Sosyal Medya

Güncel

İlişkiler kopma noktasına yaklaşıyor

Türkiye-AB ilişkilerinde bugün yaşanan kriz, 1997’den farklı olarak, siyasi-ekonomik, kültürel-idari boyutların tümünü kapsayan ve geri dönüşü çok zor olabilecek 'büyük ve bütünsel kriz' riskini taşıyor.



Yıl 1997: Türkiye-AB iliÅŸkilerinde büyük kriz yaÅŸanıyor. Sonunda, iliÅŸkiler 'siyasi düzeyde donduruluyor.' 1999 yılı sonunda, Türkiye’ye 'aday ülke statüsü' verilinceye kadar, siyasi düzeyde yaÅŸanan kriz devam ediyor.

1997-1999 arası dönemde, Türkiye’nin kendi içinde yaÅŸadığı ekonomik, siyasi, hukuki çalkantı devam ediyor. Bu nedenle 1997 yılında siyasi düzeyde donan iliÅŸkilerden iki yıl sonra, 1999 yılı sonunda, AB’nin niye Türkiye’ye tam üyelik müzakerelerinin baÅŸlatılması yolunu açacak 'aday ülke statüsü' kararını verdiÄŸini tam olarak bilmiyoruz. O dönem üzerine yapılan yorumlar ve çalışmalar, bölgesel ve küresel geliÅŸmelere baÄŸlı olarak 'Türkiye’yi kaybetmemek' düşüncesinin AB’nin aldığı kararda önemli rol oynadığını vurguluyor.

Türkiye ekonomisi 2001 krizine girmesine raÄŸmen, AB’nin siyasi krizi bitiren kararı, Türkiye-AB iliÅŸkilerinde yeni bir dönemin baÅŸlamasını saÄŸlıyor. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmesi, 2001 ekonomik krizinden çıkmak için reform sürecinin baÅŸlatılması ve 11 Eylül 2001’de yaÅŸanan ve Amerika’yi kalbinden vuran büyük terör eylemi, tüm bu unsurların birleÅŸimiyle, 2000-2006 yılları arasında Türkiye-AB iliÅŸkilerinde bugün özlemi içinde olduÄŸumuz altın dönem yaÅŸanıyor. 2000-2002 yılları arasında DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin reform niteliÄŸinde attığı adımlarla 3 Kasım 2002 seçimlerinin galibi AK Parti hükümetinin yaptığı reformalarla birleÅŸince, Türkiye-AB Ä°liÅŸkilerinde 3-Ekim-2005’te tam üyelik müzakereleri baÅŸlatılıyor.

'BÃœYÃœK VE BÃœTÃœNSEL KRÄ°Z' RÄ°SKÄ°

Yıl 2017: 15 Temmuz 2016 darbe giriÅŸimden sonra sıklıkla gelmeye devam ettiÄŸim Brüksel’deyim. 1997’den 2017’ye yaÅŸanan 20 yıldan sonra, yine, Türkiye-AB iliÅŸkilerinde deÄŸiÅŸen bir ÅŸey yok, yine büyük bir siyasi krizin eÅŸiÄŸindeyiz. 20 yıl sonra, yaÅŸanan bunca geliÅŸmeden, atılan bunca adımdan sonra, tam üyelik müzakereleri durmuÅŸ durumda ve tekrardan 1997 yılını hatırlatan bir krizin eÅŸiÄŸindeyiz. Türkiye-AB iliÅŸkileri siyasi düzeyde durma noktasına doÄŸru hızla ilerliyor. Bununla birlikte, altını çizelim, Türkiye-AB iliÅŸkilerinde bugün yaÅŸanan büyük kriz, 1997 siyasi krizine benzemekle birlikte, çok daha ciddi sonuçlar doÄŸurabilecek nitelikte.

ÜÇ NOKTANIN ALTINI HEMEN ÇİZELİM

Bir, taraflar kriz riskini yükselten tavırlarını sürdürürken, 1997’den farklı olarak, bu krizden nasıl çıkılacağı ya da 1999 yılı sonunda alınan olumlu karar gibi bir kararın bugün nasıl alınacağı üzerine ne Türkiye ne de AB tarafında hiçbir düşünce ya da arayış yok.

Ä°ki, bugün yaÅŸanan kriz, 1997’den farklı olarak, siyasi düzeyle sınırlı olmayabilir. 1963'ten beri süren ve artık taşınması giderek zorlaÅŸan Türkiye-AB iliÅŸkileri tümüyle bitebilir. Ä°ngiltere örneÄŸinde yaÅŸandığı gibi, Türkiye, AB iliÅŸkilerini referanduma götürebilir ve Brexit gibi, Türkiye AB’den ayrılabilir. Ya da eÄŸer 16 Nisan anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi referandumundan sonra Türkiye, idam cezasının geri gelmesini onaylarsa, AB, Türkiye’nin tüm kurumlarından ayrılması gerektiÄŸi kararını alabilir. DiÄŸer deÄŸiÅŸle, Türkiye-AB iliÅŸkilerinde bugün yaÅŸanan kriz, 1997’den farklı olarak, siyasi-ekonomik, kültürel-idari boyutların tümünü kapsayan ve geri dönüşü çok zor olabilecek 'büyük ve bütüsel kriz' riskini taşıyor.

BARDAÄžI TAÅžIRAN SON DAMLA

Üç, bugün yaÅŸanan kriz, çok büyük bir güven sorununu, retorik ve sembolik düzeyde telafisi çok zor tavır ve söylemleri içeriyor. Berlin, Brüksel, Rotterdam ve farklı Avrupa kentlerinde yaÅŸanan sorunlardan sonra bardağı taşıran son damla niteliÄŸinde CumhurbaÅŸkanı Sn. ErdoÄŸan’ın başına silah doÄŸrultulmuÅŸ ve 'ErdoÄŸan’ı öldürelim' çaÄŸrısı yapılan posterlerin Ä°sviçre’de asılması, yaÅŸanan krizin sembolik düzeyde geldiÄŸi noktayı simgeliyor. BaÅŸta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri için yapılan 'Nazi' ve 'FaÅŸist' gibi tanımlamaların da Avrupa’da kabul edilmesi mümkün deÄŸil.

Tüm bu boyutları içinde geri dönüşü olmayan bir noktaya doÄŸru giden Türkiye-AB iliÅŸkilerinde yaÅŸanan kriz, üzülerek söylemek gerekir ki, Türkiye-AB-Avrupa’nın birlikte hareket etmesi gerektiÄŸi ve birbirine gereksinim duyduÄŸu bir dönemde yaÅŸanıyor.

Bu bağlamda da iki noktanın altını çizmemiz gerekiyor:

Bir, mülteci krizi: Türkiye’nin, 'koÅŸulsuz misafirperverlik ilkesi' içinde misafir ettiÄŸi mültecilerin sayısı 3.6 milyona yaklaşıyor. Mültecilerin gitmek istedikleri yer Avrupa. Mülteci krizi, Türkiye-AB-Avrupa’yı doÄŸrudan ilgilendiriyor; bu aktörlerin beraber çalışmasını gerektiriyor. Ne Rusya, ne Ä°ran, ne Suudi Arabistan mülteci sorunuyla ilgililer; mülteciler de bu yerlere gitmek istemiyorlar. Gerek Türkiye-Almanya iliÅŸkilerinin, ki bu iki ülke mülteci krizinde kilit ülke konumundalar, gerekse de Türkiye-AB iliÅŸkilerinin iyi ve olumlu seyretmesi mülteci krizinin çözümü için olmazsa olmaz niteliÄŸinde. Böyle bir durumda, Türkiye-AB iliÅŸkilerinde krizden deÄŸil, tam aksine, birliktelik ve ortak çalışmadan konuÅŸmalıyız.

Ä°ki, terör sorunu: Fransa, Belçika, Almanya’da yaÅŸanan DEAÅž törörüne karşı en önemli mücadeleyi Türkiye veriyor. Türkiye’de de DEAÅž terör saldırıları yaÅŸanıyor. Türkiye’nin DEAÅž terörüne karşı verdiÄŸi mücadele, Avrupa’nın güvenliÄŸiyle de ilgili, Avrupa’nın güvenliÄŸini saÄŸlıyor. Türkiye, Avrupa’dan, PKK teörüne karşı da kendisine destek vermesini istiyor. Türkiye-AB-Avrupa’nın teröre karşı beraber ve birlikte hareket etmesi gereken bir zamanda, Türkiye-AB iliÅŸkilerinde kriz yaÅŸanıyor. Bu krizden sadece devletler deÄŸil, masum insanlar da olumsuz etkileniyor.

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ VE FETÖ İLE MÜCADELE

Peki, Mülteci krizi ve terör sorunu gibi iki çok ciddi süreç yaşanırken kriz niye çıkıyor?

Bir, AB-Avrupa ülkelerinde yaÅŸan seçimler ve Türkiye’de yaÅŸanan referandum, Türkiye-AB iliÅŸkilerini rehin almış durumda. Avrupa’da, anti-Türkiye ve anti-ErdoÄŸan söylem siyasi aktörler tarafından seçim için kullanılıyor, Türkiye'de de anti-AB ve anti-Batı söylem giderek güç kazanıyor;

Ä°ki ve daha önemlisi, Türkiye, 15 Temmuz darbe giriÅŸimine ve bu darbenin hazırlanmasında baÅŸ rolü oynayan FETÖ terör örgütüne karşı AB’den ve Avrupa ülkelerinden beklediÄŸi desteÄŸi ve anlayışı görmüş durumda deÄŸil. Bu durum, Türkiye’nin AB ve Avrupa ülkelerine güvensizliÄŸini arttırıyor.

Brüksel ve Berlin’e darbe giriÅŸiminden sonra yaptığım ziyaretlerden aldığım izlenim ÅŸuydu: Türkiye’nin AB ve Avrupa ülkelerine darbe giriÅŸimi ve FETÖ noktasında yaptığı eleÅŸtiri güçlüydü ve ahlaki üstünlüğe sahipti. Fakat, son dönemde, gerek FETÖ ile mücadele çabalarının akademi ve bütün kamu kurumlarını kapsayacak ÅŸekilde geniÅŸlemesi, gerekse de Avrupa’da yaÅŸanan seçimler, AB ve Avrupa ülkelerini, Türkiye’ye karşı söylemlerinde ve tavırlarında darbe giriÅŸimi ve FETÖ kartını tekrardan oynama kararına yöneltti. Bugün Türkiye-AB iliÅŸkilerinde yaÅŸanan güven bunalımında, darbe giriÅŸimi ve FETÖ sorununun çok önemli rol oynadığını vurgulamalıyız.

Üç, Avrupa ve Amerika’da geliÅŸen 'Ä°slam korkusu', 'mülteci korkusu', 'yabancı korkusu' vb. tepkici milliyetçi ve kültürel ırkçı söylemler, bir taraftan aşırı saÄŸ ve popülist siyasi liderleri ve partileri güçlendirirken, Türkiye-AB iliÅŸkilerinde de, anti-Türkiye ve anti-ErdoÄŸan söylem ve tavırların güçlenmesine zemin hazırlıyor.

AB TÃœRKÄ°YE'YÄ° KAYBEDÄ°YOR

Türkiye-AB ilişklerinde yaşanan krize, işaret edilen bu noktalar içinde bakmak gerekiyor. Bugün, 1997 krizinden çok daha ciddi ve bütünsel bir krizin eşiğindeyiz; tam da Türkiye-AB ilişkilerinde birlikteliğe ve ortak çalışmaya ihtiyaç duyduğumuz bir zaman diliminde.

Tavır ve retorik, gerçek sorunların ötesine gidiyor, iliÅŸkilerde yaÅŸanan güven sorununu derinleÅŸtiriyor ve iliÅŸkileri dönüşü olmayan bir eÅŸiÄŸe doÄŸru savuruyor. AB Türkiye’yi kaybediyor; Türkiye AB hikayesinden vaz geçiyor. Ne AB’nin, ne de Türkiye’nin böyle bir lüksü varken.

Türkiye-AB ilişkilerini tekrar 2000-2006 bahar dönemine geri götürecek adımların atılması için çalışmalıyız.

Türkiye-AB ilişkilerinin iyi ve verimli olmasının, sadece devletler için değil, daha da önemlisi, bölgesel ve küresel risklerin hedef haline getirdiği masum sivil insanlar için de çok önemli olduğunu unutmayalım. Ayrıca bu krizin ne AB'ye ne de Türkiye'ye hiçbir yararı olmadığı, iki tarafın da farkında olması gereken bir konu. Umarım, dönüşü olmayan eşiği aşmamışızdır.

[Prof. Dr. Fuat Keyman. Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi, İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü]

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.