Güncel
Mehmet Ocaktan: Diyelim ki bütün dünya bize komplo kuruyor
Follow @dusuncemektebi2
Son dönemde biraz da referandum vesilesiyle oluşan gerilim hattında siyasetin dili oldukça keskinleşmiş bulunuyor. Aslında her ülkede seçim dönemlerinde işin tabiatı gereği siyasi söylemlerin de normal zamanlara göre keskinleşmesi doğal karşılanabilir. Ancak siyasette özellikle Avrupa’ya dönük olarak geliştirilen söylem dili sanki biraz normalin ötesine taşınmış ve de giderek kalıcı hale gelmeye başlamış gibi görünüyor. Uzun vadede bu dilin üreteceği sonuçlar dikkate alındığında, sürdürülebilir olduğunu söylemek maalesef pek mümkün gözükmüyor.
Diyelim ki, Avrupa ve dünya ülkeleri Türkiye’nin ekonomik olarak büyümesine, küresel ölçekte bir ülke olmasına tahammül edemiyor, bu yüzden de gizli-açık ittifaklar oluÅŸturarak önünü kesmeye çalışıyor, hatta komplolar kuruyor.
Eğer böyle bir varsayım üzerinden sonuç üretmeye çalışırsak, bu görüşümüzü kanıtlayacak örnek bulmakta aslında pek de sıkıntı çekmeyiz. Çünkü tarih boyunca bütün ülkeler ekonomik ve siyasal anlamda birbirlerinin ayağına basmak, milli çıkarları gereği kendi dışındaki ülkelere sıkıntı vermek konusunda sayısız diplomatik oyunlara başvurmuşlardır. Bu öyle bilinmeyen, gizlisi saklısı olan bir durum değil, ayrıca ülkeler arasındaki ilişkilerin genetiği de zaten böyle işlemektedir. Dolayısıyla bu durumu bir komplo olarak değerlendirmenin müşterisi her zaman çok olabilir.
Bunun için Türkiye’nin Avrupa ile son bir yıllık iliÅŸkilerinin fotoÄŸrafına baktığımızda bile sayısız komplo örneÄŸi üretebiliriz, eÄŸer niyetimiz buysa...
-Mesela baÅŸta ABD olmak üzere neredeyse bütün Avrupa ülkeleri 15 Temmuz ihanetinde Türkiye’yi yalnız bıraktılar. Daha da dramatik olanı FETÖ mensuplarını korumaya aldılar.
- Almanya ve Hollanda Türk siyasetçilere ve bakanlara karşı demokratik zihniyetle bağdaşmayacak akıl dışı yasaklamalara başvurdular.
-Neredeyse bütün Avrupa ülkeleri PKK ve FETÖ mensuplarına kucak açmaya devam ediyor.
-Rusya ve Amerika Suriye’de Türkiye’ye inat PYD-PKK’ya destek konusunda adeta yarış halindeler.
-ABD ve Ä°ngiltere Türkiye’den doÄŸrudan uçuÅŸlarda elektronik aletlerin uçaÄŸa alınmasını yasaklayan bir ayıba imza atmaktan çekinmedi.
Bu örnekleri çoÄŸaltabiliriz... Reva görülen bu tavrın itibarımızı zedelediÄŸi ve giderek Türkiye’yi yalnızlaÅŸtırdığı bir gerçek. Peki bu durumu sadece bir komplo olarak deÄŸerlendirerek sorunumuzu çözebilir miyiz?
Galiba ÅŸu anda Türkiye’nin dış politika önceliklerinin doÄŸru tespit edilebilmesi için, bu sorunun reel dünyanın gerçeklerine göre cevaplanması gerekiyor.
Biliyoruz ki uluslararası sistemde mutlak düşmanlar veya mutlak dostlar yoktur, çünkü ittifaklar çıkarlara göre şekillenmektedir. Dolayısıyla aktörler maksimum çıkar elde edebilmek ve stratejik avantajlar sağlayabilmek için ülkeler arasındaki kırılgan noktaları yakından izleme ve aynı zamanda muhtemel negatif gelişmeleri de kontrol etme durumundadırlar.
Mesele ÅŸu ki; kolay yolu seçerek bütün bu olup bitenleri komplo teorilerine baÄŸlayıp rahatlayabiliriz, ama bu Türkiye’nin önünde duran sorunları çözmez. Çünkü Türkiye, ancak dünya siyasetindeki imkan ve zemini geniÅŸleterek dünya ekonomisindeki imkanlarını artırabilir ve küresel bir saygınlık kazanabilir. Bunun da yolu, dünyaya küsüp köşemize çekilmekten ya da posta koymaktan deÄŸil, milli çıkar endeksli yeni stratejiler geliÅŸtirmekten geçmektedir.
***
Bu saatten sonra “Türk’ün Türk’ten baÅŸka dostu yoktur” gibi SoÄŸuk SavaÅŸ döneminden kalma bir travmaya teslim olmayacağımıza göre, Türkiye’nin zaman kaybetmeden dış politikada siyasal ve ekonomik iÅŸbirliÄŸi imkanlarını zenginleÅŸtirecek, etki alanlarını geliÅŸtirecek yeni diplomatik paradigmalar üretmesi gerekmektedir.
Açıkçası öncelikle başımıza gelenleri iyi tahlil edip, neyi nasıl yapacağımıza karar vermek durumundayız. Bu konuda deÄŸerli iktisatçımız Mustafa Özel’in bir konferans metninden şöyle bir cümleyi hatırlıyorum, zihin açıcı olabilir: “Tarih felsefecisi Collingwood, uygarlığı baÅŸa gelmiÅŸ bir hal olarak tanımlar; insanın ortaya koyduÄŸu bir ÅŸey olarak deÄŸil. Ä°ÅŸte bu baÅŸa gelmiÅŸliÄŸin mahiyetini kavrayabilirsek eÄŸer o zaman bir çözüm imkanımız da olabilir. EÄŸer baÅŸa neyin gelmiÅŸ olduÄŸunu anlayamıyorsak önereceÄŸimiz hiçbir ÅŸeyin çözüm olamayacağı da aÅŸikardır.”
Henüz yorum yapılmamış.