Sosyal Medya

Kürsü

Dindarlık, dinde olanı yaşamaktır-Yaşar Değirmenci

Müslümanlar olarak gün geçtikçe yaşayan değil, tartışan bireyler olma eğilimini benimsemiş gözükmekteyiz. Halbuki din, sadece iman değil, aynı zamanda ameldir. Kaliteli, seviyeli âlimlerimiz ‘Allah, bir topluluğa şer murat ederse, onlara tartışma (cedel) kapısını açar ve onları amelden alıkoyar.’ Bu tesbiti yapıp dikkat çekmişlerdir.



YaÅŸanmayan, hayata intikal etmeyen, vicdanlara hapsedilmiÅŸ bir din ve iman sadece iddiada kalır. Ä°manın isbatı ameldir, dinin hayata taşınmasıdır. Toplumumuzda bazı hatalı tutum ve iddia dikkat çekmektedir. Bir ‘nefs muhasebesi’ yapıp eksiklikleri tamamlama, ifrada düşülmüşse itidal ve istikamet noktasına gelme, toplumdan uzaklaÅŸmayı tercih edip efdaliyet (üstünlük) hastalığına tutulmuÅŸsa âyet ve hadislerin ışığında düzelme gayreti içine girmelidir. Dikkat çeken hususlara gelince; Dini yaÅŸama adına ÅŸahsi hayatlarında hiçbir amel bulunmayan kimseler, dine son derece saygılı ve kalplerinin temiz olduÄŸunu iddia etmektedirler. Dindarlık, dinde olanı yaÅŸamaktır. Müslüman, din kardeÅŸleri yanı başında dururken onları bırakıp baÅŸka din mensuplarını ve dinsizleri dost edinemez. Çünkü Müslümanın dostu ancak Müslümandır. Müslüman öteki Müslüman kardeÅŸlerine buÄŸz edemez, kin tutamaz, sırt çeviremez. Sun’î üstünlük ölçüleri koyamaz. Ä°slâm’da üstünlüğün sadece ve sadece takva ile olduÄŸunu unutamaz. Müslüman, sevgi ve nefretine “Allah için” kaydını deÄŸiÅŸmez gerekçe kılacaktır. Zira Peygamber Efendimiz, “Amellerin en üstünü Allah için sevmek, Allah için nefret etmektir.” BuyurmuÅŸlardır. Peygamberimize “- Ey Allah’ın Rasulü, kavmiyetçilik nedir?” diye sorulmuÅŸ, aleyhisselam Efendimiz: “Zulüm ve haksızlıkta kavmine yardımcı olmandır” diye cevap vermiÅŸlerdir. Mesele bir Müslümanın yakınlarını, milletini sevmesi deÄŸil, onlara haksızlıklarında ortak ve yardımcı olmalarıdır. 
 
Allah’a iman eden ve bir gün O’na hesap verme sorumluÄŸuna sahip bulunan Müslüman, kendi cemaatinden, tarikatinden, partisinden diye bir kimseyi kayırır, O’nunla olan özel kardeÅŸlik ve yakınlık iliÅŸkisini din kardeÅŸliÄŸine ve liyakata tercih eder ve bu sebeple hakkı sahibine (hak edene, ehil ve layık olana) deÄŸil de hak etmeyene verirse ‘Din kardeÅŸliÄŸinden uzaklaÅŸmış olur. Irk ve mezhep bağını din kardeÅŸliÄŸinin önüne geçirenler de tefrikacı ve fitnecidirler ki, Allah ve Rasulü bunları (tefrikacı ve fitnecileri) lanetlemiÅŸtir. Ãœmmet birliÄŸini bir türlü kuramayışımızın sebebi din kardeÅŸliÄŸinin hukukuna riayet etmeyiÅŸimizdir.
 
Peygamber Efendimiz, bizlere, hali vakti ne olursa olsun her Müslüman için bir iyilik yolu bulunduÄŸunu hatta zararsızlığın da baÅŸlı başına bir iyilik olduÄŸunu göstermiÅŸtir. Bütün iyilik çeÅŸitlerinin temelinde Müslümanlara zarar vermeme düşüncesi ve tavrı mutlaka bulunacaktır. ‘Emri bil ma’ruf nehyi anil münker’ görevi usulü dairesinde her zaman yapılmalıdır. Müslüman kendi gücünü, mutluluÄŸunu, izzetini, ÅŸerefini din kardeÅŸlerinde bilecek ve bulacaktır. Peygamberimiz bu sebeple “Hiç biriniz, kendisi için istediÄŸini din kardeÅŸi için de istemedikçe iyi mü’min olamaz.” BuyurmuÅŸtur. Gerek fert, gerek millet olarak tercihlerini daima din kardeÅŸlerinden yana kullanmak zorundadır. Günümüz dünyasında beynelmilel zeminde Müslümanların birbirlerine sahip çıkmalarının ne kadar önemli olduÄŸu referandumdaki ‘evet/hayır’ oylamasında (tercihinde) ortaya çıkmıştır. Küfrün, Ä°slâm düşmanlarının nasıl bir millet haline geldiÄŸi, bir ülkedeki referandumun ‘Hilal/Haç’ meselesi gibi deÄŸerlendirildiÄŸi ibretamizdir. 
 
Günün ÅŸartları, görüntüsü ve gidiÅŸatı ne olursa olsun, imandan yana tavır almak, ÅŸeref ve haysiyetine sahip çıkmak, Peygamberlerin ortak sünneti olarak Müslümanların en temel görevleri ve imanlarına karşı ertelenemez, vazgeçilemez yükümlülükleridir. Bütün Peygamberlerin ÅŸirk ve putlaÅŸtırma ile mücadele edip ‘Tevhide inanma ve taÄŸuttan sakınma daveti’ iki esas vazifeleri olmuÅŸtur. TaÄŸut, hakkı tanımayıp azan, sapan ve saptıran her kiÅŸi, sistem ve güç odağı demektir. Allah yolundan alıkoymaya çalışan herkes taÄŸut, her faaliyet ve teÅŸebbüs de o kapsama girer. Günümüzde Ä°slâm dışı olan ‘put ve putlaÅŸtırma’ sistemleÅŸmiÅŸ, ilkeselleÅŸmiÅŸ ve kavramsallaÅŸmıştır. Bazı kavramlar tartışılamaz, eleÅŸtirilemez, sadece gereÄŸi yerine getirilir ve önünde boyun eÄŸilir konumda görülmekte, öyle algılanılmakta ve ona göre uygulamalar ortaya konulmaktadır. ÇaÄŸdaÅŸlık/ demokrasi/laiklik/teknoloji gibi bazı düşünce ve kavramların tartışılmaz ve dokunulmaz konumda görülmesi, insan fıtratına aykırı olan bir ÅŸirk türüdür. Yaptığından sorumlu tutulamayan yegane kudret sahibi Allah’tır. 
 
Bazı düşünce ve kavramların âdeta kutsal hale getirilip putlaÅŸtırılması ‘cehalet dönemi’ ile paralellik arz eder. Kavramların, düşüncelerin ve sistemlerin putlaÅŸtırılıp bugüne taşınıp kutsal hale getirilmesiyle de mutlaka mücadele edilmelidir. Biz ‘Sünneti çaÄŸa taşımak’ diyor, bunu önemli ve bir hizmet olarak görüyoruz. Peygamberler hidayet elçileridir. Bu sebeple onların verdiÄŸi mesajlar gerçekten insanlığın dünya ve ahiret mutluluÄŸu açısından önemlidir. Bu mesajı, dine saygıdan bahsedenler, bunu dinin sınırları içinde kalarak ve gücü ölçüsünde dinin ahkâmını yaÅŸayarak ispat edebilirler. Peygamberimizin diliyle hayırlı ve ÅŸerli olma bakınız nasıl izah edilmiÅŸ. ‘Sizin hayırlınız hanginiz, ÅŸerliniz hanginizdir söyleyeyim mi? Buyur, ey Allah’ın Resulü dediler. Sizin hayırlınız kendisinden hep hayır umulan ve ÅŸerrinden emin olunanızdır. Sizin ÅŸerliniz de kendisinden hayır umulmayan ve ÅŸerrinden emin olunmayanınızdır.’
 
Müslümanlar, Bâtılda, seküler ortamda yeni bir kiÅŸilik haline gelmiÅŸlerdir. Anormalleri normal görme ve normal karşılama eÄŸilimine girmiÅŸ, inandığı gibi yaÅŸamayınca yaÅŸadığı gibi inanmaya baÅŸlamışlardır. Ekonomik, siyasal ve mensubiyet çıkarlarını, dini görevlerine ve din kardeÅŸliÄŸine tercih eder hale gelmiÅŸ/getirilmiÅŸlerdir. Hastalıklarını kabullense tedavi olup iyileÅŸebilir. Kabullenmeyince tedavisi imkansız hale gelmektedir. Her Müslüman, gücü yettiÄŸince Ä°slâm esaslarını eksiksiz yaÅŸamak ve sorumluluÄŸu altındakilere yaÅŸatmakla yükümlüdür. Dinimizin ferdi ve toplumu etkisizliÄŸi iyi yaÅŸamayan, örnek olmayanlardan kaynaklanmaktadır. Kendimizden baÅŸka kimseye tahammülümüz yok. Sıhhatli düşüncenin yegâne yolu, nefsi bir tarafa bırakıp, akıl ve kalp ile düşünmektir. Öğüt vermek kolay, örnek olmak zordur. Dinimiz, samimiyetle, dürüstçe, yaÅŸanıp âyette zikredildiÄŸi gibi üsveyi hasene (iyi örnek) olarak hayatın içinde bir Peygamberin ümmeti olduÄŸumuzu göstermeliyiz. Çevremizde ‘sıbgatallahi ve men ehsenü minallahi sıbgah’ Bakara sûresi 138. Âyeti okuyup düşünelim. (Siz de Allah’ın ortaya koyduÄŸu tabiî renklere boyanın, insan yaratılışına uygun, Ä°slâmî ilkeleri ve deÄŸerler manzumesini hayata geçirin. Allah’tan baÅŸka kim, insan fıtratına uygun en güzel boyayı, insan tabiatına en uygun deÄŸerleri ortaya koyabilir. Biz daima, yalnız O’nu ilâh tanıyor, candan Müslümanlar olarak O’na baÄŸlanıyor, saygıyla O’na kulluk ve ibadet ediyoruz.) O halde baÅŸkalarının ‘dünyevileÅŸme hastalığı’na bulaÅŸmadan, uygulama ve telkinlerine kapılmadan, Rabbimizin emirleri, ikazları ve âlemlere rahmet olan örnek kul Peygamber Efendimizin sünneti çerçevesinde yaÅŸayarak ÅŸuur yenilenmesi yapalım. Gönül kapılarımızı açalım. Peygamberimizin örnekliÄŸini, yaÅŸayışını/sünnetini ve sünnetinin bilgi ve belgeleri olan hadisi ÅŸerifleriyle amel etmeyi, hayat tarzı haline getirmeyi de unutmayalım.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.