiz kaldıkları noktadır bu…
Bu deliliği, bu manyaklığı, bu dava tutkusunu, bu imanı anlamak, sadece bu ruh halinin içinde olmakla, o çeşmeden kana kana içebilmekle, o özü, maksadı, gayeyi kavrayabilmekle, özümseyebilmekle mümkün olur.
Ne dışardan bakarak, ne de tutunarak, yanaÅŸarak, asılarak, yapışarak anlaşılmaz bu delilik ve “manyaklık”.
“Artık çok paramız var, bayrak asan gönüllülere ihtiyacımız yok. Bayrağı da, afiÅŸi de parayla astırırız” diyenlerin anlamadıkları ÅŸu: O direklere bayrak asmak için çıkanlar, afiÅŸ yapıştıranlar, broşür dağıtanlar, kapı kapı gezenler, sabah çocuklarını uyurken öpüp, gece yarısı çocuklarını uyurken bulanlar, öğrenci yetiÅŸtirmek için çırpınanlar, yoksul bulup doyurmak için koÅŸturanlar, Filistin için ciÄŸerini daÄŸlayanlar, mazlum çocukları kendi çocukları kadar sevenler, teÅŸkilat içinde teÅŸkilat disipliniyle aÅŸkla çalışanlar bunları para için, ikbal için yapmadılar; onlar bunu iman ÅŸuuruyla, dava derdiyle, Allah rızası için, aÅŸkla, tutkuyla, bizzat gönülleriyle, gönüllü olarak yaptılar.
Davadan “gönülü”, “aÅŸkı”, “savdayı”, “derdi” çıkarırsanız, geriye hiçbir ÅŸey, ama hiçbir ÅŸey kalmaz.
AK Parti'yi anlamayanların, asla da anlamayacakların, AK Parti'ye dair ne sözlerinin, ne tasarımlarının, ne projelerinin kıymeti harbiyesi yok.
AK Parti bir şirket değil, bir çıkar kapısı, kazanç kapısı da değil.
AK Parti, gücü aldığı oylarla, kazandıkları ve kazandırdıklarıyla ölçülebilecek bir parti değildir. AK Parti, ufkuyla, vizyonuyla, sabrıyla, sebatıyla, vatanına, milletine, bağımsızlığına olan aşkıyla, adalete olan tutkusuyla, Filistin davası başta olmak üzere mazlumlar için derdiyle, davasına deli gibi bağlılıyla gücü ölçülebilecek bir partidir.
Kimler kimler bu geminin tabanında delik açmak için çabaladı; onları hatırlayan da yok.
Asırlar içinde ne boÅŸ heveslere kapıldılar: “Bitti” dediler, “gemi su alıyor” dediler, “fitne” dediler, “sonun baÅŸlangıcı, iÅŸte iniÅŸe geçti” dediler…
“Her dem yeniden doÄŸduÄŸumuzu” bir türlü anlamadılar.
Sizin dışardan bakıp “deli” zannettiÄŸiniz, “manyak” dediÄŸiniz bu insanların ateÅŸi üflemekle sönmez. Ä°stikametleri de deÄŸiÅŸmez.
Altından daÄŸlar verseniz satın alamayacağınız, ikbal umutlarıyla kandıramayacağınız, size hiç benzemeyen “dava delileri” var karşınızda. Ve o “dava delileri” ÅŸimdi her ÅŸeye yeniden baÅŸlıyorlar. Hiç boÅŸa heveslenmeyin…
Henüz yorum yapılmamış.