Sosyal Medya

Güncel

Hakikat yok sayınca yok olmuyor-İbrahim Kiras

Maalesef günümüz Türkiye’sinde de gerek içerideki toplumsal sorunlar konusunda gerekse dış politikamızın tosladığı duvarlar konusunda aydınlarımızın bir bölümü el ele vererek başa gelenleri sebep sonuç ilişkileriyle değil komplo teorileriyle açıklamaya çalışıyorlar. Siyasetçilerin bir kısmına da cazip geliyor bu bakış açısı. Çünkü kendi sorumlulukları devreden çıkmış oluyor. Ama bu anlayışla -yok sayılan veya olduğundan başka bir görünüme büründürülmüş olan- sorunlar çözülmüyor.



Bazı insanlar bazen dış gerçekliği diğer insanlardan farklı algılayabilirler. Bu son derece olağan bir durumdur. Ama bazen de toplumlar kolektif bir tutumla kolektif zihindeki gerçeklik algısını değiştirmeye yönelirler. Bu ikincisi çok olağan bir durum değil.
 
Peki, bir toplum neden rasyonaliteye sırtını döner? Topluca yaÅŸanan travmalar buna yol açabilir belki. Çok güçlü bir propaganda makinası da bazen bunu gerçekleÅŸtirebilir. Söz gelimi, bugün Kuzey Kore’de toplumun çok büyük çoÄŸunluÄŸu dünyanın geri kalanında açlık ve sefaletin alıp başını gittiÄŸine, buna mukabil kendi ülkelerinde mevcut rejim sayesinde iyi kötü bir hayat sürdürmenin mümkün olduÄŸuna inanıyor. Hatta düşman kardeÅŸleri olan Güney Kore’de insanların açlıktan birbirlerini yedikleri, hepsinin kuzeye kaçmak için fırsat aradıkları ama sınıra sıkı bir duvar çekmiÅŸ olan kapitalistlerin kaçmak isteyenleri acımasızca vurup öldürdüğü ÅŸeklindeki “resmi anlatı” tartışılmaz bir realite olarak kabul görüyor. Ä°nsanlar bu hikâyeye inanmak zorunda -veya inanmış görünmek zorunda- oldukları için deÄŸil, akla ve mantığa uygun buldukları için inanıyorlar. Zaten, hatırlayacaksınız, bundan önceki devlet baÅŸkanı öldüğünde insanların ne büyük bir içtenlikle yas tutup aÄŸladıklarını Kuzey Kore rejimi büyük bir memnuniyetle ve övünçle bütün dünyaya göstermiÅŸti.
 
***
 
Bir de tarihin yeni baÅŸtan yazılması meselesi var ki aslında bu mesele sayılmaz. Çünkü bugün gözlerimizin önünde yaÅŸananları bile olduÄŸu gibi deÄŸil kendi arzu ettiÄŸi biçimde görebilen insanlar için geçmiÅŸte olup bitmiÅŸ birtakım hadiselerin gerçek halinden farklı yorumlanması gayet normal sayılmalı. Hem zaten tarihi galipler yazar diye bir laf vardır diyeceksiniz. Bu doÄŸru tabii, savaşı veya herhangi bir mücadeleyi kaybeden taraf her ÅŸeyi kaybetmiÅŸ olur. Olup bitenleri yorumlama hakkını da kaybeder bu arada. Ancak ÅŸu da bir gerçek ki -en azından bir süre sonra kendilerine geldiklerinde- kaybedenler de kendilerine göre “tarih yazmaya” baÅŸlarlar. Bu tür tarih anlatılarında ya kaybedenlerin aslında kaybetmediÄŸi ileri sürülür ya da “kaybettik ama kendi kusurlarımız yüzünden deÄŸil” denilir. Büyük bir komplo kurulmuÅŸtur, ihanete uÄŸranılmıştır, düşmanlar dost gibi içimize sızmış ve kaleyi içeriden fethetmiÅŸtir, bütün dünya bize karşı birleÅŸmiÅŸtir vs. vs.
 
***
 
Fransız ihtilalinin kaybeden tarafı olan Kilise ve Aristokrasi yaÅŸanan hadiseyi toplumsal dinamikleriyle -ve tabii bir de kendi kusurlarıyla- açıklayamayınca baÅŸlarına gelenin “Yahudi ve Masonların eÅŸi benzeri görülmemiÅŸ bir komplosu” olduÄŸunu ileri sürmüşlerdi. Batı Avrupa topraklarında doÄŸan bu Yahudi-Mason komplosu literatürü zaman içinde bize kadar geldi ve hararetle benimsendi, biliyorsunuz. Önce 1908 Devrimi’nin toplumsal dayanağını ve siyasi sebeplerini görmek veya itiraf etmek istemeyen Yıldız Sarayı çevresi sarıldı bu hikâyelere. Ardından Cumhuriyet döneminde yaÅŸanan dönüşümlerden memnuniyet duymayan ama kendileri de topluma “geçmiÅŸe dönmek” dışında bir alternatif sunamayan kesimlerde baÅŸ gösterdi komplo teorilerine eÄŸilim.
 
***
 
Anlaşılan o ki komplo teorileri insan zihnindeki savunma mekanizmaları tarafından üretiliyor. YaÅŸanan bir olay dolayısıyla utanç yaÅŸamaktan, zayıf görülmekten, suçlanmaktan kurtulmak için gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmeye yöneliriz. Tabii, gerçek deÄŸiÅŸmez; yalnızca bizim zihnimizdeki formu deÄŸiÅŸebilir gerçeÄŸin. Ama bunun da sorunların çözümünde faydası olmaz. Sorunlarımızı çözebilmek için öncelikle o sorunların varlığını görmek ve sonra da bunların sebeplerini bulmaya çalışmak zorundayız. Aksi takdirde “başını kuma gömen devekuÅŸu” durumuna düşeriz. Dışımızdawki dünyayı göremeyince o dünyanın mevcut olmadığı hayaliyle mutlu oluruz. Ancak başımız kumun altında olduÄŸu için yaklaÅŸan tehlikeleri görüp önlem alma imkanından da mahrum olduÄŸumuz için bu mutluluk hali çok uzun süreli olmayabilir.
 
***
 
Netice-i kelam, insan kusurlu bir varlık. Bu kusurlar kimi zaman kritik sonuçlar da doğurabiliyor. Üstelik birbirine benzer toplumsal şartlar içinde birbirine benzer bireylerin ortak sorunları giderek kitlesel bir soruna dönüşürse konu iyice içinden çıkılmaz hale gelebiliyor.
 
Maalesef günümüz Türkiye’sinde de gerek içerideki toplumsal sorunlar konusunda gerekse dış politikamızın tosladığı duvarlar konusunda aydınlarımızın bir bölümü el ele vererek baÅŸa gelenleri sebep sonuç iliÅŸkileriyle deÄŸil komplo teorileriyle açıklamaya çalışıyorlar. Siyasetçilerin bir kısmına da cazip geliyor bu bakış açısı. Çünkü kendi sorumlulukları devreden çıkmış oluyor. Ama bu anlayışla -yok sayılan veya olduÄŸundan baÅŸka bir görünüme büründürülmüş olan- sorunlar çözülmüyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.