Sosyal Medya

Güncel

Avrupa: Olmayacak bir dua...-Süleyman Seyfi Öğün

Türkiye ile “Avrupa” arasındaki gerilimler tırmanıyor. En son olarak Sayın Cumhurbaşkanı, 16 Nisan'ın ardından Türkiye'nin AB ile olan ilişkilerini de bir referanduma taşıma ihtimâlinden bahsetti. Bu son derecede mühim ve kritik bir açıklama. Eğer kuvveden fiile geçerse ve kamuoyu buna “red” cevâbı verirse, modern Türkiye târihinin en ciddi ve radikâl kararlarından birisine şâhit olacağız demektir.



AB ile ilişkilerin koparılması, Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerinin sona ermesi ve kapılarını bu kıt'aya tamâmen kapatması anlamına elbette gelmeyecektir. Bir kere reel ve nesnel düzeyde ilişkilerin devâm edeceğini öngörebiliriz.. Meselâ ekonomik ilişkiler buna dâhildir. Özellikle âdil olmadığı ve muhtevâsı yönünden Türkiye'nin aleyhine pek çok hükmü içeren Gümrük Birliği konusunda önümüzdeki zaman zarfında yapılacak yeni görüşmeler için Türkiye artık çok daha bağımsız hareket edebilecektir. Bunun gibi, Avrupa'daki 5 milyona yakın Türk nüfûsunun geleceği ile ilgili olarak duyulan endişelerin, kısmen doğru olsa bile, bâzılarının zannettiği ve yarım ağızla da olsa dile getirdiği gibi, bir felâkete dönüşeceğini; bu kütlenin Avrupa'dan deportasyonu ile sonuçlanacağını zannetmiyorum.
AB ile olan müzâkerelerin ve açılan fasılların Türkiye'ye katkısı olmuştur. Bunu reddetmemek gerekir. Eminim hâlâ Türkiye'nin AB standartlarını gözeten açılımlar yapması mümkündür. Bu standartlar bellidir. Fark şu olabilir: Türkiye, artık bu standartları kendi millî menfaâtleri doğrultusunda kendisi benimseyecek; AB'nin dayatmaları olmaktan çıkaracaktır.
AB'nin Türkiye siyâsetlerinin ne olduÄŸu ortadadır. Bunu görmemek için gerçekten de görme özürlü veyâ bambaÅŸka bir niyet sâhibi olmak gerekir. AB Türkiye'yi istemiyor. Pek çok fasıl zâten ÅŸu veyâ bu sebeple bloke edilmiÅŸ vaziyette. Schöder'den sonra iktidâra gelen Merkel, açıkça Türkiye'yi eÅŸit bir AB üyesi olarak görmek istemediÄŸini; belki “imtiyazlı ortak” statüsünün verilebileceÄŸini ilân etmiÅŸti. Yâni hiç sıkılmadan, Türkiye'ye ikinci sınıf bir muameleyi lâyık görüyordu. Yâni; “Bu Türkiye adam olmaz. Ama mâdem kapımıza kadar gelmiÅŸler; Türklere, trenin ikinci mevkiinden bir yer verelim bâri” demekti bu. Merkel böyle diyerek aslında, Avrupalıların; aÄŸzıyla kuÅŸ tutsa da Türkiye hakkında deÄŸiÅŸmeyecek olan yargısına tercüman oluyordu. Bu aralarda, Kati Piri hanımefendinin, Avrupa Parlamentosu'nun önümüzdeki günlerde Türkiye-Birlik arasındaki iliÅŸkilerin geleceÄŸine dâir yapacağı toplantı için olumsuz görüş bildireceÄŸini ifâde ettiÄŸini iÅŸitiyoruz. Yâni bir “dondurma” kararı da verebilirler. Eminim içlerinden geçen Türkiye'nin îdam cezâsını yeniden kanunlaÅŸtırmasıdır. Böylece, Türkiye'yi tamâmen reddetmek için müthiÅŸ bir fırsat yakalamış olacaklardır.
Ama bundan daha mühimi; bugüne kadar hiçbir aday memlekete uygulanmayan bir ek şart ileri sürüyorlar. Meselâ önce Fransa'nın, ardından da Avusturya'nın almış olduğu karara göre Türkiye, AB üyesi olmak için bütün şartları yerine getirse bile, bu iki müthiş demokrat memleket; Türkiye'nin AB üyeliğini referanduma sokacak ve sonuç olumsuz olursa -muhtemelen de öyle olacaktır- sürece çekince koyacak olmasıdır. Bu tablo, 10.000 metre mukâvemet koşucusunun, yarışı tamamlayacak olsa bile, son anda göğüsleyeceği ip ile arasına engel konmasına benziyor..
Artık kabûl edelim; Türkiye'nin AB mâcerası sona geliyor. AB üyeliÄŸi Türkiye için “olmayacak bir dua”ydı. Yeteri kadar bu duayı dinledik. Yeteri kadar “âmin dedik. Son geliÅŸmelerin ardından bu nâfile duada ısrar, Türklerin gururunu incitecektir. Genç, diri ve dinamik nüfusuyla Türkiye; yaÅŸlanmış, huysuzlaÅŸmış, bunamış bir Avrupa'yı çekmek zorunda deÄŸil. Dünyâ küçülüyor; ama fırsatları da çeÅŸitleniyor.. Moralimizi bozmaya gerek yok…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.