Sosyal Medya

YaÅŸam

Geçer-Kemal Sayar

Geçer dostum, geçer. Hayat bizi iyileştirir. Şafi olana sığın yeter. Her şey geçer. Güzellik kalır, iyilik kalır, merhamet kalır, dostluk ve muhabbet kalır. Bu dünyada hakikatte uğruna yaşanmaya değer olan ne ise, o kalır. Her şey geçer. “Benden sonrası kalır”.



Her zamanki akÅŸam yürüyüşümü yapıyordum. Karşıdan bir peri kızı gibi süzülerek geldi, mutluluÄŸun önüne katıp hafiflettiÄŸi, yerçekiminden kurtardığı bir ruh gibi. Yürümüyor sanki sadece kanatlarını hareket ettiriyordu. Bir an gözlerimiz birbirine deÄŸdi. Tanıyorduk birbirimizi, ne yapmalıydık acaba? Yeni bir konuÅŸmanın zahmetine hiç girmeden yolumuza yürüyüp devam etmeli miydik? O biricik anda ya birbirimizin varlığını ve tanışıklığımızı teyit edecek ya da ‘geçmiÅŸ artık çok uzak bir ülke’ diyerek kayıtsızlığın çölüne savrulacaktık. Ä°nsana hürmetimiz azalıyor, insanı aziz bilmiyor tam aksine onu hakir görüyoruz. Göz gözü görmüyor, göz özü görmüyor. Bu da bizi kendi içimizdeki asli varoluÅŸa, fıtrata yabancılaÅŸtırıyor. Hayatımız halisane bir varoluÅŸa yaslanmadıysa, kınadıklarımıza benzememiz uzun sürmüyor. O biricik anda, onca zaman acı ve tereddüt hikayelerini dinlediÄŸim bu kadının yanından geçip gidemezdim. Ãœstelik onun derdiyle hemhal olmuÅŸ, onun en derin maÄŸarasına çok yaklaÅŸtığım bir yere kadar ruhuna sokulmuÅŸtum. Sonra bir gün, içinde durduÄŸu noktanın çözümsüzlüğüne deÄŸin kesin bir ümitsizlikle “Ben artık gelmeyeceÄŸim” demiÅŸti. Belki de ona ne yapması gerektiÄŸini söyleyen ahlakçı yanım, onun elinden tutup karanlık bir ormanda kaybolmasını önleyecek ve sadece onun yanında durmakla bile onu iyileÅŸtirebilecek tarafımı alt etmiÅŸ ve onu ruhun uzun kış gecesinde yapayalnız bır “F!” diye seslendim coÅŸkuyla, “Kaç zamandır göremiyorum seni, nasılsın, ne alemdesin? Kaç kez aklıma geldin biliyor musun?” Sesimdeki sevinci saklamaya hiç niyetim yoktu. Kocaman bir gülümseme yerleÅŸmiÅŸti yüzüme, onun da yüzü mutluluktan ışıl ışıldı. “Çok çok iyiyim” dedi aceleyle bir haber vermek istercesine, “Evleniyorum”. Sevilen bir kadının ışıltısı. Sevebilen bir kalbin taçlanıp çiçeÄŸe durması. “Hayatta her ÅŸey çok iyi gitti şükürler olsun, ben çok iyiyim.” Bir ÅŸaÅŸkınlık bulutu içimde yer deÄŸiÅŸtirdi. Ovalardan daÄŸlara sonra yamaçlara sonra deniz kenarlarına çimlere bozkırlara ormanlara. Aaa nasıl olur?  Nasıl olur? Ben seni bir acının ortasında bırakmamış mıydım? Onca zaman sen o acının ortasına mıhlanmış kalmadın yani, hayatın kendisi sana bir terapist oldu, seni emzirdi, yaralarını saÄŸalttı demek? İç konuÅŸmalar ve hayret. Hayret ve hayret ve hayret. Ä°nsanları bizim onları bıraktığımız yerde bulacağımızı sanıyoruz. Hayat ilerliyor, deviniyor, yerinde durmuyor. Biz giderken niye baÅŸkaları geride kalsın ki? Mutlu insanların ruhunda yaralar açılıyor, üzgün insanların ruhundaki yaralar iyileÅŸiyor. OluÅŸ ve bozuluÅŸ daima tekrarlanıyor. AÄŸzımızdan çıkan sözler, çıkmayanları gizliyor. Sloganlar, varoluÅŸsal ıstırabımızı örtüyor. Bütün bu çoraklığın ortasında bir gülü sevebilmeyi istiyoruz. O gülün bizim biricik gülümüz olmasını, bir güneÅŸin sadece bizim kemiklerimizi yakmasını istiyoruz. Ä°nsanın kaderi vazgeçmediÄŸinde deÄŸiÅŸiyor, zira “kader gayrete aşıktır”. Yahut, gayrettir, kaderin kanatları.
 
Güzel temenniler, ayak üstü vedalaÅŸma. Birbirimizi gördüğümüze sevindik. Ruhlarımıza sadığız hala. Bir daha görür müyüz birbirimizi? Allah, bilir. Ama bu kısa karşılaÅŸmanın bana öğrettiÄŸi bir ÅŸey var: Ä°nsan kendisi seçmedikçe bir acının içinde çakılı kalmıyor. Hayat bizi de önüne katıp sürüklemek istiyor. Kader daima yeni yollar açıyor. Yeni akışlar, yeni çağıltılar. Bazen bir ırmağın çağıltısına eÅŸlik eder gibi gönlümüzü  o akışa bırakmamız, Rahmet’in tecelli edeceÄŸi anları beklememiz gerekiyor.
 
BeÅŸuÅŸ çehresiyle, hayatı çiçeÄŸe durmuÅŸ bir ilkbahar aÄŸacı gibi karşılamaya alışmış olan bir genç kız, adına M. diyelim. O gün çokça üzüntülerin omuzlarının üzerine külçe gibi çöktüğü, yürüyüşünü ağırlaÅŸtırdığı günlerden biriydi. Mutlular uçarcasına yürüyorsa, mahzunların da dalgın ve mahcup bir yürüyüşleri vardır. Ä°ncittiÄŸi yeryüzünden özür dilercesine mahzun basarlar ayaklarını, ağır ağır yürürler, taşıdıkları dert yetmezmiÅŸ gibi yolda rastladıkları, dünyada tesadüf ettikleri dertleri de bohçalarına katar, yürüdükçe daha da ağırlaşırlar. Gözleri kimseye deÄŸsin istemiyordu o gün, ‘alınır gibi bir bulutun yer deÄŸiÅŸtirmesinden’, dünyaya küsmeye hazırdı çoktan. Nazımızı da çekmeyecektiyse niye vardı ki dünya? Ama göz bu, yerinde durmuyor, tarassut etmek istiyor dünyayı, bir baÄŸ kurmak istiyor. Ä°liÅŸkilenmek, varlığı duymak ve varlığını duyurmak istiyor. Gözleri, yeraltı treninin vagonunda, tekerlekli iskemlesinde babacığıyla didiÅŸen, yüksek sesle ona bağırıp çağıran,  diÄŸer yolcuları ürküten gence takılıverdi. Babası engelli çocuÄŸunun nazını nazlıyor, alttan alarak evladını susturmaya ve etrafındaki yolculara mahcup düşmemeye gayret ediyordu. M., içinden gelen sesi dinledi ve o ergenlik yaÅŸtaki delikanlıya yanaÅŸarak ismini sordu. Ä°nsan için bir umut varsa, o da kendisini iyiliÄŸe çağıran sese kulaklarını tıkamamasıdır. Ä°yilik bazen bizi mıknatıs gibi çeker kendisine, çaÄŸrısına karşı koyamazsınız, bizi içine almakla dünyamızı güzelleÅŸtirir. Ä°yiliÄŸe çaÄŸrıyı hissettiÄŸimiz her yerde lütuf vardır. Orada yerçekiminin baÄŸlarından azadesiniz. Dünya çekimi kuvvetini kaybeder. Manevi bir manyetizmanın tesiri altında ruh adeta kanatlanır. M. o gün o tren yolculuÄŸunda bu dünyada sadece çıkardığı sesle var olabilme imkanı bulmuÅŸ, yürüyemeyen, yaşıtları kadar düşünemeyen ama bunun eksikliÄŸini bilebilecek kadar da dünyaya küsmüş bir gençle sohbete baÅŸladı. KonuÅŸtukça delikanlının öfkesi dindi, konuÅŸtukça bir çavlan serinliÄŸi üzerlerine sindi. M. beÅŸuÅŸ çehresini yeniden kuÅŸanmış, dallarındaki çiçekleri delikanlıya uzatıyor, gülüşüyor, iki dertli omuz omuza vermiÅŸ dünyanın yel deÄŸirmenlerini sarakaya alıyordu. Delikanlı canlanmış ve sevinçliydi ama az önceki o dertli M.’ye de ne olmuÅŸtu? O da galiba içinde hala deveran eden sımsıcak bir yürek taşıdığını hatırlamış ve dertlerin geçiciliÄŸini, insanın sadece kalbiyle görebileceÄŸini, kalpten kalbe olan o soylu yolu yürüyebilmenin insanı bir anda iyileÅŸtirebileceÄŸini fark etmiÅŸti. Ä°ki ruhun birbirine dokunabilmesi, Allah’ın bize ihsan ettiÄŸi mucizelerden birisidir. M. ağır adımlarla baÅŸladığı o akÅŸam yolculuÄŸunu, eve yaklaşırken bir melek kanatlarına asılmış uçarak tamamlayacaktı.
 
N. ilginç bir adam. Bir Anadolu ÅŸehrinde yaÅŸar, sanırsınız bir masal kahramanı. Türkü dinler, dinletir, gönlünde ne varsa sizinle cömertçe üleÅŸir. O akÅŸam da oturup çayları birbiri ardına devirdiÄŸimizde, Neyzen Tevfik’den bir ÅŸiir dinletti bana. ‘Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer /Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer / Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer /Devr-i ÅŸadi de geçer, gussa-i matem de geçer /Gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer’.
 
Geçer dostum, geçer. Hayat bizi iyileÅŸtirir. Åžafi olana sığın yeter. Her ÅŸey geçer. Güzellik kalır, iyilik kalır, merhamet kalır, dostluk ve muhabbet kalır. Bu dünyada hakikatte uÄŸruna yaÅŸanmaya deÄŸer olan ne ise, o kalır. Her ÅŸey geçer. “Benden sonrası kalır”.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.