Bunu neden söylüyorum. Çünkü son yıllarda eÄŸitimle ilgili kavramlar her zaman olduÄŸu gibi yine birbirine karıştırıldı. Ãœniversite, vakıf üniversitesi, özel üniversite, 2 yıllık, 4 yıllık, meslek vb. Sanırım benim en kısa zamanda bir sözlük çıkarmam lazım, yoksa buradan ne kadar düzeltebilirim ki. Yazımın başında sorduÄŸum sorunun cevabına geleyim. Ãœlkemizde üniversite mezunlarının oranı yüzde 18. Bu fazla mı az mı? Rusya’da bu oran yüzde 55, Kore’de yüzde 51, Avrupa’nın birçok ülkesinde yüzde 50’lerin üstünde, Åžili’de yüzde 22, Meksika’da yüzde 24’lerde. En önemlisi de DoÄŸu Bloku ülkeleri, yani düne kadar Sovyetler birliÄŸi ÅŸemsiyesinde kalmış sonra dağılmış ve hızla devlet olmaya çalışan ülkelerde ortalama üniversiteli oranı yüzde 35’lerde. Tüm bunların anlamı ÅŸudur. EÄŸer üniversite mezunu sayınız fazlaysa daha hızlı kalkınırsınız. EÄŸer üniversiteniz fazlaysa bu üniversiteler bulunduÄŸu bölgeye kültür ve kalkınmışlık getirir. Hele hele bizim gibi ülkelerde daha fazla insanı üniversiteli yapmak, eÄŸitmek hayati bir öneme sahip deÄŸil mi?
Bir de şu açıdan bakın, ülkemizin 18-64 yaş arası çalışan nüfusta eğitimi ortalama 5.5 yıldır. Yani üreten nüfusumuz ilkokul mezunu bile değil. Neden gelişemediğimizi şimdi anladınız mı? Kalkınma ime eğitim arasında çok yakın ilişki vardır. Daha fazla üniversite ve daha fazla okuyan insana ihtiyacımız olduğu kesin.
Dünyanın üniversite kavramını nasıl tanımladığına bakarak üniversitelerimizi tekrar tanımlamak durumundayız. Ãœniversiteler bizim geleceÄŸimiz, toplumumuzun sigortasıdır. Ãœniversiteler bilgi üreten, ürettiÄŸi bilgiyi bir fabrika gibi topluma yayan kurumlardır. Bugün Harvard Ãœniversitesi dünyanın her tarafından öğrenci alıp ciddi bir eÄŸitim turizmi oluÅŸtururken neden biz Azerbaycan’dan, Ä°ran’dan, Suriye’den öğrenci alamıyoruz. Neden Amerikalılar dünyanın birçok ülkesinde üniversite açarken, biz üniversitelerimizi bırakın yurtdışında baÅŸka ilde bile açamıyoruz.
***
Cevabı yine ben vereyim. Ãœniversitelerimiz yönetilemiyor. Ãœniversitelerimizi yönetenler YÖK’ten ÅŸikâyet ederek bu iÅŸten sıyrılmaya bakıyorlar. Kolayı bu olsa gerek. Ãœniversitelerimize devletin kaynak ayırmasına da ÅŸaşırıyorum, neden bu kadar profesörün, doçentin olduÄŸu bir yerde bilgi üretip satamıyoruz da ülkenin temel eÄŸitime ayırması gereken üreterek kazanması gereken üniversitelere harcıyoruz. Bu iÅŸte bir terslik yok mu? Ãœniversitelerde yapıyı deÄŸiÅŸtirmek zorundayız. Ãœniversiteler kendi bütçelerini yapan, kaynaklarını oluÅŸturan, hatta katma deÄŸer yaratan yerler olmalı. Bizde ise bütçeden pay alan ve bununla yaÅŸayan üniversiteler var. Bu doÄŸru bir yöntem deÄŸildir. Bu açıdan bizim öncelikle üniversiteleri kimin yönetmesi gerektiÄŸini tartışmamız gerekiyor. Bugünkü yapının deÄŸiÅŸmesi gerektiÄŸinde mutabık kalacağımız kesin. Ãœniversiteler bir tarafıyla akademik kurumlar iken diÄŸer tarafıyla üretim yapması gereken kurumlardır. Bunu yapabilmek için üniversite yönetimlerini daha esnek ve daha özerk hale getirmemiz gerekiyor. Ãœniversiteler kendi bütçelerini yapmalı ve bu bütçeye göre daha hızlı büyüyebilmeli veya çalışmalıdır. Sonuç olarak bunları yapabilirsek yükseköğretimimizin nasıl geliÅŸtiÄŸini kısa sürede göreceksiniz. Çünkü üniversiteler üretirse özgür olur, özgür oldukça üretir ve o zaman üniversite haline gelir.
Henüz yorum yapılmamış.