Sosyal Medya

Kültür Sanat

Şahidiyim ben, kendi hayatımın-Kemal Sayar

‘’İki gözle bak dünyaya’’ diyordu adam, ‘’biri dışarıyı gözlerken diğeri içini gözlesin’’. İçinde neler olup bittiğine bak. Hangi tepelere tırmanıyorsun, hangi yokuşlardan aşağı yuvarlanıyorsun? Dünyaya sorular sor, ama içini de ihmal etmeden.



Şimdi sen kendine bak! Dünyada bir taraftar olmak en kolayı. Varlığın ıstırabını yüklenmek zor, sloganlarla o sızıya pansuman yapmak kolay. Her birimizin insanlığının azaltıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Aklın ve kalbin uykuya yatırıldığı bir çağda, canavarlar ürüyor. Barbar dört bir koldan saldırıyor. Terörle saldırıyor, sarin gazıyla saldırıyor, camide saldırıyor, çocuk uykularında saldırıyor. Koyuya kesmiş bir kötülük görüyoruz etrafımızda, çocukların en vahşi yöntemlerle katledildiği bir barbarlık, ne ki müdahale edemiyoruz, tanıklığımız bize sadece utanç ve suçluluk olarak geri dönüyor. Her tanıklıkta insanlığımız biraz daha azalıyor.
 
Sen selam yurdunun elçisi ol. Hayatın askere yazılmasına karşı dur kardeÅŸim, dilin etrafta hain avlamaya durmasına, sana benzemeyenlerin insanlıktan çıkarılmasına karşı dur. Partizanlık muhatabını insanlıktan alarak bir sosyal kimliÄŸe indirgemektir. Böylece onun  gerçekliÄŸini, onun kendi ifadeleriyle deÄŸil, bizim ona yakıştırdığımız sosyallikler üzerinden kurarız. Ona göre bir elbise deÄŸil, elimizdeki elbiseye göre insan biçeriz. Böylece o, bizim içsel ihtiyacımızı karşılayan bir nesneye dönüşür. Bir düşmana mı ihtiyaç duyuyorum, onu aÄŸzından salyalar akan azılı bir canavara çeviririm tahayyülümde; bana tabi olacak bir dost mu lazım, önceden sevimsiz bulduÄŸum taraflarını görmezden gelir, ortak noktalarımızı büyüteç altına alırım. Onu bir düşman olarak kurguladığımda muhatabıma yüklediÄŸim negatif varoluÅŸ beni aklar, temize çıkarır. Onun günahlarını kendi sevaplarım sayarım. Ama bu vehimler ormanında ne kadar uzaÄŸa gidebilirim ki? BaÅŸka suretler bana hakikatte kim olduÄŸumu öğretmiyor. Bana zihnimin hayaletleri deÄŸil, kim olduÄŸumu gösterecek bir ayna gerek. Olgunluk yolculuÄŸu insanın kendi içindeki kötülükle yüzleÅŸebilmesi, kendi nefsini sigaya çekebilmesi ile kaim. Edep, kendimi noksan bilmemle baÅŸlar.
 
Gerçek bir insani buluÅŸma, muhatabıma  ‘’olduÄŸu gibi var olma’’ hakkını teslim eder.  Boyun eÄŸdirerek, onu bana tabi kılarak, onu düşmanlaÅŸtırarak deÄŸil, ona kendi anlam ve yaÅŸam dünyası içinde var olma biricikliÄŸini tanıyarak. Muhatabın varlığını tanımakla, ona benim yanımda kendisini emin bir biçimde hikaye edebileceÄŸi bir alan sunarım. Görünürdeki her uzlaÅŸmazlığın ötesinde bir yerde, aÅŸkın bir uzlaÅŸma var olabilir. Hayat baÅŸka biçimlerde bilinebilir, baÅŸka duyarlıklarla sevilebilir. Hayata karşı olana karşı duralım, bütün imkan ve gücümüzü onu durdurmaya hasredelim ama yaÅŸamak ve yaÅŸatmak isteyeni de düşman bellemeyelim.
 
Ä°nsanları deÄŸiÅŸtirmek istiyoruz ancak onlar tarafından deÄŸiÅŸtirilme düşüncesi bizi dehÅŸete düşürüyor. Bir misafiri kapıda karşılar karşılamaz onu soru yaÄŸmuruna tutarsanız bu nezaketsizlik addedilir, önce onu içeri alır hoşâmedî eder, sonra sohbete baÅŸlarsınız. Kendi öznelliÄŸimizin, kendi duygularımızın farkında olmakla düşüncelerimizdeki katılık yerini esnekliÄŸe bırakabilir. Bir örnek vereyim: GeçtiÄŸimiz haftayı Floransa’da  Avrupa Psikiyatri Kongresi’nde geçirdim. Orada iki tanınmış bilim adamı bir oturumda münazara ediyor, biri sözgelimi ‘’esrar her ortamda yasaklanmalıdır’’ı savunuyor, diÄŸeri ‘’yasaklar ilgiyi çoÄŸaltır’’ı. Her ikisi de bilimsel kanıtlar sunuyor ve sonunda kimin haklı olduÄŸuna izleyici karar veriyor. Jüri baÅŸkanı olan bilim adamı, tartışmalardan sonra, ‘’ÅŸimdi size beÅŸ dakika’’ dedi, ‘’bu beÅŸ dakikada karşıt görüşün ne denli haklı olduÄŸunu savunacaksınız’’. Çok eÄŸitici ve adam edici, karşıt görüşü savunmak zorunda kalmak. Ä°nsanın ideolojik keskinliklerini törpüleyecek bir deneyim. Bu egzersizi hayatın bizi kuvvetli taraftarlıklara zorladığı konularda deneyebiliriz. Bir tür hayal alıştırması, muarız saydığımız insanların neler düşünüyor ve hissedebiliyor olacağına dair bir temrin. BaÅŸka hayatların tanığı olduÄŸumuz kadar kendi hayatlarımızın da tanığıyız. Kendine kör bir insan dünyayı hangi berraklıkta görebilir? Gördüğümüz her ÅŸeyi kendi benliÄŸimizin prizmasında kırıp döküp görüyorsak, benlik yanılsamasından başımızı kaldıramıyorsak,  Ä°lahi bilgiden uzaÄŸa düşmüşüz demektir.  Ä°Ã§in için, asit gibi yanar o akıl. Ne kadar sahicisin, bir sor kendine. Görgü ÅŸahidi olduÄŸun ÅŸu hayatın ne kadarını sen kendi  iradenle yazdın, ne kadarı eline tutuÅŸturulan repliklerden ibaret?
 
Her birimiz zaman ve mekan içinde bir zerreyiz. Birbirimize deÄŸme ve karşılaÅŸma fırsatı bulduÄŸumuzda bir sohbet imkanı doÄŸuyor aramızda, yeni bir ÅŸeyin oluÅŸmasına imkan verecek bir buluÅŸma, seni ve beni aÅŸan ama senden ve benden bir parça taşıyan bir etkileÅŸim. Husumet söz konusu olduÄŸunda  dili karşımızdakini etiketlemek ve onu kendimizden uzaklaÅŸtırmak için kullanır, sözcüklerden bir mızrak yapıp muhatabımızın hançeresine saplamak isteriz.  Sohbet ise dili ve varlığı bir barış vasatına dönüştürmektir. Sohbet birbirimizi dinleyebilme imkanıdır. Böylece öteki tarafından deÄŸiÅŸtirilme ihtimalini de kabullenmiÅŸ olurum. Düşünmek ruhun kendisiyle yaptığı bir sohbettir. ‘Tefekkür, teÅŸekkürdür’ evet, nimetin kadrini bilmektir. Ä°nsanın kadrini bilmeden çıkacağımız hiçbir yürüyüş Ä°lahi uÄŸrakları ziyaret etmez. Hz. Ä°nsan’ı görmediÄŸimiz, insanda saklı Hızır’ı görmezden geldiÄŸimiz her seferinde kendi insanlığımızın da bir kısmını yadsımış oluyoruz. Her karşılaÅŸma, her buluÅŸma insanın kendi önyargılarını sınama imkanı barındıran bir sohbet imkanıdır aynı zamanda. Dünyayı zırhlarımız ve maskelerimizle deÄŸil, en korunaksız ve saf halimizle, kalbimizle bilmeye bir davettir sohbet.
 
Ä°nsanlığımızdan ve hayatlarımızdan sorumluyuz. Kendimize, tabiata, baÅŸka insan ve varlıklara ve en temelde Allah’a karşı sorumluyuz. Her birimiz çevremizin olduÄŸu kadar kendi hayatlarımızın da görgü ÅŸahitleriyiz. ‘Ä°nsaniyetten geriye kalan, yani yok olmakta direnen her ne ise, üstüne bir ÅŸey inÅŸa edilebilecek olan da kesinlikle odur’ diyor Terry Eagleton. Dünya bir ‘Karanlık ÇaÄŸ’a girmiÅŸ görünüyor, diyorum ki insaniyetten geri kalan, yani yaÅŸama ve direnme iradesi gösteren her ÅŸeyi, kimlik kağıdı sormaksızın sahiplenelim. Ä°nsanı aziz bilelim, hayatın tanığı olalım. ‘YaÅŸadım ben, kötülükle savaÅŸtım, ÅŸahit olsun buna insanlar’ diyebilmek için, aÅŸk ile evvela diyelim, ‘ÅŸahidiyim ben, kendi hayatımın’.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.