Sosyal Medya

Güncel

Molla Lütfi vakası ve Hased-i Akran belası-Mustafa Öztürk

Son günlerde, çayın demini bile dinî düzlemde konuşup tartışacak kadar maneviyat izhar eden bazı çevrelerin Kur’an’da tekrar, kıssalar, namazın kaç vakit olduğu gibi konularda bizi ilhadla suçlamaları Molla Lütfi vakasını anımsatan bir beladır ve belli ki bu beladan kurtuluş yoktur. Zira İslam’ın ilk yüzyıllarında fukahanın görüş ayrılıklarına dair yazdığı bir eserde sırf Ahmed b. Hanbel’den söz etmediği bahanesiyle Taberî gibi çok büyük bir âlime olmadık zulümleri reva gören, hatta cenazesinin gündüz vakti defnedilmesine bile müsaade etmeyen Hanbelîlerden ve bunların muadili faşizan “Haşvîgiller”den kurtuluş hiçbir asırda mümkün olmamıştır, bugün de maalesef olmayacaktır. Hâliyle, Rasûlullah’ın, “Müslüman, elinden ve dilinden başkalarına zarar gelmeyen insandır” sözünün tam karşılığı muhtemelen öteki dünyada yaşanacaktır. Vallahu a’lem!



Doktora öğrenciliÄŸim sırasında yazdığım Kur’an Dili ve RetoriÄŸi adlı kitapta Kur’an metninde tekrar konusunun nasıl anlaşılması/anlaşılmaması gerektiÄŸine dair deÄŸerlendirmeler kapsamında Thomas Carlyle’nin On Heroes adlı eserinden aktardığım, “Åžunu söylemeliyim ki Kur’an bugüne kadar okumakta en çok zorlandığım, okurken yorulup usandığım bir kitaptır. Bezdirici bir intizamsızlık, karmakarışıklık, hamlık, bitmez tükenmez tekrar, laf kalabalığı, dolambaçlılık…” ÅŸeklindeki pasaj, son günlerde “din mafyası” gibi hareket eden bazı mahfiller tarafından bizim görüşümüz olarak lanse edilmektedir. Hâlbuki adı geçen kitaptan aktardığımız pasaj Kur’an hitabını iki kapak arasına dercedilmiÅŸ yazılı metin olarak algılamanın birçok ayette tekrar bulunduÄŸu vehmine yol açtığını belirtmeye yöneliktir. Bize göre tekrar meselesinin bilindik edebî i’câz nazariyesi ekseninde ele alınış ve açıklanış tarzı romantik olmasının yanında Carlyle gibilere de koz verir mahiyettedir. Oysa Kur’an, Hz. Peygamber ve sahabenin tebliÄŸ/davet mücadelesi içerisinde canlı ve sıcak bir sesleniÅŸ olarak algılandığında hiçbir ayette tekrar bulunmadığı fark edilir.
 
***
 
Carlyle’nin hezeyanlarını bizim görüşümüzmüş gibi sunma ahlaksızlığıyla ne yapılmak istendiÄŸi hakkında az çok fikir vermesi bakımından Osmanlı tarihinde yaÅŸanan trajik bir hadiseyi kısaca aktarmakta fayda vardır. Hadise Molla Lütfi ve zındıklık hadisesidir. Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid dönemlerinde yaÅŸayan Molla Lütfi (ö. 900/1495) çok dirayetli ve aynı zamanda sivri dilli bir âlimdir. Fatih Sultan Mehmed devrinde vezirlik makamına gelen hocası Sinan PaÅŸa’nın tavsiyesiyle saray kütüphanesine “hâfız-ı kütüb” olarak tayin edilen Molla Lütfi bir süre sonra vakıf kitaplarına hıyanet suçlamasıyla önce kütüphaneden uzaklaÅŸtırılmış, ardından tazir cezasına çarptırılarak hapse atılmıştır. II. Bayezid döneminde ise Bursa, Edirne, Ä°stanbul gibi ÅŸehirlerde müderris olarak görev yapmış; fakat sonunda muhalif çevreler tarafından zındıklıkla suçlanmış ve idamla yargılandıktan sonra Atmeydanı’nda boynu koparılmıştır.
 
Kaynaklarda Molla Lütfi’nin zındıklık, sapkınlık, halkın dinî inançlarını ifsat ve geniÅŸ mezheplilik gibi bir dizi suç sebebiyle idam edildiÄŸi belirtilir; fakat onun bu cezayı mucip fiil veya sözlerine dair müşahhas örnekler verilmemesi dikkat çekicidir. Tek müşahhas örnek, “Molla Lütfi üstün kiÅŸilikli, rakipsiz bir âlimdir. Faziletlerinin çokluÄŸu akranlarını kıskandırdı, dilinin uzunluÄŸu yüzünden dönemin büyük ilim adamları kendisine buÄŸzettiler ve bu sebeple onu zındıklıkla suçlayıp yargıladılar” diyen TaÅŸköprizâde tarafından nakledilmiÅŸtir. Buna göre Molla Lütfi bir ders esnasında, “Namaz dedikleri kuru eÄŸilip kalkmaktan ibaret olup faydasız ve anlamsızdır” gibi bir söz söylemiÅŸtir. Ancak TaÅŸköprizâde’nin söz konusu derste hazır bulunan amcası Kıvâmeddin Kâsım’dan aktardığı ÅŸu bilgi hadisenin bambaÅŸka ÅŸekilde cereyan ettiÄŸini gösterir: Molla Lütfi önce Sahîh-i Buhârî nakleder, sonra dersimizi okuturdu. Yine bir gün Sahîh-i Buhârî naklederken Hz. Ali’nin bir savaÅŸ esnasında yaralanmasını anlattı. Bu savaÅŸta Hz. Ali’nin vücuduna bir ok isabet etmiÅŸ, vücudunda kalan ok parçası kendisini rahatsız etmeye baÅŸlayınca cerrahlar onu çıkarmak istemiÅŸ; fakat Hz. Ali acıya dayanamamıştır. Derken, namaza durup bütün benliÄŸiyle Allah’a yönelince ok çıkarılmış; fakat Hz. Ali hiçbir acı duymamıştır... Ä°ÅŸte Molla Lütfi bu olayı anlattıktan sonra üzüntüsünden aÄŸladı ve “Ä°ÅŸte gerçek namaz budur. Yoksa bizim kıldığımız namaz kuru kalkıp eÄŸilmekten ibarettir ki bunun faydası yoktur” dedi. O derste bulunan arkadaÅŸlarımız, “O gün Molla Lütfi, ‘Namaz dedikleri kuru eÄŸilip kalkmadır. Bunun önemi yoktur’ dedi” diyerek onun sözünü gerçeÄŸe aykırı biçimde naklettiler.
 
Müelliflerin hemen hepsi Molla Lütfi’ye isnat edilen suçun asılsız, dolayısıyla verilen cezanın haksız olduÄŸu kanaatinde hemfikirdir. Ä°damı sırasında imanını dile getirdiÄŸine dair rivayetlerin yanı sıra eserlerindeki fikir ve görüşler de Ehl-i Sünnet’e aykırı unsurlar içermemektedir. Zeyniyye tarikatı ÅŸeyhlerinden Muhyiddîn el-Kocavî’nin Molla Lütfi’nin idam haberini alınca, “Onun zındıklık ve ilhaddan uzak olduÄŸuna ben ÅŸahidim” dediÄŸi kaydedilir. Ayrıca Hoca Sâdeddin Efendi’nin, “Merhumu ortadan kaldırmak için hileler icat etmiÅŸler” dediÄŸi nakledilir. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi sırasında Anadolu kazaskerliÄŸi görevinde bulunan KemalpaÅŸazâde ile sohbet ederken, “Tokatlı Molla Lütfi sizin hocanız imiÅŸ; bilgisi ve fazileti bilinir iken öldürülmesine sebep ne oldu?” diye sorunca, KemalpaÅŸazâde, “Hased-i akran belâsına uÄŸradı” diye karşılık verir.
 
***
 
Molla Lütfi hadisesi hakkında daha fazla bilgi için Şükrü Özen’in, “Ä°slâm Hukukuna Göre Zındıklık Suçu ve Molla Lutfî’nin Ä°damının FıkhîliÄŸi” (Ä°slâm AraÅŸtırmaları Dergisi, 2001, sayı: 6 [2001]) ve Mehmet Evkuran’ın, “Osmanlı Bürokrasisinde Yüksek Siyaset-Ulema Ä°liÅŸkileri: Molla Lütfi ÖrneÄŸinde Bir DeÄŸerlendirme” (Hitit Ãœniversitesi Çorum Ä°lahiyat Fakültesi Dergisi, 2008/1, cilt: VII, sayı: 13 [2008/1) baÅŸlıklı makaleleri ile bu hadisenin günümüze bakan yönü hakkında Ä°smail Kılıçarslan’ın, “Bir Zındık: Molla Lütfi” (17 Åžubat 2015, Yeni Åžafak) baÅŸlıklı yazısını okumakta fayda vardır. Hâsıl-ı kelam, son günlerde, çayın demini bile dinî düzlemde konuÅŸup tartışacak kadar maneviyat izhar eden bazı çevrelerin Kur’an’da tekrar, kıssalar, namazın kaç vakit olduÄŸu gibi konularda bizi ilhadla suçlamaları Molla Lütfi vakasını anımsatan bir beladır ve belli ki bu beladan kurtuluÅŸ yoktur. Zira Ä°slam’ın ilk yüzyıllarında fukahanın görüş ayrılıklarına dair yazdığı bir eserde sırf Ahmed b. Hanbel’den söz etmediÄŸi bahanesiyle Taberî gibi çok büyük bir âlime olmadık zulümleri reva gören, hatta cenazesinin gündüz vakti defnedilmesine bile müsaade etmeyen Hanbelîlerden ve bunların muadili faÅŸizan “HaÅŸvîgiller”den kurtuluÅŸ hiçbir asırda mümkün olmamıştır, bugün de maalesef olmayacaktır. Hâliyle, Rasûlullah’ın, “Müslüman, elinden ve dilinden baÅŸkalarına zarar gelmeyen insandır” sözünün tam karşılığı muhtemelen öteki dünyada yaÅŸanacaktır. Vallahu a’lem!

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.