Güncel
Türkiye fotoğrafında eksik olan şey-Hüseyin Akın
Follow @dusuncemektebi2
Muhalefet soğuk bir kelime! Yaz sıcağında iseniz bir o kadar sıcak ve bunaltıcı. İnsan böyledir, kendisinin yanlışlanmasını istemez. Yanılgı ile malul olan bir varlığın yanlışının ortaya çıkarılmasından bu derece korkması neyin nesidir? Kendini olduğu gibi kabul edemez bir türlü de ondan. Hep olduğundan bir üste göstermeye meyillidir kendini. Zayıf yanlarını ayıp yanları gibi görür. Kutsanmak, tebcil edilmek ister. Oysa insan oluşunun en önemli alamet-i farikasıdır bu kabul etmekten kaçtığı şey.
Geçmişte bir arkadaşımı eleştirdim diye aramıza duvarlar örüp barikatlar dikmişti.
Çok ağrına gitmiş, onda benim gördüğüm yanlış olan şey. Geçen günlerde de aynısı oldu.
Bir kıymetli dostu eleştirmeye tam yeltendim ki meğerse ne büyük ne fena bir işe kalkışmışım. Cümle ağzımda kaldı, yutkundum kaldım. Şimdi o da benimle yüzünün bir yarısıyla konuşuyor. Sorun değil, fakat kendi mevcudiyetini kusursuz gibi algılaması daha büyük bir yanlış. Şimdi bir teşehhüt miktarı düşünün, insan hatası söylendiğinde neden panik yapar, öfkelenir ve kendinden geçerek tanınmaz hale gelir. Bunun çok çeşitli sebepleri vardır kuşkusuz. Fakat derinlerdeki sebebi ortaya çıkarmadan hiçbir sebep bu sorunu aydınlatamayacaktır. Kusuru ortaya çıkarılan, hatası söylenen, yanlışı dile getirilen kişi kendisi ile yüzleşme mecburiyetinde kalır.
Bu icbari durum –yani kiÅŸinin kendi yanlışı ile hesaplaÅŸması- yüklenmesi hiç de kolay olmayan bir durumdur. Bu hali yaÅŸamak istemez insan. Hele bir de egosu ÅŸiÅŸmiÅŸ biri ise böyle bir tecrübeye tanık olmak hepten ıstıraptır.
Siyasi dünyamızda da aynı şeyi görüyoruz.
İktidar ve muhalefet kendilerine yönelen eleştiriye ondan istifade etmek yerine illa bir cevap vermek üzere harekete geçiyorlar.
İktidar muhalefetin, muhalefet iktidarın eleştirisinden hiç mi nasiplenmez?
Herkes karşısındakine: ‘Sana bakarak mı kendimi deÄŸiÅŸtireceÄŸim’ kompleksini yansıtan cevaplar yetiÅŸtiriyor. ÖzeleÅŸtirinin olmadığı yerde muhalefet, ekmek gibi su gibi gerekli bir nimettir. Ä°htilafın rahmet olan bir tarafı varsa yanlışı düzelten el ve dil sayesindedir.
Cemaatler arası muhalefete gelince, burada da tam anlamıyla bir insafsızlık ve izansızlık hâkimdir. Hâlbuki cemaat izan ve insafa en yakın durandır. Birinin fark edemediği aşırılık ve şirazesizliği diğerinin fark etme imkânı vardır.
Bu neden olmuyor? Çünkü cemaatin bütün fertleri başlarındaki kişinin düşüncesine göre tavır ortaya koyuyorlar. Herkes düşünür, ama kararı cemaat reisi verir. Böylelikle herkesin durum ve davranışları eşitlenip birbirinin aynısı olur. Bu durumda kimsenin bir yapıyı eleştirmesi diye bir şeyden bahsedilemez.
Türkiye’deki muhafazakârlık biraz da böyle bir muhalefet karşısında yerini korumaya, kılını kıpırdatmamaya dayalı bir muhafazakârlıktır. Karşıt fikirler muhafazakâr kitleye göre potansiyel halinde saldırı ve tehdit demektir.
Bu anlamda Türkiye’nin saÄŸcısı da solcusu da, Kemalist’i de muhafazakârdır.
Eleştiri ve muhalefete dayanıklı bir kafa inançları ve fikirleri karşısında titrek ve tedirgin değildir. Ne kadar çok tashih yapılırsa o denli kendini arındırır, aynı çukura bir kez daha düşmeyip aynı delikten bir kez daha ısırılmaz.
Muhalefet mi iktidar mı insanın imtihanını kolaylaştırır? İktidar inanç sahiplerinin dünyasını kolaylaştırır, serbest dolaşım rahatlığı sağlar. Fakat bu rahatlıkla kendinde güç vehmettiğinden kendini eleştirebilme genişliğini kaybeder. Muhalefet kişinin kendinden başlayarak tüm dünyada yanlış giden şeylere karşı müdahil olma bilincini geliştirir.
Muhalefet “olmaması gerekenden olması gerekene iÅŸaret eden” bir ince duyarlıktır.
İmhadan değil inşadan yanadır muhalefet. Yıkılanı restore eder. Akıl, ego ile birleşerek insanı insana karşı savunmak ister. Daha doğrusu insanı savunmak iddiasıyla yola çıkar. Egonun akılla girdiği koalisyon insanı korumak adına insanı dokunulmaz kılarak kendini ıslah edip onarma imkânından yoksun kılmaktır.
Türkiye fotoğrafında eksik olan şey işte budur: Yakıcı değil, yapıcı eleştiri!
Henüz yorum yapılmamış.