Ä°slam
Ä°lla Namaz-Ramazan Kayan
Follow @dusuncemektebi2
Namaz tüm zamanları kuşatan bir kulluk eylemidir. Sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı… Kuşluk, teheccüd… Bir namazdan boşalınca bir sonraki namaz devreye giriyor. Anlıyoruz ki, namaz “boş vakitler” in uğraşısı değil, hayatın bütününü kapsayan olmazsa olmazımızdır…
Her vakit bize tanıklık ediyor. Biz de her ana secde yüklüyoruz… Çünkü zaman bize emanet… Sürekli namazla durulur ve donanırız… Namazı tüm zamanlara yayan, zamana yenik düşmez… Namaz günü kucaklar…
“Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl; çünkü iyilikler (hasenat), kötülükleri giderir. Bu ibret alanlara bir öğüttür” (Hud 114)
GüneÅŸten önce de sonra da ayaktayız… Ãœzerine güneÅŸ doÄŸmayan bir medeniyetin çocukları olarak, aynı zamanda üzerine güneÅŸ batmayan bir disiplinden geliyoruz…
Namaz ilahi bir gündemdir… Hayatın günübirlik gaileleri, gelgitleri arasında Allah'tan kopmamak için namaz devreye giriyor… Müslüman, günde beÅŸ defa hayatın yoÄŸun temposunu durdurup, namaz ile ruhun doyum ve dolumunu saÄŸlıyor. DuraÄŸanlıktan ve dağınıklıktan kurtulmak, yeniden doÄŸrulmak için namaz insanın elinden tutuyor…
Namaz, alemlerin Rabbi yüce Allah tarafından günün belli dilimlerine yerleÅŸtirilmiÅŸ tevhidi bir ıslah eylemidir… BelirlenmiÅŸ aralıklarla hayatı tarama ve tamamlama fırsatı sunuyor…
Efendimizin (s.a.v)'in dünyada bize belirlediği hedef, biçtiği misyon belli:
“Yeryüzü bana mescid kılındı!”
Hayata nereden bakacağımızı, dünyayı hangi bakış açısı ile okuyacağımızı bize öğretiyor… Tüm arza secdeyi yaymamız gerekiyor… Yani yeryüzü bir seccade… Kimileri için yeryüzü sadece bir üretim ve tüketim sahası… Yani iÅŸ alanı… Kimileri için sömürü ve savaÅŸ meydanı… Kimileri için ise otel ve lokantadan baÅŸka bir anlam ifade etmiyor. Kimileri için oyun ve eÄŸlence salonu… Mescidsiz bir dünya insanın zindanıdır ancak. Arzın tanzim ve tezyini namazla mümkün. Yeryüzünün sulh ve salahı salatla gerçekleÅŸir. Bu bakımdan namazın koruyucu ve kurucu gücünü keÅŸfetmek lazım…
Hayatın ağırlığı üstümüze çöktüğünde namaz elimizden tutar. Karanlıktan, kirlilikten, korkaklıktan korur bizi… Namaz, yaÅŸadığımız günleri bir güvenlik iklimine dönüştürür… Dünyanın hannaslarına, hasudlarına, hainlerine, haramilerine karşı namazı kuÅŸanırız… Karanlığı yırtmak, kâbusları atmak, kaosları dağıtmak için hep namazlı olmayı tercih ediyoruz…
Hayatımıza el koymak isteyenlere inat, namazla direniyoruz… Namaz bize dik durmayı ve diri kalmayı öğretiyor… Hevaya yenik düşmediÄŸimizi, tuÄŸyana teslim olmayacağımızı, karanlık güçlerle iÅŸ tutmayacağımızı namaz ile deklare ederiz.
Namaza durmak, tevhidi anlayış ve davranış biçimleri dışında hiçbir ÅŸeye itibar etmemektir… Namaz, hayatın Rabbanî bir rotaya oturmasıdır… Bu puslu, bulanık dünyada bizi hakikate yönlendirecek gerçekçi pusula kuÅŸkusuz namazdır…
Öyle bir namaz ki; ÅŸeytanı kahreden… Åžerleri defeden… Münkeri nehyeden… FahÅŸayı tardeden… Åžehveti refeden bir namaz…
Unutmayalım; Rabbinin huzurunda belini bükmeyen bir kiÅŸinin, küfrün belini kırması mümkün mü? DeÄŸil. Küfrün belini, ÅŸeytanın bacağını kıracak olan, dosdoÄŸru kılınacak olan namazlarımızdır… Bundan dolayı olsa gerek, Ä°slam savaÅŸ ortamında bile illa namaz diyor… SavaÅŸla namaz iç içe…
“(SavaÅŸ ortamında) içlerinde olup onlara namaz kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, ortanızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diÄŸer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da ‘korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar…” (Nisa 120)
Savaşta bile namaz vazgeçilmez iken, barışta namazsızlığı nasıl anlamalıyız?
O ilk Kur'an nesli, kaybedilen savaÅŸtan daha çok zayi edilen namaza yanıyorlardı… Çünkü Peygamberinden böyle görmüşlerdi…
Resulullah (s.a.v) vaktinde kılamadığı bir vakit namaz için nasıl da ızdırap duyuyordu?
Bir gazve sonrası ashabı ile birlikte Medine'ye dönerken yorgun düşen ordu için yolda mola verdi. Ashabına seslendi:
“Kim bizim için fecre kadar nöbet tutar? Olur ki uyuya kalırız!”
Hz. Bilal (r.a) öne atılır:
“Ben” deyiverir. Ordu istirahate çekilir. Bilal nöbettedir, ancak onun da üzerinde sefer yorgunluÄŸu vardır. Sabaha yakın bulunduÄŸu nöbet mahallinde devesine yaslanır ve uyuya kalır. Yükselen güneÅŸin ışınları ile Hz. Peygamber ve ashabı uyanırlar. Sabah namazını kaçırmışlardı. Herkes üzgün…
Efendimiz (s.a.v)'in ilk defa sert ve kınayıcı bir sesle Bilal'e çıkıştığını görüyoruz:
“Bize ne yaptın Bilal!”
Bilal mahcup… Bilal mahzun… Elinde olmayan bir nedenden dolayı baÅŸlarına gelen bu musibet sebebiyle Bilal de yıkılmıştır, kendini savunmaya çalışır:
“Ä°ÅŸte seni tutan ÅŸey, beni de tuttu.”
Herkes tedirgin, hüzün bulutları çökmüştü üzerlerine… Sanki savaşı kaybetmiÅŸ gibi bir halleri vardı… BaÅŸlar önlerine eÄŸik… Acaba vaktinde kılınmayan bu namazdan dolayı Resulullah (s.a.v) ne diyecekti?
“Namazı unuttuÄŸunuz ve sonra hatırladığınız zaman onu ikame edin, ki Allah tebareke ve teala böyle diyor.”
Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)'in insanlara karşı ne kadar merhametli olduğunu biliyoruz. O'nun insanlara beddua etmekten imtina ettiğinin de farkındayız. Fakat bunun bir istisnası vardır. O da Hendek savaşında düşman güçleri ikindi namazını kılma fırsatı vermemişlerdi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v) onlar hakkında:
“Onlar nasıl güneÅŸ batıncaya kadar uÄŸraÅŸtırıp bizi orta (ikindi) namazından alıkoydularsa, Allah da onların evlerine, karınlarına ve kabirlerine ateÅŸ doldursun!” diyerek beddua etti, ilendi. ( Buhari-Müslim)
Belki de bu nebevi cümleden hareketle bizi namazdan alıkoyan her ne ise ona “olmaz olsun” dememiz gerekecektir… Bu iÅŸ, eÅŸ, aÅŸ, arkadaÅŸ, ya da baÅŸka bir ÅŸey olabilir… Namazla aramıza giren, namazımızı engelleyen her ÅŸey bizden uzak olmalı…
Evet, o ilk Ä°slam nesli için namaz, sadece namaz deÄŸildi… Onların dünyasında namazın farklı bir anlamı ve derinliÄŸi vardı… Namaz aynı zamanda; kıraat, zikir, hamd, dua, istiÄŸfar, oruç, tefekkür, tesbih, tevhid demekti…
Dünya hayatının keÅŸmekeÅŸi içinde Allah ile irtibatımızı kalıcı kılacak olan namazın ikamesidir… Ancak unutmayalım ki, huÅŸu katmadığımız bir namazın kıymeti yoktur… Ruhumuzda iÅŸtirak etmiyorsa, sadece bedenin eÄŸilip-kalkması namaz deÄŸildir. Namazı yüreÄŸinin derinliklerine indirmek gerekiyor… Yoksa namazdan huÅŸuyu çekip alırsanız geriye sadece kültür-fizik kalır…
Öyle bir namazımız olsun ki, bizi Rahman'a ram eylesin… Ne hayatın yoÄŸunluÄŸu, ne bedenin yorgunluÄŸu, ne de yorganın yumuÅŸaklığı bizi namazdan alıkoymasın…
Yani Kur'an'ın iÅŸaret ettiÄŸi, Resul'ün ikame ettiÄŸi namaz… Ne eksik ne fazla, O'ndan gördüğümüz gibi bir namaz… Åžimdi, O (s.a.v)'nun “gözümün nuru” dediÄŸi namazı gözümüzde büyütebilir miyiz? O ki, O'nun ümmetiyiz, gözümüzü koruduÄŸumuz gibi namazı da korumamız gerekiyor…
Çünkü hız ve haz dünyasında bize itidal ve istikamet kazandıracak olan huÅŸu üzere kılınan namazdır… Kıbleye yönelmek tüm dünyacı, zevkçi, çıkarcı eÄŸilim ve yöneliÅŸleri aÅŸmak ve aÅŸağılamaktır…
Böylesi bir namaz bilincini kuşandığımız zaman göreceğiz ki;
Nasıl ki, Hz. Musa (a.s)'ın asası var idiyse, bizim de namazımız var… Namazla çağın sihirli tuzaklarını bozmaya ne dersiniz?
Hz. Nuh (a.s) gemisi ile tufanları nasıl aÅŸtı ise, biz de tuÄŸyanları namazla alt etmeyi pekala baÅŸarabiliriz…
Hz. Süleyman (a.s)'ın saltanatına imrenerek ve ibretle bakanlar, takılı kalmayın, bizim de salatımız var…
Hz. Muhammed (s.a.v)'in miracı gözlerimizi kamaÅŸtırırken, namazın bize miraç kılındığını unutmamak lazım…
Hz. Ä°sa (a.s)'a açılan “maide”yi okurken, namazın bize sunulan bir gök sofrası olduÄŸunun farkında mıyız?
Namazın gücünü ancak hakkıyla namaz kılanlar elde edebilir.
Namaz nizamdır… Gecemize, gündüzümüze çeki-düzen vermiÅŸ oluyoruz… Namazla kendimizi inÅŸa eder, arzın ıslahına ve imarına talip oluruz… Evet, biz namazı ikame ettikçe, namaz da bizi inÅŸa edecektir… Hiç kuÅŸkusuz, namaz bizi insan kılacaktır… Çünkü namaz rayından çıkan hayatı mecrasına oturtmaktır… Daha doÄŸrusu rotayı cennete doÄŸrultmaktır… Gecemize, gündüzümüze, yazımıza, kışımıza, ömrümüze, ölümümüze, mesaimize, tatilimize, özelimize, genelimize namazı yerleÅŸtirmek durumundayız… Ä°ÅŸte o zaman namaz bizi kuÅŸatacak… Namaz bizi kuracak… Namaz bizi kılacak…
Görünen o ki, bugün namaz kılanların bile namaza ihtiyacı var… Hem de namaz gibi namaza… Mirac olacak, müjde olacak, moral olacak, mecal olacak bir namaza…
Sürekli, acaba namazıma bir halel geldi mi endiÅŸesi ile ürpermeliyiz… Umulur ki, iÅŸte o zaman, namaz dışındaki zamanlarımız da namaz yerine geçecektir… Her an namazdaymışız gibi bir ruh halini kuÅŸanmış oluruz… Hayatı namazlaÅŸtırdığımız zaman, namaz da hayatlaÅŸmış olur…
Daha açık ifade etmek gerekirse; kulluk kalitemizin göstergesi namazdır… BaÅŸka bir ifade ile kulluÄŸun özü ve özeti namazdır.
Sözün özü; diriliÅŸimiz namazla olacak, bunun için de önce bizim namazı diriltmemiz gerekiyor… Ve bizden namazı her yere yaymamız bekleniyor…
Bizim kuşak olarak yıllarca şu sloganla yürüdük:
“Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın!”
Ama bu sloganı ÅŸiar edinenler iktidar oldular, hâlâ ne zincirler kırıldı ne de Ayasofya açıldı… Niçin?
Vardığım sonuç ÅŸudur: Bu sloganla yürüyenler önce sabah namazlarında Sultan Ahmet Camii'ni doldurmadıkları sürece Ayasofya'nın açılacağını sanmıyorum… Yani Ayasofya'nın cami olmasının yolu sabah namazlarında camileri cemaatle doldurmaktan geçiyor…
Tabii önce bu bilinçte bir cemaatin inÅŸası gerekiyor… Belki o zaman Rabbim özgür Mescid-i Aksa'nın yollarını da bize açacaktır…
Hülasa; namazsız Ä°slam yok…
Namazsız hayat da hayat deÄŸildir, yaÅŸamaya deÄŸmez…
Belki ÅŸu soru zihninizi kurcalayabilir: Namazı terk etmenin hiç mi bir yolu yok? Var…
Şayet, Allah'a işiniz düşmeyecekse, namaz kılmayabilirsiniz!
Ya da sakar (cehennem ateşi) bana işlemez diyebiliyorsanız, namazı terk edebilirsiniz?
DeÄŸilse;
Ä°lla namaz… Ä°lla namaz… Ä°lla namaz…
Henüz yorum yapılmamış.