Kürsü
Zor Yılları Unutma!-Abdullah Yıldız
Follow @dusuncemektebi2
"Biz bir gün tarlaya gidiyor, orada dersimizi alıyor; bir gün de kızılağaç tepesinde ezberimizi hocamıza okuyorduk. (Bizim yörede kızılağaca kara üzüm asması verilir…) Üzüm mevsimi, üzüm toplama bahanesiyle ağaca çıkıyor ve orada Kur’ân okuyorduk; kimse görmesin, şüphelenmesin diye… Yerin kulağı var… Kimi zaman da değirmene ya da mezarlığa gidiyor ve daha önce koparıp göğsümüze sakladığımız Kur’ân sayfalarını oralarda okuyarak dersimizi alıyorduk…”
Cumartesi günü sevgili Hasan Aycın ve Adem Özköse kardeÅŸimle birlikte Konya Kitap Fuarı’nda idik… Ä°mza ve söyleÅŸi öncesinde Hasan Aycın’la daldığımız sohbetin tadına doyamadık. Bir kısmına Müşahedât isimli eserinde yer verdiÄŸi yaÅŸanmışlıkları dinlerken, göz pınarlarımıza hâkim olamadık…
Çizgi üstadı olduÄŸu kadar sohbet üstadı da olan Aycın kardeÅŸim, ÅŸahsım için imzalamak lütfunda bulunduÄŸu “Müşâhedât”ında (s. 16) Kur’ân öğretiminin yasak olduÄŸu zorlu yıllarda dedesinin, iki amcasına Kur’ân-ı Kerim’i nasıl öğrettiÄŸini onun aÄŸzından şöyle aktarıyor:
“Kolay olmadı… Zor günlerdi… Tarlaya giderken Mushafları heybeye koyup, onları iki yanımda yürüterek ezberlerini dinliyordum. Etrafta çalışanlar bizim konuÅŸtuÄŸumuzu sanıyorlardı…
Tarlada ben çift sürerken onlar, biri üst, diÄŸeri alt sınırda pürüzlerin içinde ezber yapıyorlardı. Yemek zamanı aÄŸaç altına oturduÄŸumuzda onları dinlerken bir yandan ekmeÄŸimi yiyordum. Etrafta olanlar bizim yemek yediÄŸimizi sanıyorlardı. Sonra ellerine birer somun ekmek verip, akÅŸama kadar ezberleyecekleri dersi çalışmaları için yerlerine gönderiyordum… Dedekıran yollarının, Emire tarlalarının dili olsa da anlatsa o günlerimizi… Böyle böyle Kur’ân’ı hıfzettiler…”
Aynı zor yıllarda benzer bir yaÅŸanmışlığı da kalem ve kelam ustası Dursunali Taşçı hocam “Referansım Allah’tır” isimli kitabında (s. 23-27), babasının aÄŸzından şöyle aktarıyor:
“Sekiz-on yaÅŸlarındaydım. Rahmetli babam ve annemin kararlarıyla hafızlığa baÅŸladım. Hocam Kantar Hafız beni okutmaya baÅŸladı; tarlada, deÄŸirmenlerde, aÄŸaç tepelerinde!... O zamanlar Kur’ân okumak, bulundurmak yasaktı. Köyümüzün camisinin önündeki meydanda Kur’ân’ın yere atıldığına ve üstüne basıldığına çocukluk gözyaÅŸlarımla ÅŸahidim. Hâlâ rüyalarıma girer o olay...
… Biz bir gün tarlaya gidiyor, orada dersimizi alıyor; bir gün de kızılaÄŸaç tepesinde ezberimizi hocamıza okuyorduk. (Bizim yörede kızılaÄŸaca kara üzüm asması verilir…) Ãœzüm mevsimi, üzüm toplama bahanesiyle aÄŸaca çıkıyor ve orada Kur’ân okuyorduk; kimse görmesin, şüphelenmesin diye… Yerin kulağı var… Kimi zaman da deÄŸirmene ya da mezarlığa gidiyor ve daha önce koparıp göğsümüze sakladığımız Kur’ân sayfalarını oralarda okuyarak dersimizi alıyorduk…”
Hafızlığını böyle nice zorluklarla bitirir Dursunali Taşçı’nın babası…
Babasının hocası Kantar Hafız’ın Arapça ezan okuduÄŸu için başına gelenler; bir bacağı sakat olmasına raÄŸmen, kış günü ayağında takunya ile jandarmalar tarafından ite kaka götürülüşü, talebelerinin onun arkasından aÄŸlayışları… Bütün bunları yine babasının aÄŸzından anlatıyor Taşçı…
O zor yıllarda ülkemizin farklı yörelerinde yaÅŸanan bu acı tecrübelerin benzerlerini birçok kiÅŸinin kaleminden okuyanlarınız veya bizzat yaÅŸayanların aÄŸzından dinleyenleriniz, eminim çoktur; ahırlarda, samanlıklarda, daÄŸlarda, tren katarlarında gizli saklı Kur’ân öğrenen, öğreten nice kahramanlar…
Peki, bunları niçin hatırlatıyorum?!... Bu acı tecrübelerin daha beterlerini bu millete yeniden yaÅŸatmak amacıyla iÅŸbirliÄŸi yapan küresel ve yerel ÅŸer güçlere fırsat vermemek için ortak bir duruÅŸ sergilememiz gereken çok önemli ve belirleyici karar günlerinden geçiyoruz da ondan…
Aman dikkat! Detaylar veya tepkisellikler bizi, bu özden ve esastan kopuk tavırlara yöneltmemeli…
Henüz yorum yapılmamış.